Sanata, sanatçıya yüksek sesle eleştiri getirdiğinizde işin rengi değişiyor hemen. Öncelikle eleştiri eleştiri olmaktan çıkıyor ve asıl işlevini yitiriyor.
Yüksek sesli eleştiri söyleyeni, ’otorite’ konumuna yükseltiyor hemen. Söyleyen dışındakileri de koyun sürüsüne indirgiyor haliyle…
Otoritenin tanımında, hâkimiyet ve emretme kudreti; yaptırım koyma ve kullanma gücü yer alıyor.
Bir haftadır kıyameti kopan ‘’ucube’’ eser gerçeği, işte böyle bir işlev bozukluğunun sonucu.
Sayın Başbakanın eleştirisi, sahibine ulaşana kadar ‘’otorite’’ kimliğine büründüğü için, Mehmet Aksoy’un ‘insanlık anıtı’ kolayca ’ucube’ kimliğine bürünüyor.
Yani söyleyen ‘’otorite’’ olmasa, başbakan kendi işinde, heykel kendi yerinde, biz başka konularda oyalanıyor olacağız aslında.
Ama gelin görün ki, ne başbakan kendi işin de bu konu da, ne de heykel huzur içinde durup durmak da yerinde.
Sayın başbakan hala konudan kurtarabilmiş değil kendini. Muhtemelen sanat, sanatçı, eleştiri, yorum vb. konularda doğru dürüst kelam edecek danışmanlarda başka işlerle meşkul.
Kültür Bakanı da ara da kalmış vaziyette ne yapacağını düşünüyordur mutlaka.
Bakan kalkıp, ’Ucube’ dese olmaz, demese otoriteye ayıp (hafiften başkaldırı diyeceğim ama konu kültür bakanlığının konusu olunca hafiften başkaldırı olmaktan da çıkıyor hemen) , zor yani…
Aslında Kültür Bakanını kurtaracak bir yol bulunmakta bende. Muhtemelen pahalı bir yol bu ama olsun.
Şöyle ki: Başbakanın ‘ucube’ ile ilgili eleştirisindeki ana dayanak, eserin tarihi eserlerinin yakınında yer alması değil miydi ? Aynen öyle… Şimdi, Kültür Bakanlığı, biraz kasar ve tüm tarihi eserleri başka yere taşırsa, sorun haliyle çözülmüş olmaz mı?
Olur…
Olur, olur… böyle bir soruna böyle bir çözüm niye olmasın ?