Mustafa Alp Dağıstanlı

16 Nisan 2012

Aşkale’deki işçiler yüzme bilmedikleri için öldü

Eğitim, çocukları otoriteye köle yapmaya matuf abuk subuk merasim ve doktrinlerle budamak yerine, onlara esasen...

 

Eğitim, çocukları otoriteye köle yapmaya matuf abuk subuk merasim ve doktrinlerle budamak yerine, onlara esasen ve en başta ve nihayetinde yaşamayı öğretmeli. Aşkale’deki baraj göletinde beş elektrik işçisinin ölmesi, insanlarımıza, hayatta kalmalarını sağlayacak kadar eğitimi bile vermekten uzak olduğumuzu gösterdi. Hiçbir şey yapılamamış olmasını insanın hafsalası almıyor. Gazeteler ihmaller, hatalar, sorumsuzluklar zincirini yazdı; yazılması da gerekiyordu. Bunlara katılmakla birlikte, daha genel bir ihmali ihmal ettiğimizi düşünüyorum.

Oradaki şartları tam olarak bilmiyorum, fakat sanıyorum ki, işçiler yüzme bilseydi, en azından, üçü kurtulacaktı. Sabah’ın haberinde, başka gazetelerde görmediğim, bir “ayrıntı” vardı: İşçilerden Ahmet Sait Turan yüzme biliyordu ve “bisiklet alabora olduktan sonra kıyıya yüzdüğü, ancak, arkadaşlarının çığlıkları üzerine onları kurtarmak için döndüğü ortaya çıktı”.

Bu “ayrıntı”nın doğruluğu pek şüpheli, zira neredeyse bütün gazetelerde yer alan bir bilgiyle çelişiyor. İşçilerin sularda kaybolmasını seyreden “tanık”lardan biri şunları söylemiş çünkü: “Buradan bağırıyorlar, ‘Sait ayaklarını salla’. O da ‘Dermanım yok’ diyor.”

İşçilerin arasında başka Sait yok; ve Sait’in de malesef dermanı yok. Dolayısıyla, Sait de dahil, işçilerin yüzme bilip bilmediklerini bilemiyoruz. Bu ayrıntı hiçbir haberde yoktu.

O durumda ben olsam, yapacağım tek şey, kulaç atmak olurdu. Ümitsizce de olsa kulaç atmak. Evet su çok soğuk; yer yer buz var göl yüzeyinde. Fakat işçilerin biri düşerken başını çarptığı için ölmüş. Öbürleri ya boğulmuş ya donmuş.

İşçilerin o soğuk suya düşer düşmez şoka girmedikleri, en az bir saat yaşadıkları anlaşılıyor. Haberler o kadar çelişkili ki, üç saate kadar çıkan bile var. Buz gibi suda hiç hareket etmeden durursanız donmaktan başka bir kader yoktur. Bu insanların hipotermiden, yani vücut ısısının (32 dereceye ve altına) düşmesinden, kaynaklandığı da söylenebilir. Fakat danıştığım bir doktor arkadaşım, hipoterminin ani bir ölüme yol açmayacağını, uzun sayılabilecek bir süreç olduğunu söyledi. Gördüğüm haberlerde işçilerin su içinde yaşama süresi bir çeşitlilik arzetse de, en az yarım saat yaşadıkları anlaşılıyor. Yani yarım saat kulaç atabilselerdi çok büyük ihtimal hayatta kalacaklardı.

Kıyının çok uzak olduğu söylenebilir. Çünkü, haberlerden birinde, tamir etmek için gidilen elektrik direğinin 700 metre mesafede olduğu söyleniyordu. Böyle olsa bile, eğer yüzme biliyorsanız, kulaç atmaya başlamak iyi. Fakat bu mesafe, işçilerin su bisikletiyle hareket ettikleri noktadan ölçülmüş. Daha yakın bir kıyı kesimi olabilir. Nitekim, olay üzerine gelen jandarmaların sudaki işçilere ip attıkları, ama yetiştiremedikleri belirtiliyor. Demek ki, elle yetiştirebilme ihtimali olduğunu düşünecekleri kadar yakındaymış işçiler. Yani 700 metre gibi uzun bir mesafe yüzmeleri gerekmiyordu.

Tek engel, yüzerek aşabilecekleri o su kesiminin buzlarla sıkıca kaplı olması. Bunu net olarak bilemiyorum, ama baktığım görüntülerin hiçbiri bu yoğunlukta buz göstermiyordu.

Kıyıdakilerden hiçkimsenin bir noktaya kadar suya girip ipi işçilere yetiştirmeyi neden denemediğini oturduğum yerden bilmeme imkan yok. Haberi geçen muhabirler bu konuyla da ilgilenmemişler. Göletin çok derin olmadığını söyleyebiliriz, (gazeteler bu bilgiyi de vermiyor); yani seyirciler bellerine kadar suya girip ip atmayı deneyebilirdi belki. Zaten seyircilerin de yüzme bilmediğini sanıyorum ben, bilen biri olsaydı belki kulaç atıp ipi ulaştırmaya cesaret edebilirdi.

Ama şu kadarını söyleyebilirim: Mesela Rusya’da yaşansaydı böyle bir şey, suya atlayan onlarca Rus olurdu. Birincisi, kışın buz gibi suya girme gelenekleri ve zevkleri var. İkincisi, neredeyse hepsi yüzme biliyordur. Gelişmiş dediğimiz ülkelerin hepsinde çocukların spor yapma, öğrenme imkanı geniştir.

İhmal ettiğimiz şey işte bu: çocuklarımıza daha ilkokulda, hatta ondan bile önce yüzme öğretmemek. Hep söyleniyor ya, üç tarafı denizlerle kaplı bir ülkeyiz. Yetmedi, birçok gölümüz ve sayısız akarsuyumuz var. Ama zaten havuzlarla, başka spor tesisleriyle donatmalıydık şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi. Yüzme bilmediği için boğulan insanların yaşadığı (sayılarının çok fazla olduğundan eminim nedense; siz?) bir ülkenin olimpiyatlara aday olması tuhaf geliyor bana. Takımlarımızın, yabancı sporculara dünyanın parasını yatırıp Avrupa şampiyonu falan olması iyi tabii, ama öncelikle sporu yaygın hale getirmek daha iyi değil mi? En azından ölümden kurtulabilmemizi sağlayacak kadar, hayata kulaç atabilecek kadar?

Hamiş: Bir de, birileri gazetecilik öğretse şu gazetecilere. Unsurları yerliyerinde tek bir haber görmedim gazete ve televizyon kanallarında. İyi bir kötü haber örneğini her yerde gördüm ama.