Oğuz Demiralp

13 Kasım 2020

Dağlık Karabağ çözüm arayışı "reloaded"

Bölgede kalıcı, barış, güvenlik yapılanmalarına ihtiyaç vardır. Bu konuyu Ruslarla konuşmamızın zamanıdır, ama konuşurlar mı bilemem. Çünkü en çok onlar kazandılar. Ermenistan'ın kolunu büktüler, Azerbaycan ile yeniden yakınlaştılar, Azerbaycan toprağına ikibin Rus askeri soktular. Azerbaycan sevindirici bir zafer kazandı, ama bundan böyle Rusya'nın etkisine daha açık olacak

23 Eylül 2020 tarihli bir haberi anımsayalım: "Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Azerbaycan Milli Meclis Başkanı Sahiba Gafarova başkanlığındaki heyetle bir araya geldi. Lavrov, "Azerbaycan'ın Ermenistan tarafından işgal edilen 5 bölgesinin geri verilmesinden yanayız." ifadelerini kullandı."  

27 Eylül günü çatışmalar başladı. Beklenildiği şekilde, yani eskilerin diliyle galip ihtimallere göre gelişti. Süresi de, gene, tahmin edildiği üzere bir buçuk ay sürdü, zaten en fazla kış bastırmadan birkaç ay bekleniyordu.

Şimdi Lavrov'un en son demeciyle ilgili bir habere bakalım. Lavrov, Erivan'da düzenlenen protestoları işaret edip Ermenistan muhalefetinin anlaşma konusunu speküle etmeye çalıştığına dikkat çekerek "Çatışmaların AGİT Minsk Grubu eş başkanları tarafından geliştirilen ilkeler temelinde çok daha önce çözüme kavuşmasını tercih ederdik. Azerbaycan Cumhurbaşkanı da son zamanlarda bu ilkeleri uygulamaya hazır olduğunu vurguladı. Eğer o yolu izleseydik, muhtemelen sonuç yine aynı olurdu, önce beş ilçe daha sonra iki ilçe özgürleştirilirdi. Ancak birincisi bunlar kan dökülmeden, ikincisi de nihai siyasi çözüm bağlamında yapılırdı" diye konuştu.

Döndük 1999'daki ve diğer çözüm arayışlarına. Öyle olacağını da öngörmüştük. Lavrov'un sözleri de açık. Ermenistan'ı suçladığı da açık. Ne yazık ki, Ermenistan Dağlık Karabağ sorununda başından beri hatalı. Başından beri dedik ama önce yakın geçmişe, sonra sürecin tümüne bakalım.

Yakın geçmiş Paşinyan dönemi. Paşinyan bir demokrasi havarisi gibi çoşkuyla karşılandı, özellikle Batı ülkelerinde, Diasporada. Güzel de, Ermenistan Batı Avrupa'da değil, Kafkasya'da. Rusya'ya büyük ölçüde bağlı bir ülke. Kafkasya'da kalıcı bir barış ve işbirliği ortamı oluşturulamadığı sürece Ermenistan Rusya'ya göbeğinden bağlı kalacaktır. Paşinyan Moskova'yla doğru dürüst ilişki kuramadı. TV kameraları önünde Putin'in Paşinyan ile telefon görüşmesi yapmayı reddetmesi zaten her şeyi anlatmıştı. Paşinyan'ın birkaç TV mülakatını izledim. Tutturmuş buralar beşbin yıldır bizim diye... Bu kadim mülkiyet hakkı tezi etnik milliyetçi duyguları çoşturmak bakımından pek hoş ve boş, hukuki ve siyasi açılardan yarar değil çok zarar verir, verdi de. Halka sorunun uluslararası hukuk ve siyaset boyutlarını anlatmaz, beş bin yıllık toprağımız diye herkesi gaza getirmeye çalışırsan, sonunda yenilgin çok ağır olur. Hele, bu arada Moskova nezdinde kapalı kapılar ardında pek becerikli olmayan diplomatik girişimler yapmışsan. Ermenistan Cumhurbaşkanını da dinledim. Adam kafayı Türkiye'yle bozmuş. 1915 göndermeleriyle sözde dünya kamuoyunu etkileyecek. Ermenistan yöneticileri belirtileri, gelişmeleri okuyamadılar, hukukdışı işgali sürdürme politikalarının ne kadar yanlış ve hukuki, siyasi, askeri ve bölgesel gerçeklere aykırı olduğunu değerlendiremediler.

SSCB çöktükten sonra Ermenistan'ın yeni bir harita ayarlaması arzusu duyması anlaşılabilirdi. Belki Azerbaycan'da da bu arzu vardı. Bunları konuşmak yerine Azerbaycan'ı zayıf görüp işgale girişmek ve bu toprak kazancının sonrasızca kalıcı olabileceğini düşünmek ne büyük bir hata ve öngörüsüzlük idi. Tam AGİT (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) bir şeyler yapmak, örneğin Laçin koridoruna barış gücü konuşlandırmak üzere araya girmişken, BM Güvenlik Konseyi senin aleyhine kararlar alırken, sen kalk işgal bölgesini genişlet ve "Buralar zaten ezelden beri benim" havasına gir. Bunlar yarını olmayan tutumlar, politikalardı. Ermenistan Rus koruması altında vaziyetini idare etmeye çalışırken Azerbaycan ekonomik bakımdan güçlendi. Ekonomisini Rusya dahil herkese yönelik bir koz haline getirdi. Rusya ile dengeli bir ilişki kurmayı becerdi. Batı dünyasıyla iyi ilişkiler geliştirdi. ABD ve Avrupa'da Yahudi lobileri ve İsrail ile çok iyi ilişkiler kurdu. Bunu karşılığını da aldı. Sonunda çeşitli koşullar olgunlaştı, örtüştü. Gün geldi çattı. Moskova yeşil ışığı yaktı. Bu ne yazık ki kanlı geçen evrenin sonuna ermesi için Putin'in sahneye gelmesi gerekiyordu. Öyle oldu. Azerbaycan'ın bütün işgal edilmiş bölgeleri geri alması söz konusu değildi. Sanıyorum, daha önceden belirlenmiş hedef alanlar vardı. Yapılan anlaşmaya bakın, yeni bir toprak paylaşımının tasarılarını satırlar arasında görüyorsunuz. Bu daha önce yapılabilirdi. Ne gereği vardı olmayacak duaya amin demenin, bölgeye, halklara yirmi otuz yıl kaybettirmenin? Sonunda Ermenistan'ın ulusal gururunu kırıcı bir noktaya geldiler. Buna karşılık, Azerbaycan otuz yıl yaşadığı olumsuz ruh halini aştı, kendine daha güvenir hâle geldi. Profesyonel açıdan bakılırsa, Aliyev bu işi iyi götürdü. Artık barış masanın kurulması gerekmektedir.

İncelemek gerekir; diaspora Ermenistan'ı ne ölçüde yanlış yönlendirmiştir? Bu arada Fransa'nın yanlış yönlendirdiğini rahatlıkla söylenebilir. Ermenistan'ın hamisi gibi davranan Fransa ne yazık ki bir kez daha komik duruma düşmüştür. Orta Doğu gibi Kafkasya da Fransa'nın boyunu aşar. ABD ise İsrail'in dostu bir Azerbaycan'a karşı sert tavır almaz.

Bölgede kalıcı, barış, güvenlik yapılanmalarına ihtiyaç vardır. Bu konuyu Ruslarla konuşmamızın zamanıdır, ama konuşurlar mı bilemem. Çünkü en çok onlar kazandılar. Ermenistan'ın kolunu büktüler, Azerbaycan ile yeniden yakınlaştılar, Azerbaycan toprağına ikibin Rus askeri soktular. Azerbaycan sevindirici bir zafer kazandı, ama bundan böyle Rusya'nın etkisine daha açık olacak.

Türkiye gelince, elbette uluslararası hukuk açısından haklı olduğu için Azerbaycan'ın duraksamaz yanında olmalıyız, ama bir yandan Rusya bir yandan Azerbaycan bizi güzel idare ediyorlar, doğrusu. Uzun vadeli çıkarlarımız açısından bakılırsa bizim bu bölgede hedefimiz genel huzur ve işbirliği olmalıdır. Dolayısıyla Türkiye – Ermenistan ilişkilerine de sakin bir şekilde yeniden bakmanın zamanıdır. Örneğin, biz sınır kapısını Dağlık Karabağ'ın değil ilave bölgelerin işgali üzerine kapatmıştık. Daha sonraki yıllarda da, başka koşulların yanısıra, eğer işgal bölgelerinden görece çekilme olursa sınır kapısını açabileceğimizi söylemiştik. İç politika açısından çok, belki de gereğinden fazla hassas kılınan bir konu, ama dış politika açısından değerlendirilmesi yapılmalı. Ancak Ermeni diasporasında bize yönelik olarak yoğunca görülen olumsuz söylemler azalmazsa, Ermeni kesiminden bu dediğimiz konuları düşünen çıkmazsa Türkiye'de de böyle değerlendirmeler yapılmaz.