Eski bir acil doktoru olarak size şunu söyleyebilirim. Tıp hayat kurtarır. Özellikle ani hastalık ve travmalarda, cerrahi yöntemler ve geleneksel tıbbın sunduğu tedavi ve araçlardan daha iyisini sunan hiçbir şey yoktur. Ancak tüm yeni ilaçlara rağmen dünya çapında salgın haline gelen diyabet gibi bazı kronik hastalıklar karşısında bir çözümsüzlükle karşı karşıyayız. Diyabet, kolesterol ilaçları ve erken tanı ve tedavi sunan pek çok seçeneğe karşın durum değişmiyor, toplum hala hasta ve kalp hastalığına bağlı ölümlerin oranında bir azalma olmadı. Çünkü bu gibi durumlar hastanın sadece ilacı kullanmakla kalmayıp, kendine, yeme-içme ve yaşam tarzına bir çeki düzen verip, büyük ihtimalle değiştirmesi gereken durumlar. İlacı almak bunu gerçekleştirmeye yetmiyor ve bunu kendi kendine yapması için yutup değişmesini sağlayan sihirli bir hap olmadığı müddetçe de ilaçlarını yutarak ve hayatında bir değişiklik yapmak zor geliyor. Tabi ki gerçek bir tedavi sağlanmadığı için ilerleyen zamanlarda engellenmeyen zararlara, daha ileri aşamalara doğru seyretmeye devam ediyor.
Şu an içinde yaşadığımız çevre yiyeceklerle dolup taşıyor. İnsanlık tarihi boyunca bu denli bolluk görmedi, hatta büyük kısmında kıtlık içindeydi. Bolluk zamanlarında çok yiyip depolamamızı sağlayan genlerimiz bu durumda yine çok yememize neden oluyor. Atalarımız kadar aktif bir hayat sürmediğimiz ortada ancak tabaklarımız onlarınkinden daha büyük. Ayrıca sürdürdüğümüz bu beslenme tarzının artık sürdürülemez olduğu ve kısa bir zaman sonra verdiğimiz çevresel zararlar nedeniyle dünyanın hiç yaşamadığı tehlikeli sonuçları olacak bir felakete doğru koşar adım gidiyoruz. Küresel ısınmayı durdurmazsak, filmlerdeki gibi kendimize yaşayacak yeni bir gezegen bulamazsak dünyada insan ırkı yok olacak. Geri dönülmez noktayı aşmamıza sayılı zamanın geldiği şu zamanda yeme, içme ve dünyaya ve kendimize davranma şeklimizi değiştirmezsek , modern tıbbın kronik hastalıkların tedavisinde işe yaramaması ve ölümleri engelleyememesi gibi, tüm dünyada insanlığın geleceğini yok edeceğiz. Bu uyarıyı yaptığımı unutup gününüze devam etmeyin, lütfen okuyun ve araştırın.
Biz gelelim kan şekerinize... Eğer beslenmeniz boş kalorilerle ve çabuk emilen şekerler, sıvı kaloriler ( soda, meyve suları, bazen fazla meyve suyu eklenmiş sebze suları, sporcu içecekleri veya aromalı maden suları ) ve işlenmiş karbonhidratlar (ekmek , makarna, pilav, patates ) ile doluysa, hücreleriniz yavaş yavaş insülinin etkilerine karşı kör ve sağır haline gelir. Bu durumda kan şekerini dengeleyebilmek için daha fazla insüline ihtiyaç olur. Bu problem insülin direnci dediğimiz şeydir. Yükselmiş insülin düzeyleri problemin ilk belirtisidir. İnsülin düzeyiniz ne kadar yüksekse, insülin direnci o denli kötüleşmiştir. Problem kötüleşmeye devam ettikçe vücudunuzda kas kaybı başlar. Yerine yağ gelir. İnflamasyon ortaya çıkar ve siz hızla yaşlanmaya ve kötüye gitmeye başlarsınız. Gerçekte insülin direnci hızlı ve erken yaşlanmaya sebep olan ve bağlantılı olarak kalp hastalığı, felç, bunama, kanserle sonlanacak olan felaket zincirinin başlangıç noktasıdır.
Yüksek insülin düzeyiniz vücudunuza özellikle bel bölgesinden kilo almasını söyler ve zamanla vücudunuz giderek daha çok elmaya benzer. İnsülinin temel görevi yağ depolamaktır. Aynı zamanda inflamasyon ve oksidatif stres ( ortalık yangın yeri ve hücreniz sürekli ateş altında ) sebebiyle, sonrasında yüksek tansiyon, yüksek kolesterol, düşük HDL ,yüksek trigliserit, kısırlık, cinsel isteksizlik, kanın kıvamının kalınlaşması, depresyon, kanser ve Alzheimer riskinde artışa sebep olur.
Hipoglisemi (düşük kan şekeri) sıklıkla insülin direncinin erken belirtisidir. Öğün atladığınızda veya çok fazla şeker ve işlenmiş karbonhidratlar yediğinizde, kan şekerinizdeki dalgalanmalar nedeniyle sinirlilik, yorgunluk, huzursuzluk yaşayabilirsiniz ve hatta kalp çarpıntılarına ve panik atağa da sebep olabilir. Büyük bir dilim pasta veya büyük boy şekerli içecek şekerinizin tavan yapmasına ve pankreasınızın suyunu boşaltan baraj gibi, insulin salgılanmasına neden olursunuz. Önce hızlı bir enerji, ardından bunu izleyen kaçınılmaz düşüş yaşarsınız. En sonunda hücreleriniz insüline karşı tepkisiz hale gelir. Bu durumda pankreasınız daha da fazla insülin pompalar. Ta ki bir gün bu kadar yüksek kan şekeri karşısında pankreasınız pes edene ve artık yeter deyip havlu atana dek. Bu diyabet sınırını geçtiğiniz noktadır.
Diyabet önlenebilir, tedavi edilebilir ve geri döndürülebilir. Ancak yeni ve daha iyi ilaçlar çözüm değildir. Diyabet ve pre-diyabet bir hap ve ameliyatla tedavi edilebilir bir hastalık değildir. Bazı ilaçların zararı bile dokunabilir. Son 10 yılda mide küçültme ameliyatlarının sayısı 200 kat artmış durumda. Fakat herkes mi mide ameliyatı olmak zorunda ? Başka çözüm yolu yok mu?
Öneriler:
Yapılması gereken ilk şey artmış iştahın kontrol altına alınmasıdır. Sadece tam ve gerçek yiyecekler yemek, işlenmiş un ve şekeri beslenmeden çıkarmak, lifli yemeye başlamak hem karnınızı doyurur hem şekerinizi düzenler. Diyabette insulin düzeyini arttıran ve bu sayede şekeri düşüren ilaçlara değil, doğru bilgi ve iyi bir plana ihtiyacınız vardır. Tek çarenin ilaç olamayacağını ve kendi sağlığınızın sorumluluğunu alam zamanınızın geldiğini bilin. Işte tıbbın size yardımcı olamadığı nokta budur. Öğrendiklerinizi veya zaten bildiklerinizi uygulamak. Bu durumda doğru bilgi ve kaynaklara ulaşmak ve bilgi kirliliği içinde kaybolmamak yine size kalıyor.
Fonksiyonel tıp:
Kronik hastalıkların temel sebebi de genlerimizin, çevremizle etkisine girmesi sonucunda biyolojimizde dengenin bozulması sonucunda hastalıkların ortaya çıkmasıdır. Kötü beslenme, stres, toksinler, mikroplar, allerjenler temel sebeplerdir ve tüm biyolojik sistemimizi rahatsız etmektedir. Yaşadığımız çevrenin biyolojik sistemimiz üzerinde önemli bir etkisi olduğu anlamalı ve maruz kaldığımız hastalık yapan çevresel faktörleri değiştirmek için çalışmalıyız. Kronik hastalıkları tedavi etmek için bu durumda haplar ve ameliyatlar yerine, tıbbın yeni olmayan ama ihmal edilen fonksiyonel tıp alanını kullanmalıyız. Fonksiyonel tıp hastalığın altta yatan sebebini hedef alır ve hem hastanın hem doktorun iyileşme için ortak çalışması ile tedavi etmeyi hedefler. Hastalık odaklı tedavinin yetersiz kaldığı kronik hastalıklarda, hasta odaklı olan bu yaklaşım daha çok başarılı olmaktadır. Fonksiyonel tıp sizi sadece teker teker belirtiler olarak değil, bir bütün olarak alıp, sizinle daha çok vakit geçirip muayene, aile hikayeniz, beslenmeniz, çevresel şartlarınız ve bunların genetiğinizle etkileşimine bakar. Bunların kısa ve uzun dönem sağlığınıza etkilerine odaklanır, kronik ve kompleks hastalıklardan korunmak için çözümler sunar. Fonksiyonel tıp her bir bireyin sağlıklı ve canlı olmasını hedefler. En son bilimsel gelişmeler ışığında genetik tıp, sistem biyolojisi bilgilerini kullanır ve çevresel faktörler ile yaşam tarzı faktörlerinin hastalığın oluşum ve ilerlemesine neden olduğu durumlarda kullanım alanı bulur. Böylece doktor hastasının kendi sağlığı konusunda daha aktif rol oynamasını sağlayarak proaktif , öngörüsel ve kişiye özel bir tedavi yaklaşımı sunar.
Sağlık tesadüf değildir!
Not: Burada konu olan diyabet, Tip 2 diyabet olup, insulin yokluğu nedeniyle meydana gelen diyabet değildir.