Tam bir hafta önce...
8 Mart'ta Abdullah Öcalan 'devletle' yani MİT ile görüştü.
Ardından 9 Mart'ta BDP-HDP heyeti ile...
Orada verdiği mesaj sonra yazılı hale getirilerek yayınlandı:
"Öcalan'la yaptığımız yaklaşık 3 saat süren toplantıda kendisinin devlet heyetiyle yaptığı son görüşmenin olumlu geçtiğini ifade etti. Her ne kadar diyalog aşamasından müzakere aşamasına henüz geçilmemiş olsa da Öcalan umudunu halen koruduğunu belirtti.'
Bu durum özellikle hükümetin elini rahatlattı.
Şubat ortalarında henüz Meclis açıkken BDP'liler seçime kadar adım atılmazsa...
Müzakere Bakanlığı kurulup hukuki şekil ortaya çıkmazsa sürecin zora girebileceğini duyurmuştu.
O yüzden geçen hafta gelen mesaj seçim öncesi barış süreci ile ilgili bir sorun yaşanmayacağının göstergesiydi.
Öcalan'ın devletle görüşüp olumlu mesaj yayınlamasından tam bir hafta sonra..
15 Mart'ta KCK'den gelen açıklama kimi kesimler için şaşırtıcı oldu.
KCK Yürütme Konseyi 3-10 Mart tarihleri arasında yaptığı Yürütme Konseyi toplantısının deklarasyonunda ' AKP hükümetinin şu anda siyasal zeminini yitirip, işlevini kaybettiği" belirtiliyordu.
Hatta AKP'nin muhataplıktan çıktığı belirtiliyordu:
"AKP gibi hegemonya peşinde koşan bir hükümetin bu sorunu çözemeyeceği anlaşılmıştır. Bu açıdan da AKP Hükümeti Önder Apo'nun başlattığı ve Hareketimizin de başarıya ulaşması için büyük çaba harcadığı demokratikleşme hamlesinin muhatabı olmaktan çıkmıştır."
Bu açıklamadan sonra iki soru gündeme geldi.
Birincisi; barış süreci bitti mi?
İkincisi ılımlı mesaj veren Öcalan'a Kandil itiraz mı ediyordu?
Ankara'da ve telefonla bölgede bu iki sorunun cevabını aradım.
Ulaştığım bilgiler...
Öncelikle Kandil; Öcalan'a rağmen bir şey yapma ya da onu boşa düşürme gibi bir niyette değil.
Ancak 21 Mart için ikinci bir mesaj hazırlayan Öcalan'a örgütün hassasiyetlerini bildirmek istedi.
Evet, Öcalan ile Kandil arasında birkaç nüans farkı var.
Örneğin Öcalan 17 Aralık sürecini 'çözüm sürecine de karşı bir darbe' olarak nitelendirirken..
KCK bildirisinde 17 Aralık'tan 'iktidar mücadelesi' olarak bahsediliyor:
" 17 Aralık’ta ortaya çıkan iktidar mücadelesi ortamında Önder Apo demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümündeki samimiyetini göstermek için fırsatçı bir yaklaşım içine girmemiştir. Ancak AKP Hükümeti bu şansı da kullanmayarak Önder Apo’nun attığı adımlara karşılık vermeyeceğini bir kez daha göstermiştir."
Ama bildirinin tamamına bakıldığında Öcalan'ın 2013 nevruzunda yayınladığı bildiri ile gelişen süreç ve duruşunun arkasında olunduğu mesajı net şekilde ortaya çıkıyor.
Konuyu anlatanlar bir noktanın altını çiziyor. Öcalan'ın yeni Nevruz mesajında da bunun izlerinin görüleceğini de söylüyor. O da barış sürecinin sadece AKP ve muhafazakar kanat değil Türkiye'nin tüm demokratik güçlerinin de dahil edileceği bir evreye geçme hazırlıkları... Bunun somut örneği olarak Cezaevi'nden çıkan BDP'lilerin hareketin Türkiyelileşmesi için kurulan HDP'ye geçişini örnek gösteriyorlar.
KCK'nin 'barışın Türkiye'nin tüm kesimlerine yayılması için' bildiride şu noktaları ortaya koyuyor:
"Kürt halkının ve Alevi toplumunun sorunları başta olmak üzere, tüm etnik ve inanç topluluklarının gerçek demokratikleşme içinde haklarına kavuşmalarını sağlayacak bir programın oluşturulmasını ilkesel olarak Türkiye halklarına deklare etmek. Bu tür sorunların çözümü için Kürtler ve Alevilerle diğer etnik ve dinsel toplulukların temsilcilerini muhatap alarak müzakere temelinde ve demokratik zihniyetle sorunları demokratik çözüme kavuşturmak.Bu çerçevede tüm farklı toplulukların özgünlüğünün ve özgürlüğünün kabul edildiği ve bireysel demokratik hakların güvenceye kavuşturulduğu radikal demokratik bir anayasa yapılarak devletin yeniden yapılandırılması için mücadele etmek”...
Konuştuğum kaynaklar hareketin barışı sadece AKP'nin insiyatifine terk etmek yerine toplumun her kesimini barış sürecine çekecek yeni bir safhaya taşımaya çalışıyor. O yüzden 21 Mart'ta Öcalan'ın mesajı çok önemli olacak. En az birincisi kadar...