Helioseismology diye birşey var. Yok, bu öyle “Yavaş, adap diye birşey var,” gibi değil. “Sen de biraz kendine hakim ol, helioseismology diye birşey var.” Hayır, öyle değil. Güneşin sismik titreşimlerini inceleyen bilim dalı.
Engin bilim incelemelerime bir yenisini daha ekleyeceğim. Kafaya koydum. Okuyacağım öğreneceğim. Güneşin yapısı. Bugün bunu seçtim. Rastgele mastgele, bilim bilimdir.
Okuyorum. Heliosismolojistlerin aradığı ve ölçtüğü üç çeşit dalga var, bunlardan biri akustik dalgalar. Güneşin içinde milyonlarca farklı ses varmış. Her bir ses farklı frekansta titreşiyormuş. Güneş de bu ses dalgalarının gücüyle belli aralıklarla gong gibi titriyormuş. Güneş titreşiyormuş. Seslerle titreşiyormuş.
Bu sesler, güneşin akustik yapısını oluşturuyormuş.
Güneşin Akustik Yapısı. Aman Allahım.
Çok uzun zamandır bu kadar tatlı birşey öğrenmemiştim, bu kadar güzel bir zincirleme isim tamlaması duymamıştım.
Güneşin Akustik Yapısı. Benim Küçük Günışığım. İki Yeşil Susamuru.
Beni bir görseniz, sevinçten uçuyorum. Güneş’in Güneş olduğu yetmiyormuş gibi, bir de akustik yapısı varmış. Güzel güzel bilimsel araştırmamı yaparken, işin dalga-yerçekimi-izotop-uzay üssü kısmını tamamen bir kenara bıraktım. Ya iki dakika uzayla ilgileneceğim, bana neden sevimlilik yapıyorsunuz? Gözümün önünde o koca güneş, nasıl büyük, nasıl görkemli, nasıl faydalı, bir de üstüne kıpırdanıyor, hatta bence müzikle besleniyor! Ritmi var, bilimsel olarak kanıtlanmış.
Güneş kadar güçlü, yanına yaklaşamadığımız bir kavram, koskoca gezegen, yaşam kaynağı, nasıl hemen böyle sanatsal, sıcak ve yumuşak bir etki oluşturuyor bende şimdi? Görkemli, masum ve illa ki faydalı yaratıkların gizemleri, sadece zevk için ilgilendiğimiz yaşam renkleriyle alakalıymış gibi dursun, bir seviniyoruz ki. Ne? Hem tek ısı ve ışık kaynağımız, hem de akustik dalgaları mı varmış? Ne? Hem halkı zengin eden haşmetli padişahımız, hem de sergi mi açacakmış? Yerim onu ben. Şahane.
Çok zor, benim bilimi bilim gibi öğrenmem çok zor. “E hadi duyalım bu sesleri hani, nerde?” diye deli gibi arıyorum. Ne yazık ki güneşin çıkardığı sesi duyamazmışız, çünkü hem titreşim frekansı bizim duyabileceğimiz ses sınırının çok altındaymış, hem de uzayda hava veya benzer bir gaz tabakası olmadığından bu sesler bize ulaşamazmış.
Aman yahu. İyi ne yapayım. Ya ulaşabilseydi? Güneş gibi Samanyolu'nda bulunan 200 milyar yıldızın sesini toplasak nasıl muazzam bir şey duyulacağını düşünebiliyor musunuz?
Peki tam olarak ne duyacağınızı düşününce içiniz biraz ürperiyor mu?
Benim gibi bilimsel gerçekleri incelemeye çalışırken içine sevinçli çağrışımlar, gereksiz heyecanlar, san’at tohumları katmaya meraklıysanız büyük bir orkestra duymayı hayal edip keyfinize bakabilirsiniz.
Ama kazın ayağı hiç öyle olmayabilir. Biz dindi mezhepti, aşktı sevgiydi, nefretti şiddetti, krizdi refahtı tartışıp dururken, evren bize bambaşka birşey anlatıyor olabilir.
Ya... Öyle işte.
Şimdi siz büyük bir ihtimalle, Mars Attacks’te tarumar edilen kasaba halkı gibi ekrana bakıyorsunuz. Bu yazıyı bağlamak bana düşmez arkadaş. Bilim bu. A-a der otururum aşağıya. Siz de kendinizi biryerlerde bir akustik yapıya verin bari.
Güneşin Akustik Yapısı gibi olmaz yalnız, onu söyleyeyim.
Herkese iyi haftasonları.