2. haftasını doldurmak üzere olan Gezi parkı ve yayılan olaylar tehlikeli bir kamplaşmayı sağlıyor. Gezi parkı olayları kimin galip geleceği üzerine kurgulanıyorsa bu herkesin mağlubiyeti ile sonuçlanacaktır, bu tehlike görülmüyor.
Gezi parkındaki direniş, iktidarın olayı önemsemeyen, buyurgan dili nedeniyle bugünlere geldi. Olayın başında iktidarın demokratik bir hoşgörü ile çözebileceği bir konu şu an artık her kesimden insanın çok büyük bir üzüntüyle seyrettiği karşılıklı şiddet olayları ile izleniyor. İçinde yaşadığımız barış sürecini bu aralar dile getiren yok, farkında mısınız? Aylardır merhametin, kardeşliğin hakim olduğu iktidarın dili yerini "ben devletim, dağılın" a bırakmışsa durum vahim demektir. Devlet kendi içinde bocalıyor ve Arınç, Gül çizgisine rağmen Tayyip Erdoğan'ın üslubu baskın çıkıyorsa barış dilini konuşma imkanı kalacak mıdır? Demokrasi , barış süreci diyen demokrat diller artık hakaret ağırlıklı bir dili benimsemişse barış diline iktidarı çağırma hakkını kendilerinde bulacak mıdırlar? Oysa biliyoruz ki bu toprakların en büyük derdi yıllar sonra bir ihtimal olarak belirmiş barışı yakalamaktır. "Barış ve demokrasi birlikte mi olmalıdır, barış mı demokrasi mi önde olmalıdır" tartışmalarının önemli olduğu görülmüştür, evet ama şu an o eski tartışmaları bile aradığımız bir ortam oluşmaktadır. "Güzelliklerden güzellik beğen" anlamındaki tartışma karşılıklı kutuplaşma ortamıyla berhava olmak üzeredir.
Barış sürecini inşa eden hükümet yolda karşına çıkacak engeller hakkında takınacağı tavırda barışı eksen almalıydı. Barışı esas alan bir dil bu tehlikeli karşıtlığı beraberinde getirmeyecekti. Türkiye'nin ana meselesi olan anayasa yarın tartışılabilecek mi? Bu kargaşa ortamında aylardır barış diyen ve olgunluğu, yüksek aklı, itidali gündeme getirmek için akil insanları gündeme getiren hükümet yarın zaten zor ikna olmuş kesimler nezdinde inandırıcılığını koruyabilecek mi? Bu hoyrat tavırlar zaten kavga etmek için demokrasiyi esas almış direnişçiler arasında mevzilenmiş taş atma sevdasıyla dolu olanları ön plana çıkarmayacak mı? Gaz atmanın, tazyikli suyun, taş atmanın, küfürleşmenin ortasında sinirlerine hakim olabilecek ve doğru davranışlar sergileyebilecek polis veya gösterici var mıdır? Olayın şiddet boyutunun artmasının akıl ve mantığın terk edilip çılgınlığın esas alınmasını getireceğini muktedirlerimiz, demokratlarımız düşünemiyor mu? Göstericiler arasında yer alan ulusalcı güçlerin barış sürecini zaten baltalama niyeti olduğunu herkes bilmiyor mu?
Bu olaylar, barış sürecini başlatan Tayyip Erdoğan'ın demokratik bir anlayış ve üslupta olmadığını bize tekrar gösterdi. Arınç ve Gül'den farklı bir dili ve uygulamayı kullanan Başbakan olayların sonunun nereye varacağını hesap ediyor mu? Bu olaylar barış sürecinin kesintiye uğraması ve demokratikleşme adımlarının büyük zarar görmesiyle sonuçlanır. Yaşam biçimini değiştiremeyeceğiniz insanlar üzerinde zorla hakimiyet kuramayacağınızı bilmiyorsanız barış kelimesini bir daha ağzınıza aldığınızda inandırıcılığınız kalmaz. Barış sürecini hiç hesaba katmadan heyecan ve öfke diline kayan demokratlarda tehlikeli bir yere vardıklarında barış sürecini yeterince koruyamadıklarını hissedip dizlerini dövmesin.
Bu olaylar çok tehlikeli bir kutuplaşmayı getiriyor. Önceden adalet ve vicdan ekseninde hareket eden farklı kesimlerin taraftarlık duygusunu esas alarak ayrışmasını getiriyor.
Demokrat sol, son yıllarda kendini ulusalcı yönelişlerden iyice sıyırarak herkesimden insanın takdirini alan bir yere gelmişti. İslami kesim, aralarındaki mazlumiyet tutkalından kurtulup vicdan gözlüğüyle etrafına bakındığında farklı birçok kesimin de mağduriyetini anlamıştı ve vicdan ekseninde ortak paydayı belirlemişti. Farklı kesimden vicdan ortak paydasında bir araya gelenler bu olayların etkisiyle birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Hakkaniyet ve vicdan, yerini taraftarlık hislerine bırakmaya başlamıştır. Asıl tehlikeli olan budur. Toplumun gerçek sağduyusu olan bu platform kaybolursa bir arada yaşama kültürünün toplumsal omurgası kırılacaktır. Barış dilini gaz bombaları, taşlar, küfürler arasında korumanın zorluğunu bilmeme rağmen özen gösterilmezse bugünleri bile topluca arayacağımızı düşünüyorum.
Bu aralar her kesimden demokratlar keskin muhalif bir dil yerine arabulucu ve tehlikenin farkında olan bir dil kullanmalıdır. Ateşin üzerine benzin dökmeye çalışanların ortasında asli sorumluluklarımızı bilerek hareket etme zorunluluğumuz vardır. Tayyip Erdoğan Gezi olaylarındaki itici gücün karşısına milyonları mitingle sokağa dökmeyi görürse belki galip çıkacaktır ama barış süreci demokrasi ve ortak hareket ve yaşama kültürü kaybedecektir. Güç ekseninden adalet eksenine geçilmediği müddetçe galibiyetler aslında ilerdeki mağlubiyetlerin habercisi olacaktır.