Ömer Faruk Gergerlioğlu

17 Kasım 2016

Yapılması gereken nedir?

Bıkmadan, usanmadan ortak vicdana seslenmeye devam etmektir

Ekonomik göstergeler iyiye gitmiyor, işsizlik artıyor, doların yükselişi durdurulamıyor, esnaf tedirgin ama ciddi bir devalüasyon olmadığı, vatandaşın cebindeki parada önemli bir kayıp yaşanmadığı için önemli bir toplumsal reaksiyon yok.

Dünya çapındaki insani gelişmişlik endekslerinde Türkiye her geçen yıl geriye gidiyor. İnsan hakları örgütleri, AB ilerleme raporları son yılların en olumsuz insan hakları raporlarını yayımlıyor, içeride bunun bir karşılığı yok, vatandaşı insan hakları alanındaki değer kayıpları ilgilendirmiyor, Kürt meselesi ve  darbe girişimi sonrası atılacak her devlet adımını eleştirilemez ve olması gereken olarak buluyor.

Muhalefet partilerine baktığımız zaman ne yapacağını bilemez bir tablo görüyoruz. CHP, içindeki farklı yönelişler karşısında bocalıyor, muhafazakar milliyetçi blok karşısında kendisinin de "terörist "ilan edilmesinden dolayı son derece kaygılı, bundan dolayı çelişkili beyanlarda bulunuyor. Kılıçdaroğlu adeta çapraz ateşe alınmış gibi hissediyor kendisini. CHP’deki ulusalcı taban, Kürt meselesindeki tavrında hükümetle çoğunlukla örtüşüyor.

MHP muhalefette ama düşüncesini iktidarda hissediyor. Başkanlık konusunda uzlaşmasını tabanına anlatmada zorlanmayacak, zira şu an istediği tüm gelişmeler cereyan ediyor.

HDP her geçen gün geriletiliyor. Hendek barikat siyaseti karşısında etkili siyaset yapamayan, isteseydi bile yapamayacak durumda olan HDP savaşta arada kalmanın bedelini daha uzun bir süre ödeyecek gibi görüyor. Barajın altında seyreden HDP için daha da zor günlerin kapıda olduğu belli. Çözüm sürecinin buzdolabında olduğu bir süre toplumda genel kabul görüyor, çatışmaları destekleyenler yüzde 90 civarlarında.

Sivil toplumun muhalif kesimi bu tablo karşısında şaşkın ve öfkeli ama elinde bir güç olmadığı için değiştirebileceği birşey yok. Sesini çıkarmanın yürek istediği bir ortamda sesine fazla bir ses bulamıyor.

Erdoğan'ın 'reis'liğini benimsemiş büyük kitle hayatından son derece memnun. Çok mutsuz olan karşılarındakinin aksine hiçbir gelişmeyi antidemokratik bulmuyorlar, çatışmaları, otoriterliği son derece doğal buluyorlar. Toplum ikiye ayrılmış durumda , ortadan diyemeyeceğiz zira büyük çoğunluk, muhafazakar ve milliyetçi blok küçüğün sesinin çıkmasına müsaade etmiyor, çünkü olumsuz birşey görmüyor.

Muhafazakâr, milliyetçi kesimin düşünce insanları tavana ve tabana uygunlar. Onlardan demokrasi, insan hakları, özgürlükler kriterinde görüşler değil,  "üst akla," "kokteyl teröre" yönelik görüşler beklendiği için fazla zorlanmıyorlar, gereğini yapıyorlar. 

Ülkenin can yakan, can verdiren çok önemli sorunlarının kaynağına inmek yerine hamaset üretip güce tutunmaya çalışmak zararlı değil.

AB, mülteci meselesinden dolayı eli ayağı bağlanmış bir halde. Mülteci akını korkusu akıllarını başlarından almış durumda. Kuzey ülkeleri ilkesel bir iki kelam etmeye çalışsa da AB patronu ülkeler "Türkiye demokratikleşmesi için maceraya girmeye gerek yok" diyor. Erdoğan bunu iyi gördüğü için kozunu kullanıyor, restini çekiyor, AB geri adım atıyor. İç politikada AB'den umudu olanların bir kez daha umutları suya düşüyor.

Tayyip Erdoğan için zaten AB çoktan bitmişti. Melih Gökçek'in kendisini AB müzakerelerinde törenle karşıladığı günlerde aslında kafasında AB'yi bitirmişti Erdoğan. Ondan sonra yaşananlar uzatmaların oynanmasıydı. Sürüncemede bırakılan, hevesli olunmayan bir AB sürecinin devamının "demokrasi" diyenler, endişelenenler için anlamı olmayacağı bellidir. Rota başka yere çoktan kırılmış durumdadır.

Muhafazakâr, milliyetçi blok gelişmeleri doğal, olması gereken hatta geri dönülmemesi gereken olarak buluyorsa ne olur? Toplumun nabzını tutmayı bilen, siyaseti ve güçlü olmanın yollarını bilen bir lider de varsa onun peşinden gider. Uzun bir süre durum böyle gider. Mucizevi bir elin tılsımlı dokunuşunu beklemekle uğraşmayınız.

Toplumda uçurumların arttığı bir dönemde ciddi bir ekonomik, siyasal, sosyal huzursuzluk yoksa yapılması gereken, nedenlere odaklanmak, çıkış yolu için mantığı esas almaktır.

"Niye bütün bu inanılmaz gelişmelere ses çıkmıyor" diyen kesim yukarıdakileri hesaba katmadan üzülür, öfkelenirse boşuna kendisini yıpratır, çıplak gerçek ortadadır.

Pekiyi yapılması gereken nedir? Bıkmadan, usanmadan ortak vicdana seslenmeye devam etmektir. Etki tepki sarmalına girmemektir. Kişisel husumetleri esas alıp yüceltilen karizmatik önderleri hedefe koyup mücadele ettikten sonra "niye başarısız oluyoruz" demenin anlamı yoktur, tablo gayet nettir. Yıllardır ülkenin  kurtuluşunun  karizmatik bir liderde olduğunu düşünen, bunun için lider arayanların aradığını ortalamanın üstündeki oranla kendisine yakın ölçülerde, yönetmekten haz alan bir kişide bulduğu bir ortamda çok sızlanmanın anlamı yoktur. İlkelerinizi değiştirmeden ama realiteyi görmezlikten gelmeden yürümelisiniz. Demokratik değerlerle cazibe merkezi olmayı başarmak zor, uzun ama yoluna baş konulması gereken bir yoldur.