Orhan Alkaya

25 Ocak 2013

Ulusalcılık bir kuş mudur, Muş dedikleri Huş mudur

1970’lerde Cumhuriyet gazetesi Milli Takım için Ulusal Takım demeye başlamıştı. Bir aralık kafamız karışır gibi olsa da, o takımın adı İngiltere’ye sekiz sıfır bile yenilsek Milli Takım’dı

1970’lerde Cumhuriyet gazetesi Milli Takım için Ulusal Takım demeye başlamıştı. Bir aralık kafamız karışır gibi olsa da, o takımın adı İngiltere’ye sekiz sıfır bile yenilsek Milli Takım’dı. Çakılı defansla oynadığımız o yıllarda kaleci Yaşar’ın da mazur görülmesi gerekirdi.

Güneş Dil teorisinden sonraki önde gelen dil değiştirim çabasının baş aktörü Bülent Ecevit’ti ve olanak, olasılık benzeri makûl –etimolojik düsturlu- dilsel değiştirimleri de literatüre sokmaya başlamıştı Bülent Bey.

Ecevit, Mustafa Sarıgül’ün Türkçeyi mükemmel kullananıydı. Annesi Nazlı Hanım’a hayranlığım ise mükemmel pentüründen ileri gelir.

Bu yazıyı, tahmin edilebileceği gibi güncel bir nedenle, ulusalcılık diye adlandırılan sol soslu milliyetçiliği anlamak üzere yazıyorum

CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’i de anlamaya çalışacağım bu yazıcıkta.

“Türk ulusu ile Kürk milliyetini eşit, eşdeğerde gördüremezsiniz,” demiş Ayman Güler.

Maruzatı anlaşılabilir, izahatı ise hayli sorunlu.

Milletvekili diyor ki, Türk Ulusu kavramı bir üst kimliği işaret eder, bunun herhangi bir milliyet yahut etnisiteyle ilişkilendirilmesi mümkün değlidir.

Ben böyle anladım.

Buradan, milletvekilinin, 1924 Anayasası’nın gerisine gittiğini, bir kavramsal saptırma içerisinde olduğunu söylemek mümkün. Ama ve besbelli milletvekilinin böyle bir muradı yok.

Ayman Güler, esasen şunu söylemek istiyor: Ulus-devlet, ulusun tabiyetini de nominal olarak belirlemiştir. Bu tabiyet, “Türk” ile karşılanır ve bu Türk nominalizasyonu esasen milliyet ve etnisite içermeksizin herkesi kapsar.

Ayman Güler’in yukarıda alıntıladığım sözleri hangi maksatla söylediğini elbette anlayabiliyorum.  Buradan, “Türk ile Kürt eşit değildir,” çıkarımı yapılmasını da iğrenç bulup, ana akım medyaya maruz kalmış herkes adına anlayabiliyorum.

“Medium”un çoğulu olan bu medya kavramı, gereğinden çok “araç”sallaştırılmış durumda artık, günümüzde.

Basit bir “telafi” önermesi olarak, söz konusu milletvekili, “Türk ulusu kavramı ile, Türk milliyeti yahut Kürt milliyetini eşit, eşdeğer göremezsiniz,” deseydi eğer, kategorik olarak cümlesinde herhangi bir problem, zaten olmayacaktı.

Uniter devlet modelinin savunucusu olarak,  kendisini ifade etmiş olacaktı bu milletvekili.

Nedir, pek çok bağlaşığı gibi Ayman Güler de bir lapsusla ister istemez  buluştu. Bilinçaltı –subconcios- taklasına maruz kaldı ve istemeden olduğuna eminim, bir ırkçılık söyleminin sahibi haline geldi.

Ayman Güler’in bilinçaltı, ona bütün problemin kaynağı olarak “Kürt”ü sundu. Uygarlıkların beşiğini sallamış Anadolu’da, ulus kavramı karşısında küçültebilecek tek milliyet olarak Kürt’ü gösterdi.

Bu esasen olasılık düzeyinde anakronik kalmış, tarih okumalarının yedeğine düşmüş ulusalcının dramatik hikâyesi.

Ayman Güler bir talihsizliğin kahramanı.  İde ile discour arasındaki derin yarılmanın da ister istemez kapanında duruyor.

Ya partisi?

Cumhuriyet Halk Partisi var oldukça, merkez sol yeni bir mecra bulamayacak gibi gözüküyor Türkiye’de.

O vakit, neden, sözgelişi İngiliz İşçi Partisi’ni bir model olarak önümüze koymayalım. Birbirini yok etmek üzere değil, birbirinden zenginleşmek üzere buluşmuş fraksiyonlardan doğacak çoğulluğu neden elimizin tersiyle itelim?

Zannımca, Ayman Güler, bir akademisyenin politikacı olmakla büyüyen zaaflarını cesaretle serdetti. Buradan yeni bir okumaya kanat çırpabiliriz.

Yeter ki, ulusalcılık ile milliyetçilik arasındaki farksızlığı fark edebilelim.

İkide bir “Burası Muş’tur” diye söylensek de, o diyarın bilinen türküde Huş olduğunu da içimize sindirebilelim.

Sana şehri yakınlarındaki o yer Huş olsa ne çıkar, Muş olsa ne çıkar, kuş olsa ne?

Olanlar olur, bitenler bitti. Maksat neyse o olacak işte.

E, yolu yokuştur, bu kadar da olacak...

Yeter ki hayat Ritsos Usta’nın şiirindeki gibi yokuşu tırmansın.

Zamanıdır, kucaklaşalım. Bazan lapsustan da güzellik doğar, yeter ki özür dileyebilelim. Bir marifet sahibi olalım.

Sonra güzel ayrılık cümleleri kurarız nasıl olsa.