Türkiye'nin genel olarak Batı, özel olarak ABD ve AB ilişkileri günün moda dış politika konusu. Her gün birçok makale okuyoruz, düşünce kuruluşlarının, medya organlarının düzenlediği tartışmalar, toplantılar nerdeyse sayısız. Elbette çok güzel yazılar, değerlendirmeler görüyor, çok şey öğreniyoruz. Ayrıca Türkiye – Batı ilişkileri konusunun ne kadar çok uzmanı olduğunu hayranlıkla keşfediyoruz. Anlayabildiğimiz kadarıyla bütün bu entelektüel çabalar tek bir soruya yanıt arıyor: ABD ile AB bize ne yapacak?
Bu soru da derin bir kaygıdan, giderek korkudan kaynaklanıyor. ABD ve AB ile aramızdaki sorunlar hal yoluna girmezler, ikisinin hem ayrı ayrı hem de birlikte bizi ham yapmalarından korkuyoruz fena halde. Bu korkunun iktidarı da etkilediği anlaşılıyor. İki aydır ABD ve AB ile ilişkileri düzeltme çabası içine girmiş görünüyorlar. Bu düzeltmeyi ödün veriyor gibi görünmeden, karizmayı çizdirmeden yapmaya çalışıyorlar. Kendilerini haklı olan taraf gibi göstererek konuyu iç kamu oyuna sunuyorlar. Dış kamu oyuna da "Biz ABD ile AB'ye zarar vermeyiz", "Biz geleceğimizi AB ile birlikte düşünüyoruz" gibi açıklamalar yapıyorlar. Ayrıca hem dış hem iç kamu oyu için reformlardan söz ediyorlar, sanki iktidara yeni gelmişler gibi.
Bu arada ABD Senatosunda yeni ABD Dışişleri Bakanının, Avrupa Parlamentosunda AB Dış ilişkiler Komiserinin acı acı sözlerini işitiyoruz. Avrupa Parlamentosundan gene bizi hedef alan bir karar kabul ediliyor. Zaten kısa süre önce Avrupa Konseyi'nde, yani ilk üyelerinden biri olduğumuz örgütte aleyhimize ağır ve bağlayıcı bir karar kabul edilmişti. Türkiye adına, ülkemiz adına çok can sıkıcı bir durum değil midir bu? Hangi ülke ister bu durumu düşmeyi, sağda solda ikide bir kıyasıya eleştirilmeyi? Nasyonalistlere (milliyetçiler ve ulusalcılar) bakılırsa, Batı bizimle uğraşıyor, türlü komplolar kuruyor, ondan oluyor bütün bunlar. O zaman kopun Batıdan, kardeşim. Çıkın NATO'dan, Avrupa Konseyi'nden, kesin AB ile ilişkimizi. Yaşayalım kendi başımıza. Oh ne rahat! Yurt içinde astığın astık, kestiğin kestik! Yurt dışında da kafanı bozana hemen at bir kafa! Hadi bakalım! Yapın bunları da görelim. Yönetimimiz de "Biz batı matı takmayız, kafamıza göre takılırız" desin. Sonuçlarını görelim, hem yurt içinde hem de yurt dışında.
Neden bu duruma düştüğümüzü iyi düşünmek gerekiyor. Batı düşmanlığı yapmak işin kolayı. İğneyi kendimize, çuvaldızı Batıya batıralım. Batı camiası ve ittifakları içinde oyunu kurallarına göre oynasak, kimseye Batı'ya aidiyetimizi sorgulatmasak durumumuz başka türlü olurdu. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini yazmış olan ülkelerden biri Türkiye'dir. Acaba yazımına katkı yaptığımız bu sözleşmeyi Anayasamızda da buyurulduğu şekilde uyguluyor olsaydık bu duruma düşer miydik? Düşmezdik. İnsan hakları, demokrasi, hukuk devleti konularında ileri ülkeler arasında sayılsaydık bu duruma düşer miydik? Düşmezdik.
Eğer Batının temel değerlerini kabul etmiyorsak, Batı camiasında ne işimiz var? O değerlere bizim ihtiyacımız yok mu? İnsan haklarının "yerli ve milli"si olur mu? Olamaz. O değerleri doğru dürüst uygulasak hem ülke içinde bir sürü sorunu çözer, hem de diğer Batı ülkelerinin beğenmediğimiz yönlerini rahatça eleştirebiliriz. Ancak, nedense direniyoruz o değerlere, direniyoruz insan haklarını içselleştirmeye... Şimdi de Batıya verdiğimiz mesaj açık aslında: "Birkaç şey yapacağız. Bizi idare edin artık. Üstümüze fazla gelmeyin". Eskiden de verirdik bu tür mesajları, 1980'li, 1990'lı yıllarda. Anlayış böyle olunca o sıradaki olumsuz havayı görece atlatsan bile ilerde yeniden karşılaşıyorsun aynı sorunlarla. Başlıyorsun korkmaya, 'Batı bize ne yapacak?' diye. Ancak ülkede insan hakları, demokrasi, hukuk devleti gerçekten kök salmışsa "Onlar bizden korksun" diyebilirsin, kimse dokunamaz sana. Tercih bizim.