Ömer Faruk Gergerlioğlu

19 Mayıs 2016

Medeniyet ve "kadim medeniyetin" gerçekliği

Medeniyet tartışmaları hamasetten uzak olmalı ve gelecek perspektifini reel düzlemde oluşturmalıdır

Medeniyet kelimesi, kavramı üzerinde durmak gerekiyor. "Kadim medeniyetimiz, İslam medeniyeti" tabirlerinin çokça kullanıldığı günümüzde tarihi, sosyolojik boyutlarıyla medeniyet kavramını araştırma masasına yatırmak gerekiyor.

Medeniyet şehirleşmedir, hadariyattır yani kuruluğun yeşermesidir, yerini yeterli bulmama, hamle isteğidir. İslam âlimleri medeniyeti “tâmir-i bilâd, terfîi ibâd” şeklinde tanımlamıştır. “Beldelerin îmâr edilerek insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak rahat ve huzur içinde yaşayacak şekle sokulması; insanların da rûh, madde, fikir ve ahlâk bakımından yükselmesidir.” Medeniyet kriterleri olarak, çoğulculuk,sistem ve kurallara uyum, düzenli şehircilik, sivil toplumun ön planda olması, bilimde ilerleme için tüm imkanların seferberliği sayılabilir.

Medeniyeti farklı kategorilere ayırmak hem yanlış olan, hem de çatışmacı dili hazırlayan oluyor. "İslam medeniyeti, Batı medeniyeti" gibi tabirler insanların ortak paydalar oluşturma gayretlerini engelleyebiliyor. Aslında medeniyet, her alanda yükselen değerlerdir. Adalet, çalışkanlık, geniş ufuklu olmak, hedef belirlemek, sistemli çalışmak, iz bırakan eserler oluşturmak medeni değerlerdir. Hangi topluluk bu yükselen değerlere layık olmuş ve peşinden gitmişse medeniyetin yükseliş trendini yakalamış demektir. Medeniyet, hangi din, ırk ve kültürde yükselişe geçmişse oranın rengini almıştır. Bu rengi, farklı ve diğerine karşıt olması gereken bir medeniyet olarak tarif etmek kanımca yanlıştır. Her kültürün diyaloğu ve çatışmayı seçen iki ana grubunun olduğunu bilmek zorundayız.

Şu anda İslam alemi fazlaca "İslam medeniyeti" söylemindedir. Bu tavır, ilerleme yönündeki sırrı kavrayamayan ve ama bir avuntu hissetmek isteyenlerin reaksiyonudur. Şaşaalı imparatorluk günleri, zarif sanat eserlerini anarak günümüzde medeniyet anlamında bir ilerleme sağlayamazsınız. Evrensel olan medeni değerler anlamındaki yükselişin sırrını uygulayarak, medeniyet yolunda mesafe kat etme şansı yakalayabilirsiniz.

Medeniyet, adeta akan bir pınardır, hangi din mensubu, hangi ırk, hangi devlet kabını onun altına ne kadar tutar ve doldurursa o kadar nasiplenir ondan. Medeni değerlerdeki gerilemesinin nedeni de o kabını ya iyi dolduramaması ya da doldursa da sonrasında altında bir nedenle delik oluşturmasıdır. İnsanlığın mirası bayrağını alan ve yerinde durmayıp bir hamle, sıçrama yapan herkes medeniyeti geliştirmiştir. Toynbee; “uygarlıkların gelişmesinde rol oynayan temel etmenin, bir toplumun karşılaştığı sorunlara verdiği cevap, daha doğrusu, ortaya çıkan sorunla ona verilen karşılık arasındaki diyalektik ilişki olduğunu” ileri sürer.

Din ve medeniyetin ayrılmazlığı iddiasını sorgulamak, dindarları hayal dünyasından uyandırmak için gereklidir. İslam düşünce geleneği uzun süredir önemli bir durgunluk yaşıyor ve geçmiş avuntusuyla kendisini kandırıyor.

Dinde eleştirel düşünceyi canlandıramadığınızda İslam'ı ve medeniyeti birbirine karıştırmaktan kurtulamazsınız. "İçtihad, akletmek" gibi kelimelerin hala garipsendiği İslam toplumlarında medeni değer ve din ilişkisini titizlikle ayırt etmek kolay değildir. Dindeki ritüellerin hala özüne inilmediği bir ortamda din, medeniyet kavramlarını doğru bir şekilde tartışmak zordur. Medeniyet, sahip olunan dinden değil, o dinin insanı geliştiren bir şekilde yorumlanmasıyla insanlığı ilerleten olur. 

Katip Çelebi, Osmanlı'da  bilimsel bilgideki gerilemeyi, medreselerden felsefe derslerinin kaldırılmasına bağlamaktadır. 

Müslümanlar medeniyet değerlerinin yükselişte olduğu anlardaki o yükselen ivmeyi şimdi güçsüz oldukları anda bile ön yargısız ve içtenlikle ararlarsa yine  bulabilirler. Önemli olan güçsüz hal değil, yükselişi sağlayan heyecan ve yönelişi yakalamaya çalışmaktır. Şu an dezevantajlarımız silah, para vb. gibi var ama bilmemiz gerekir ki asıl güç, yumuşak güçtür yani ahlak, değerler ve insanlığa sunulan önemli tekliflerdir.

Tekçiliği öneren, çokluğu reddeden bir anlayış, medeniyetin yükselen rüzgarına eşlik edemez. Farklılıklar içinde bir arada yaşamı gerçekleştirenler, kültürler arası alışverişi gerçekleştirenler ve bundan yüksünmeyenler medeniyetin yükseliş trendini yakalayanlardır. Farklı renkler, dillerden istifade etmeyen, aksine onları yok etmeye çalışanlar, yükselişini kendi eliyle durduranlardır.

Medeniyetin Batıya özgü olduğunu söylemek bir yanılgıdır ancak geçmişi bir avuntu vesilesi yapmak da hatalıdır. Batı, ortaçağ sonrası yaptığı atağının karşılığını görmektedir. Batı toplumu da Müslümanlar da, diğer dinler ve ırklara karşı ayrımcı olurlarsa gerileyeceğini bilmelidir. Batı ilerlemeyi başardığı zamanlar şimdi öteki gördüğünü tehdit olarak algılamıyor ve diğer dünyalarla alışverişe eğilimliydi. Batı, bulunduğu hali "Hristiyan mirası" olarak tanımlamaya yönelirse gerilemeyi önleyemeyecektir. Yapmaları gereken birlikte yaşam tesisiyle, Huntington'u mahcup etmelidirler.

Medeniyetin doğan, gelişen ve ölen yönü olduğunu görmemiz gerekir. Müslüman fakihler, düşünürler medeniyetten uzaklaşmak istemiyorsa, güncel hayatı düzenleyen fıkh anlayışını diri tutmalıdır. İbni Haldun "fıkhın amacı medeniyeti korumaktır" der. İslamcılık bir Müslüman tepkiselciliği olarak Müslüman dünyanın yükselen medeniyete eşlik edememesine doğru çözümler getirememiştir. Medeniyetle paralel yükselişin insani değerleri öne çıkarmakla olacağını ıskalamış, etki tepkiye sarılmış, dini kategorizasyondan medet ummuş, ufkunu kendi eliyle daraltmıştır. Bu hal, medeniyet derecesinde niye alt katlarda olduğumuzu iyi açıklıyor.

Medeniyet iddiasında bulunanlar eğer geçmiş Müslüman toplulukların medeniyet düzeyleriyle iftihar etmeyi sürdürmek istiyorsa büyük imparatorlukların gerileme ve tarihten silinme nedenlerini iyi araştırmalıdır. Düşünmenin önünün açıldığı, eleştirinin zenginleşme vesilesi görüldüğü toplumlar ancak ilerleyenlerdir. 

Farklı medeniyet eserlerini düşman bilip yok etmeye çalışan bir devlet, medeniyet basamaklarında yükseleceğini nasıl düşünür?

"Batı medeniyeti" eleştirisi yaparken "İslam medeniyeti" tarihindeki zulmeti, haksızlıkları gözden kaçırma hakkımız yoktur. Farklı dinler ve kültürler arasındaki diyalogdan niye korkuluyor? Bu diyaloğu neden en çok eleştirilmesi gereken görüyorlar? Aslında bu tavır,  kompleksli bir ruh halini yansıtmaktadır. Alışveriş ve diyalog gelişmeyi kamçılayandır

Medeniyet ve dini eşitleme gayreti, iddia sahibini zor duruma düşürebilir. İslam dünyasının IŞİD gibi yapılar, patlayan canlı bombalar, çatışma, savaş ve cehaletin merkezi olduğu bugünlerde din ve medeniyeti ayrışmaz değerler olarak yansıtmak, aslında en çok dini itham altında tutar. Dibe vurmuş bir sosyal, siyasal yaşamın faturası dine çıkarılır. Bu, dinin hak ettiği bir durum değildir. Ancak, din ve kültürü, dolayısıyla medeniyeti birbirine karıştırırsanız varacağınız üzücü yer burasıdır. İslam veya Hristiyanlığın  medeniyete eş anlamlı olduğu iddiası, taraftarlarınca iyi düşünülmeden hamasetle ileri sürülmemelidir. Medeniyet ne sadece bir dine bağlanmakla olur, ne de uzaklaşmayla. Geçmiş Arap kültürü veya günümüz Türk kültürünü İslam medeniyeti gibi sunma gayreti, kendimize yaptığımız en büyük kötülüktür. Kültür ve din ayrımını yapamadığımız sürece din adına milli değerleri savunmuş oluruz. Yine kültür ve medeniyet ayrımını da yapmak gerekir. Kültür, milli ve yaşanandır, medeniyet ise aklı rehber alan ve milletler arası olandır.

Günümüzde İslam dünyasında medeni değerlerin durağanlaştığını ve gerilediğini adeta ölüm noktasına geldiğini kabul etmemiz gerekir. Bu tespiti yapmayarak mazeretçi yönelişlerde bulunmamız ancak kendimizi kandırmamız, boşuna kürek çekmemiz ve ardından yine tünelin ucundaki ışığı göremediğimiz sorularının sorulmasıyla geçecektir. Medeni değerdeki gerilemenin temel nedeni dışarıdan değil, içerideki bozulmadan kaynaklanır.

Medeniyet tartışmaları hamasetten uzak olmalı ve gelecek perspektifini reel düzlemde oluşturmalıdır. Çatışmayı önlemek için edebi eserlerin geçişkenliğini teşvik etmeli, diyaloğu ve konuşmayı sağlamalıyız. Medeniyet, belirli bir zamanın ve mekanın malı olmayan bir değerdir, kavramdır. Dini ve bilimsel değerlerin şeklini, neşet ettiği yeri, geliştirdiği kişileri değil, bunların özünün sahip çıkmamız gereken yükselen değerler olduğunu anladığımızda, sorunlarımıza çare bulmaya başlayacağız. 

@gergerliogluof

www.omerfarukgergerlioglu.com