Nil Aldemir

29 Ocak 2012

Ayşenur’un refleksi kertenkelede yok

13 aylık bebek, ısırdığı yılanın başını uzun süre çiğnemiş.

13 aylık bebek, ısırdığı yılanın başını uzun süre çiğnemiş.


Bebeğin engerek yılanına benzeyen bir sikkeli yılanı ısırdığı, bu türün zehirli olmadığı belirtilirken, yılanın bebeği ısırmamasının kışın bu sürüngenlerin aktif olmamasından kaynaklanıyor olabileceği açıklanmış.


“Köpeğin insanı ısırması değil, insanın köpeği ısırması haber niteliği taşır” hani. Bu bebeciğin yılanı ısırmasından hiç yaygara kopmamış. Kısacık bir haber. Her yerde, aynen yukarıdaki gibi, dümdüz yazılmış.


Bu bana 15 Kasım 2002’de gazetelerde “Ayşenur’un Refleksi Kertenkelede Yok” başlığıyla yayınlanan benzer bir haberi hatırlattı.


“Nereden hatırladın 10 yıl önceki saçmasapan bir haberi, manyak mısın?” diye soracak olursanız, teessüf ederim.


2002’deki haber aynen şöyle yazılmıştı:


10 aylık Ayşenur Aydemir'in, anne sütü ve mamadan sonraki ilk yemeği bir kertenkele oldu. (Nüktedanlığa dikkatinizi çekerim.)


Ramazan-Teslime Aydemir çiftinin kızları Ayşenur’un, evde babaannesi ile otururken (10 aylık bebek nasıl ‘babaannesi ile oturuyor’sa artık) önünden birkaç santimetrelik minik bir kertenkele geçti (Bak bak. Okurken insanın içinden “Ee, sonra ne oldu?” diye sormak geliyor). Ayşenur bebek de, kertenkeleyi atik bir hareketle tutup ağzına attı (Sonra cüceler geldiii, pamuk prenses dedi kiii...) Babaanne dışarda sadece kuyruğu kalan kertenkeleyi yakalamaya çalışsa da başaramadı (Gözümüzün önünde babaanne, elinden örgüsünü bırakıp yavaş çekim yerinden fırlıyor, “Haayıııır” diye bağırırken Ayşenur’un ağzına doğru atılıyor, kuyruğu elinden son anda kaçırıyor, hareketin maksadını aşmasıyla yaşlı vücudu kanepenin altına doğru yuvarlanıyor. Yünler şişler ortalığa saçılmış. Bir anlık sessizlikte Ayşenur’dan gelen “Gulp” sesiyle babaannenin dolan gözlerine yakın çekim).


‘Hiçbir şey olmaz’

 

Kertenkele, küçük kızın yemek borusundan aşağı kaydı (“Kız kertenkeleyi yuttu” değil. Haberi yazan kişi olayın tadını çıkarıyor. Edebi bir dille olayı ince ince betimliyor). Devlet Hastanesi’ne kaldırılan küçük Ayşenur’u tedavi eden Doktor İlhan Nafiz, zehirlenme ve reaksiyon olasılığına karşı Ayşenur’u kontrol altında tutacaklarını söyledi. Nafiz, “Zaten 2,5 cm’lik bir hayvan. Mide asidi nedeniyle, hayvanın öldüğünü tahmin ediyoruz” dedi.


Burada tabii haberle değil olan bitenle ilgili bir not düşmekte fayda var: Demek ki yediğimiz canlı hayvanların vücuda vereceği zarar hayvanın kaç cm’lik olduğuyla ölçülüyor. Biz “Aa dur ben şu tarantulayı ağzıma atayım da yemek borumdan aşağı kaysın,” diyebiliriz, doktorumuz bunun üzerine “Zaten 5 cm’lik bir hayvan. Ölmüştür o” der, olay tatlıya bağlanabilir demek ki.


Yılanın kafasını hapur hupur yiyen bebekle ilgili doktorların açıklamaları da yılanın uykulu olduğu yönünde. Demek ki kış aylarında ayı kafası yemeye kalkarsak bundan zarar almadan kurtulma şansımız var.


Lakin bizim derdimiz “Bu bebekler nasıl yılanları kertenkeleleri yiyorlar da efendim bebeklere bir şey olmuyor” değil.


Bizim derdimiz, mideye indirilen tehlikeli hayvanlarla ilgili haberler neden eskiden böyle ironik bir dille, güzel güzel hikayeleştirilerek anlatılırdı da günümüze renk gelirdi, bugün yılanı ısırmış ve hiç zarar görmemiş bir bebekle ilgili haberi okurken aynı neşeyi niye bulamıyoruz... Derdimiz bu.


Şimdi yazanlar da, okuyanlar da hep üzgün.


Kaçınılmaz durum, bugünlerde espri anlayışını rafa kaldırmak zorunda kalmış, üzgün bir gazetecilik dünyası. Üzgün haberciler, üzgün muhabirler. Bebekler son bir şeyler deniyorlar, ama artık rakunları alıp mideye de indirseler, babaannelerini James Bond gibi uçursalar, kedileri kuyruklarından sallayıp karşı balkonun ipinde asılı duran perdeye de fırlatsalar, dümdüz haberlere vesile olacaklar. Onlar da sakince iPad’leriyle oynamaya daldılar.