IŞİD’in Belçika’dan intikam alması gerekiyordu. Aldı. Sonuç, onların kana susamışlığını doyurmamamıştır muhtemelen, ama bir şeyler yapmış oldular.
Bu bombalamalar oldu ve Tayyip Erdoğan gene bağırmaya başladı:
“Biz demedik mi?”
Hayır, siz demediniz. Bunun, sizin dediğinizle ilgisi yok.
Davutoğlu’nun göçmen pazarlığına geldiği Brüksel’de Kürtler çadır kurmuş, protesto eylemi yapıyordu. Siz onunla ilgili kaynayıp köpürdünüz.
Tabii bu arada “teröristin hepsi aynıdır” teranenizi sürdürdünüz. Ama o sizin teraneniz. Kimsenin buna inanacağı, itibar edeceği yok.
PKK veya türevleri Brüksel’de bomba patlatmıyor. Paris’te veya New York’ta da patlatmıyor. Kürtlerin azınlık olarak yaşadığı yerlerde, başta Türkiye olmak üzere, patlatıyorlar. Patlatıyorsa, bu “terörist” denilen mücadele içine girmiyor mu? Giriyor. PKK terörist sıfatına uyan bir örgüt. Ama “terörist” dedik mi, bu gibi yolları uygulayan herkesi aynı paydada birleştirmiş olmuyoruz. IRA’nın Almanya’da bomba patlatması, ETA’nın Amerika’da bomba patlatması ne kadar beklenmedik bir olaysa, Davutoğlu’nu protesto etmek için çadır kuran Kürtlerin Brüksel’de bombalı terör eylemi yapmaları da o kadar mantık-dışı bir olay. Bunlar kendi ülkelerinde gördükleri baskıya -ya da gördüklerini iddia ettikleri baskıya diyelim- böyle tepki gösteren örgütler.
PKK terörist sıfatına uyan bir örgüt. Ama “terörist” dedik mi, bu gibi yolları uygulayan herkesi aynı paydada birleştirmiş olmuyoruz
IŞİD’le bunların arasında bir benzerlik yok. IŞİD bütün dünyayı Müslüman yapmak üzere yola çıkmış bir örgüt. Ama dünyayı Müslüman yapmadan önce Müslümanları Müslüman yapma davası güdüyor. Yani, bugün “Ben Müslümanım” diyerek yaşayanların çoğu gerçek Müslüman değil. Gerçek Müslüman olmak için IŞİD’li gibi olacaksınız. Kafa keseceksiniz. Diri diri adam yakacaksınız. Kadınları cinsel köle yapacaksınız. Tarihi kentleri imha edeceksiniz. O zaman dünya İslâm’ın gücünü anlayacak ve bütün dünya Müslüman olacak.
“Dünyayı Müslüman etmek” gibi bir amaçla davranmak, Tayyip Erdoğan’a bir “iyi niyetlilik” işareti gibi görünebilir. Bu amaca ulaşmak için kullandıkları araçları onaylamasa da “iyi niyet”lerini onaylayabilir. Zevk meselesi. Ama bunu dünyaya kabul ettirmesi mümkün değildir.
Haziran’da seçim kaybettiğinden beri Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu’da başlattığı, Kasım sonrasında ayyuka çıkan tahribat ortada. Özerklik ilânı vs, bunu provoke eden şeyler yapılmadı mı? Yapıldı. Ancak iki halkın bir arada, iç içe yaşamasından yana bir devlet adamının bu yöntemlere başvurması çok yanlıştır ve bunun sonu, bu iki halkın bir arada yaşayamaz hale gelmesidir. Bu sonucu hazırlayan da Tayyip Erdoğan’ın politikalarıdır.
Belçika da şiddete başvurmayan, yasaların koyduğu çerçevenin dışına çıkmayan bir protestoya göz yumacak elbette. Çünkü Belçika demokratik bir ülke. Tayyip Erdoğan bütün dünyaya çeşitli konularda ders vermekten kendini alamıyor, soğukkanlılığını da koruyamadan bağırıp çağırıyor; ama Tayyip Erdoğan her şeyden önce “demokratik bir toplum” nedir, nasıl bir şeydir, nasıl yaşar, nasıl soluk alır verir, bunları hiç bilmiyor ve bilmek de istemiyor.
Burnunun dikine gitmekle IŞİD ile PKK’nın veya PYD’nin aynı şey olduğunu dünyaya anlatmanının, dünyayı buna ikna etmenin imkânı yok
Dolasıyıyla şimdi de Can Dündar’ların duruşmasına giden konsoloslara köpürüyor. O diplomatların o duruşmaya gitmesi dünyanın o davayı, dolayısıyla o davayı kişisel çabalarıyla açtıran, tutuklamaları zorlayan Tayyip Erdoğan’ın siyaset ve demokrasi anlayışını nasıl gördüklerini, nasıl değerlendirdiğini gösteriyor bize. Bizim Anayasa Mahkemesi, elçiler, konsoloslar, dünya basını. Bunların hepsinin karşısında da köpüren Tayyip Erdoğan. Bu ülkeyi ne hale düşürdüğünü bir an düşünmeden burnunun dikine gidiyor.
Burnunun dikine gitmekle IŞİD ile PKK’nın veya PYD’nin aynı şey olduğunu dünyaya anlatmanının, dünyayı buna ikna etmenin imkânı yok.
Almanya’da otobana ters taraftan girmiş Laz şoför fıkrasındaki gibi davranıyor. Hani, anons yapıyorlar, “Otobanda ters yönde giden bir deli var” diye, o da, “Ne bir tanesi yahu, yüzlerce yüzlerce” deyip gaza basıyor.