Fransa'da iki mimar, eski bir binanın içini bir hamster gibi yaşamanıza imkan verecek şekilde düzenleyerek otel olarak hizmete sunmuş.
Hayırlı olsun. Vallahi çok sevindim.
Nantes’te bulunan otel, özel Hamster Süitlerinde geceliği sadece 99 Euro’ya hamster tahıllarıyla beslenme, dev tekerlekler içinde koşma ve kuru ot yığını üzerinde uyuma deneyimini yaşamanızı sağlıyormuş.
Daha ne istiyorsunuz şu hayatta, vallahi anlamıyorum.
Macera arayanlar için değişik yerler kiralayan iki mimar olan Frederic Tabary ve Yann Falquerho’ya ait şirketin son projesi süitler, 18. yüzyıldan kalma bir binanın içine inşa edilmiş.
Ben böyle durumlarda yemem içmem araştırırım biliyorsunuz. Yine öyle yaptım, Türk haber sitelerinin atladığı can alıcı noktayı buldum.
Mimarlardan Falquerho demiş ki, “Hamster, biliyorsunuz, çocukların dünyasındaki o şirin yaratık. Buraya gelen yetişkinler, ya küçükken hamster’ı olanlar, ya da hamster isteyip alamamış olanlar.”
Biz Türkler’in hamster beslemek gibi bir geleneği var mı? Yok.
Peki, sizce oraya bu deneyimi yaşamaya bir Türk gidecek mi? Bence evet.
Şimdi anmadan edemeyeceğim. Londra’da büyümüş bir arkadaşım, bir gün şöyle bir hikaye anlatmıştı: “Bizim okulda binicilik dersi vardı. O derslere herkes kendi atını getirirken, ben okulun atına binerdim... Korkunçtu.”
Hani bizde okul formanı teyzenin kızından alırsın. Okulun topuyla oynarsın. Üniversite kitapların bir önceki mezundan kalmadır. Sayfalarının köşesindeki yabancı el yazısıyla alınmış yanlış yunluş notlara aklın kayar. O notlar “Ben çoktan geçtim bu dersten, şu an Beyoğlu’nda aylak aylak geziyorum, nanik!” diyerek gözüne gözüne girer. Kitabın kapağına kurşun kalemle yazılmış telefon numaralarını çeviresin gelir.
Bu da okulun atına binmek zorunda kalmış.
Herkesin travması kendine.
Macera arayışı içindeki biz Türkler, trendleri kaçırmayız. Ne kadar yabancı olursa olsun, değişik geleneklere öykünür, ıkınır, uyum sağlarız. Ben biliyorsam, iki güne kalmaz, hamster otelinden dönmekte olan sosyetik bir ikoncan ile sevgilisi havaalanında demeç verirler.
“Çocukluğumda hep bir hamster’ım olsun istedim. Okuldan at binmekten gelince oynayacaktım. Annemgil almadı. Ben de sokaktan şirin bir fare getirdim. Ertesi gün ninemgil süpürgeyle parça pinçik etti hayvanı. Ondan sonrakini kapıcı Süleyman abi viledayla öldürdü. Büyüdüm kendi modaevimi açtım, Avrupa’dan hamster getirteyim dedim, o da gümrüğe takıldı. Şimdi bu hamster oteli sayesinde hamster tahıllarıyla beslenme ve tekerlekler içinde koşma deneyimini yaşadım. Bırakın hamster’ım olmasını, ben kendim hamster oldum. Bütün travmalarımı yendim. Allah Tabary ve Falquerho’dan razı olsun.”
Aynı ikoncan, sevgilisi Bilmemne Bilmemneoğlu’yla evlenip evlenmeyecekleri ile ilgili soruları yanıtsız bırakarak evine doğru yola çıkar. Oysa ki onu “o” yapan magazin gazetecileridir. Sadece sevgilisiyle evlenip evlenmeyeceğini sormuşlardır. Niye yanıt vermemektedir? Hayır niye yani? Magazin gazetecileri sadece işlerini yapmaktadırlar.
Çok sinirlenen gazeteciler ikoncan’ı haklı olarak tartaklamaya başlarlar. Yere düşen ikoncan, “Evime gitmek istiyorum, lütfen beni bırakın” diye bağırmaktadır. Arbedeye polisler yetişir. Karakola götürülerek ifadesi alınan ikoncan’ın 6 yıldır telefonlarının dinlenmekte olduğu ortaya çıkar.
Yargının hesap vermesini talep eden ikoncan, yüksek ateş ve kusma şikayetleriyle hastaneye kaldırılır. Bu esnada demeç veren sevgilisi, ikoncan için “Grip aşısı olduktan sonra çok değişti” ifadesini kullanır.
“Aşı olmadan önce normal bir ikoncan’dı. Aşı olduktan sonra Nişantaşı’ndaki modaevini boşladı. Bütün gün evden işe, işten İstinyepark’a gülümseyerek gezen o mülayim ikoncan gitti, garip bir macera arayışındaki ikoncan geldi. Sen de aşı ol, diye tutturdu. Olmam, dedim. O zaman şu dışı kırmızı içi sarı domateslerden ye, dedi. Yemem, boyalı onlar, dedim. Çıldırdı. Çok ağır sözler etti.”
İkoncan’ın sevgilisi, sözlerine şöyle devam eder: “Sonra aşkımız galip geldi. Hem barışmak hem de nedenini bilmediğim bir sebepten işte o hamster evi’ne gittik. Sonrasını biliyorsunuz zaten, tahıllarla beslendik, dev tekerlekler içinde koştuk, kuru ot yığını üzerinde uyuduk falan, işte... Nerdeyim ben ya?”
Magazin gazetecileri de ne konuştuklarını unutmuşlardır. Herkes etrafına bakınır.
Evde çekirdek çitleyerek bunları izleyen kadın kocasına “Acaba Hüsnü Şenlendirici şu an ne yapıyordur?” diye sorar. Adam “Bu evde soruları ben sorarım,” der. Kadın “O senin Hüsnü Şenlendiriciliğin” diye yanıtı yapıştırır.
Adam kanalı değiştirir. Behlül’le Bihter yine sevişmektedir. Yine onları biri gizli gizli gözetlemektedir. Gözetleyen kimdir? Beşir’dir. Ancak cingöz Beşir, olay mahalline bu kez hazırlıklı gelmiştir. Yirminci kez tanık olmaktan bıktığı bu görüntüyü bu kez ekmek kapısına dönüştürmeye kararlıdır. “Hani siz bir türlü sevişemiyordunuz? Nereye gitsem cıbıl cıbıl karşıma çıkıyorsunuz, benden günah gitti,” diye homurdanarak kamerasını çıkarır... Kamera çalışırken yeni bir güne uyanan korsan piyasası, bayram edeceğinden habersizdir.