Ömer Faruk Gergerlioğlu

17 Temmuz 2013

Kutuplaşmanın ruhsal zararları

Kutuplaşma artınca hiç kimse evrensel değerleri kriter almak istemiyor...

 

Kutuplaşma artınca hiç kimse evrensel değerleri kriter almak istemiyor. Cami'de içki içilmesi veya iftarda biralı gencin fotoğrafının çekilmesi gibi atraksiyonlar ile bir taraf cephesini tahkim etmeye çalışırken diğer taraf da Taksim'de göstericilere müdahale eden palalı esnafın,  iş yapamamaktan dolayı birikmiş öfkesi olduğunu göremiyor, komplo teorileri üretiyor. Yaklaşan ve daha da artan cepheleşmenin tehlkesini görmek istemeyenler son olaylar vesilesiyle aslında ne kadar haklı olduklarını ispat etmeye çalışıyor. 

Hak arama eylemini nerede olursanız olun dozunu kaçırıp şiddete, vandalizme dökerseniz hak arama eylemi kirlenir. Şiddetsiz, maksadı aşmayan tarzda devam ettirilebilen hak arama eylemleri sempati kaybına uğramaz. Ancak vandalizme varan ve içinde bulunulan ortama zarar vermeye başladığı zaman bu eylemler, sizin  sivil aktivizm tarihinizde geriye doğru gitmenize neden olur.Taksim'deki yargı kararını gözden kaçıran göstericiler  toplumsal meşruiyetlerini kaybetmeye başladı.

Mısır'da darbenin olması iktidar yanlılarını  "biz  dememiş miydik , işte haklı çıktık" noktasına getirdi. Oysa Türkiyede bir darbe ihtimali yoktu. Askeriyenin iktidarın kontrolünde olduğu, iktidarın büyük toplumsal desteğini koruduğu bir ortamdaydık ve olayları Başbakan'ın sertlik politikasıyla bastırması sonucu daha da artan bir iktidar oy oranı gözleniyordu. Sağlıklı bir bakış açısını terk ettiren her olay aslında adil düşünme tazrzı için bir imtihandır.

Son olaylarla iktidar ve çevresi kamplaşmayla  oy oranlarını ve kenetlenmelerini arttırdı ama kaybeden dinin de önemle vurguladığı evrensel değerler oldu.  Camide veya iftarda içki içme gibi medyatik görüntüler eşliğinde muhalif gördüğüne insafsızca yüklenildi. Oysa islam tarihinde bu heyecan ortamında  unutulan olaylar vardı. Fil'in züccaciye dükkanına girdiği bu ortamlarda insaf, merhamet, anlayış, hoşgörü, sempati, mağduru koruma, ezilmişe sahip çıkma gibi kavramlar unutuluyordu. Hz. Muhammet,  bir gün Mescit'te otururken bedevi bir Arap gelip mescidin bir köşesine küçük abdestini yapmıştı. Ashab öfkelenip bu kişinin üstüne yürüdüğünde peygamber "bilmiyor,  ona bu yaptığının yanlış olduğunu anlatalım" diyor ve iş tatlıya bağlanıyordu. Biraz evvel dövülecek adam biraz sonra peygamberin arkadaşlarından birisi oluyordu. 

Hangi dinde olursanız olun mabetler kutsaldır. Herkes bir diğer dinin yanlış olduğunu düşünebilir ama mabetler özeldir, ayeti kerimelerde de farklı  mabetlerin özelliğinin altı çizilir. Bir dindar mabedine sığınan zor durumdaki kişilerden rahatsızlık duymaz aksine onların Allah'ın evine sığınmasından mutluluk ve gurur duyar. İlk islam mescidi yapıldığında fakir fukara olan yeni müslümanlar yani Ashab'ı Suffa bu mescidin bir kenarında kalırdı. Mescit bir sığınaktı, bir ilim merkeziydi. Bir Kiliseye de mağdur insanlar sığınmak zorunda kalsa o mabedin sahipleri bundan rahatsızlık duymaz. Mabedine ona inanarak herkesin gelmesini isteyen dindarlar siyasi hesapları için bu durumu kullanmazlar. Ancak fanatizm galip gelirse işler değişir. İslam tarihinde zalim yönetime karşı direnen Abdullah bin Zübeyr'in Kabe'ye sığındığını ancak Emevilerin  onları mancınık ateşine tutarak Kabe'nin duvarlarını yıktığını da biliriz. Siyasi hesaplar üstün duruma geçince mabetlerin kutsiyeti böyle çiğnenebilir. Mabetleri mancınık ateşine tutmanıza gerek yok,  olayı istismar konusu haline getirip bu yumuşak karından oy devşirmeye çalışırsanız elhak iyi oy toplarsınız ancak manevi değerlerinizi eksiltmeye başlar  bir gün de tümden yitirirsiniz de haberiniz olmaz. Allah'ın evine belki hiç girmemiş bir kişiyi iftiralarla, hakaretlerle, yaftalamalarla gönderirsiniz de mağdurun dine sempati oluşturacak hatırasını da incitmiş olursunuz. Siyasi niyetlerle münafıkça yapılmış mescid-i Dırar'ın  yıkım emrini ayetin verdiğini bilmez misiniz? Dini şekliyle değil ruhuyla anlamak gerektiğini unuttunuz mu? Cami'den rant sağlamanın nasıl başladığını, dinin bu ahlakla tahrif edildiğini İsrailoğullarından hatırlamaz mısınız?

Yeryüzü  İftarları sofrasına oturanlara öyle bir suçlayıcı gözle bakarsınız da orucun insanı güzelleştiren, öfkeleri uzaklaştırıp sabırla dolduran yönünün tam karşısına düşersiniz de haberiniz olmaz. Hani siz Mevlana'yı sevmez miydiniz? "Kim olursan ol gel" diyen bu irfan çağrısına kuru, siyasi argümanlarla mı karşı çıkacaktınız? Siyasi hesaplarınız nasıl bir at gözlüğü size takmış ki kapınıza geleni haşin ifadelerle kovmaya çalışıyor sunuz? Kendisine taş atanlara, yoluna diken dökenlere, kapısını kirletenlere, yolda alay edip aşağılayanlara öfkeyle hareket etmek isteyenleri durdurup "onlar bilmiyorlar" diyen Resul sizin peygamberiniz değil miydi? Çok sevdiği amcasının cesedini parçalayıp kalbini çiğneyenlere karşı müslüman oldukları anda af yolunu seçen o kutlu kişi sizin için örnek değil miydi? Kimseye pasifizmi öğütlemiyoruz ancak dinin de çok değer verdiği evrensel ahlaki ilkelerin unutulması öfke ve heyecanın tavan yapması asıl kahredici olan değil mi?

Velhasılı göstericileri eli palalı adam nedeniyle gösterilere karşı çıkan herkesi "iktidarın adamı" görme hastalığından, dini argümanları kullanarak cepheleşmeyi arttıranları da  sivil eylemlercileri karalamaya ayarlanmış at gözlüklerini çıkarmaya davet ediyorum.