Siyah ve beyaz her yer...
Tek renkli o...
Mavi masmavi...
Gözleri, elinde oynadığı ziyaretçi kartı ve emziği...
Takıldım kaldım ona...
Annesinin kucağında...
İleride oturan adama bakmakta...
Taş çatlasa 20 adımdır araları ama...
Sonra düşündüm, kaç bebek adımı gerekir kavuşmak için babaya?
Küçük adımlarıyla gidebilse de aradaki mesafe yürümekle değil yürekle kapanabilir ancak.
Çünkü o bebeğin babası tutsak...
KCK davasında yargılanan 33’ü tutuklu 44 gazeteciden biri.
İsmail Yıldız, Dersim Gazetesi Yazı İşleri Müdürü, vicdani retçi...
"Kızımın biberonu tüm silahlardan daha kutsal diyen" birisi o...
Babaya ve uzağındaki kızına bakarken…
Kim olursak olalım, ne düşünürsek düşünelim, ideolojimiz ne olursa olsun…
Ortaklaştığımız o an geldi aklıma...
Hani evimize girdiğimizde...
Sonradan giyindiğimiz tüm sıfatları portmantoya asarız ya...
Ana-baba oluruz yalnızca...
Bebeklerle konuşulan ve sadece ana-babaların anladığı dili konuşuruz hani...
Bu arada neyse ki…
Artık mahkeme salonlarında bir halkın dili artık "bilinmeyen dil" diye anılmamakta...
Barış sözünü duyduğumda yeniden ilgilenmeye başladım salonla…
KCK davasının avukatlarından Sinan Zincir "Cuma talep günü. Kürt Enstitüsü’nden tercümanlarla müvekkiller konuşsun" diye isteğini iletti.
Ardından ekledi:
"Kürtler konuştukça barış iklimi geliyor. Önümüz bahardır, barışın baharda geleceğine inanıyoruz..."
Barış gelse...
Uzun tutukluluklar herkes için eşit şekilde sona erse...
Zeyra bebek babasıyla büyüse…
Okyanusa tertemiz bi su damlası düşse…