Nurcan Baysal

13 Ağustos 2014

'Bir avuç suya muhtacız, hiçbir şey yapamıyorsanız bir avuç soğuk su yollayın'

Ezidilerin jandarma tarafından geri yollandığını, bir anlamda ölüme geri yollandıklarını öğreniyorum

Diyarbakır’ın yakıcı sıcak günlerinden sonra, çocuklarla uzun süredir beklediğimiz tatildeyim.  Planım telefonsuz, bilgisayarsız bir tatil geçirmek iken, tatile çıktıktan birkaç gün sonra IŞİD’in Ezidileri katletmeye başlaması, dağlarda susuz aç Ezidilerin resimleri arasında tatil  zehir oldu.

Çocukların ağlamaları karşısında tatili yarıda kesip hep beraber dönemeyince, önce eşim döndü memlekete. Hemen Diyarbakır’da  Baro, İHD, DTSO, DOGÜNSİFED, DİSİAD, KESK, TMMOB ve Tabip Odasından oluşan 8 kişilik bir heyet kurarak Zaho ve  ordan da Duhok’a hareket ettiler.

Gerisini heyetin üyesi DİSİAD (Diyarbakır Sanayici ve İşadamları Derneği) Başkanı Burç Baysal’dan dinleyelim:

“Gerçek bir insanlık dramı yaşanmakta burada. İnsanlar aç ve susuz bilinmez bir geleceğe yürüyorlar. Pasaportu olmayanlar Türkiye sınırından içeri alınmıyorlar. Beni en çok etkileyenlerden olay şu oldu: Duhok Sağlık Müdürlüğünde Amedli ve Güney Kürdistanlı sivil toplum örgütleri bir araya gelerek duruma ilişkin toplantı yaptık. Toplantıdaki sivil toplum temsilcilerinden biri, avukat bir kadın hüngür hüngür ağlayarak, kız kardeşinin az önce telefonla kendisini aradığını, gözünün önünde abisini ve çocuklarını öldürdüklerini, abisinin eşinin İŞİD tarafından götürüldüğünü ve kız kardeşinin kendisine “merak etme abla yanımda bıçak taşıyorum, bana dokunamayacaklar, bana onlar dokunmaya kalkarsa önce ben kendimi öldüreceğim” deyişini anlattı. Hepimiz donduk. Ezidi kadınlar İŞİD’in eline geçmektense kendilerini öldürüyorlar.”

Zaho ve Duhok’a şu ana kadar 250 bin civarında kişi İŞİD’den kaçarak gelmiş durumda. Bunların çoğunluğu Ezidi, içlerinde az da olsa Keldani ve  Türkmenler de var.  Bu insanların bir kısmı Kürdistan Bölgesel Yönetimi tarafından oluşturulan kamplarda konaklıyor, binlercesi de sokaklarda yerde yatmakta. Sınırın Türkiye tarafında da hem Silopi Belediyesi hem de AFAD tarafından oluşturulan kamplar var. Sadece pasaportu olan Ezidiler, Türkiye’ye geçiş yapabildiği için sınırın Türkiye tarafındaki insan seli daha sınırlı, 2-3 bin civarında olduğu söyleniyor.

Sınırın öte yanındaki kamplardaki en büyük ihtiyacın ilaç ve doktor olduğu belirtiliyor. Nitekim bu konudaki sıkıntıları aşmak için Diyarbakır sivil toplum heyeti bugün Sağlık Bakanı ve İçişleri Bakanı ile görüşmek üzere Ankara’ya hareket etti.

Bugün itibarı ile Silopi’de Kaymakamlık ve AFAD’ın açtığı kampta 165-200 civarında Ezidi, Silopi Belediyesinin geçici deprem konutlarında oluşturulan kamp alanında 1000 civarında Ezidi, Silopi’de evlerde misafir edilip konaklatılan 600-700 civarında Ezidi, Cizre Belediyesi tarafından sanayi sitesinde oluşturtulmaya çalışılan kamp alanında 400 civarında Ezidi var görünüyor. Bunların dışında Batman, Diyarbakır gibi Bölge illerine de Ezidi akını başlamış durumda, bu illerde evler Ezidilere açılıyor. Ama rakamlar hareketli ve her saat bu rakamlar artıyor.
Bölgede Belediyeler ve çeşitli STK’lar birşeyler yapmaya çalışsa da trajedi hepimizin düşündüğünden daha büyük görünüyor. 500 bin civarında Ezidi ve Keldani yer değiştiriyor, yalınayak, aç, susuz…

Ezidilerin durumuna kahrolmuş bir şekilde, bir yandan çocuklarla ilgilenirken, öte yandan elimde telefonla sürekli Silopi, Zaho ve Duhok’takilerle  konuşarak, Ezidiler için açılan yardım kampanyalarına destek olmaya ve duyurmaya çalışıyorum.
Sürekli bilgi aldığım insanlardan biri de Bölgede uzun yıllardır azınlıkların hakları ve insan hakları için mücadele eden aktivistlerden biri ve Asuri Süryani Keldani Arami Derneği'nin kurucusu Yaşar Kaygısız.

Kaygısız, katliamların başladığı günden beri bölgede ve saat başı beni bilgilendiriyor. İlk günler sınırın karşısından kaçak yolla geçmeye çalışan Ezidilerin jandarma tarafından geri yollandığını, bir anlamda ölüme geri yollandıklarını Yaşar’dan öğreniyorum. Ve yine sınırda insan ticaretinin başladığını, kişi başı 400-500 dolara insanları sınırın Türkiye tarafına geçiren insan tacirlerinin olduğunu…

Bugün en son konuşmamda Yaşar, “İnsanlığımız ölmüş, kendimizle baş başayız. Burada tam bir insanlık dramı yaşanıyor” diyerek söze başlıyor.  

Yaşar’a soruyorum ihtiyaç ne diye: “Su ve buz en büyük ihtiyaçlarımız. Bunun yanı sıra kadın pedi, soğutucu, klima, bölge çok sıcak özellikle kadın ve çocuklar için temiz giysi, temizlik malzemeleri lazım. Sıcak çok sıcak, Silopi 45 derece, soğuk su lazım. Bunları yollayın, kargo parası ödeyecek durumumuz yok, kargoyu lütfen ödeyip yollayın, bizim ya da Silopi Belediyesi'nin adını yazın, biz muhakkak bunları ihtiyaç sahiplerine ulaştırırız.”
“Sınırda bir avuç suya muhtacız. Hiçbir şey yapamıyorsanız  bir avuç soğuk su yollayın” diyerek ekliyor.

Yaşar’ın bir avuç soğuk su sesi kulağımda hala çınlarken oğlum Bawer oyununu yarıda keserek yanıma geliyor ve soğuk su istiyor. Oğlum soğuk suyunu içerken bu suyu içemeyen susuzluktan dudakları delinen Ezidi çocuklar aklıma düşüyor. Kahrol, kahrol dünya!