Mete Büyük

14 Aralık 2021

Bitmek bilmeyen sakarlık belası

Maçtan sonra Pereira kalkıp “Bu kadar sakarlık da benim yüzümden mi?” dese sakarlığı çıkarırsan maçta anlatacak bir şey de yok

Lider Trabzonspor’un üç puan kaybettiği haftada Fenerbahçe de eksik kalmayıp Gaziantep deplasmanında üç puan bırakmayı başardı ve az da olsa yeşerebilecek umutlarını da toprağını altına gömdü.

Lider takım, üç puan kaybetmiş, en büyük psikolojik rakibin Galatasaray senin maçından yarım saat önce lige havlu attığını ilan etmiş, bir hafta sonra bir başka rakibin Beşiktaş’ı evinde ağırlayacaksın ve belki de bir galibiyetle ona da havlu attıracaksın. Avrupa sıkışıklığın bitmiş, artık biraz daha dinlenebileceksin. Dahası devre arasına da iki hafta kalacak ve en azından belki bu kez tutturabileceğin transferler yapma ihtimalini konuşacaksın. Trabzonspor, her ne şartta olursa olsun kendisine bir stres yaratmayı, olabileceği de olduramamayı becerebilen bir camia ve üstelik teknik adamları üç sene önce tecrübe edildiği gibi hiç de maraton koşucusu değil. Şu iki haftayı sağ salim geçsen önünde koskoca 21 hafta var ve bu sürede bir şey olacağı varsa her türlü olur. Tüm şartlar bir anda lehine dönmüşken, geçen sene sondan bir önceki hafta Sivas’a yenildiğin gibi Gaziantep deplasmanında yeniliyorsun ve tekrar yok oluyorsun. İşte maçın tüm psikolojik analizi bundan ibaret.

Takım maça fena başlamıyor, sağdan birkaç az etkili pozisyona bile giriyor ve bugüne dek yana ve geriye pas atmaktan fazlasını yapamayan Gustavo, baskı dahi görmeden yanına pas bile veremiyor ve 43 metreden jeneriklik gol yiyorsun. Sonra Mesut’un başlangıcında ve bitirişinde zekası ile var olduğu bir gol buluyorsun ve maçı kendine çeviriyorsun. Çok da etkili olmayan bir baskı var ama artık sahaya çıktığın kadro bile hakimiyet değil mücadele kadrosu ve bundan da fazlası pek olmaz. Gaziantep’in golden başka pozisyonu yok ve aslında oyun biraz da hesapladığın gibi gidiyor. İlk yarının bütün analizi de bundan ibaret.

İkinci yarı yine fena başlamıyorsun, birkaç tane az etkili pozisyona yine giriyorsun ve bugüne dek yana ve geriye pas atmaktan fazlasını yapamayan Gustavo, baskı dahi görmeden geriye pas bile veremiyor ve sonrasında pozisyon penaltıya kadar gidiyor ve bir daha yenik duruma düşüyorsun. Zaten takım olarak maç çevirmekte zorlanıyorsun, ikinci defa yenik duruma düşüyorsun, yan ve geri pasların efendisi (!) Gustavo çıkıyor, yerine Zajc giriyor ve birkaç dakika sonra golü de buluyorsun. Daha maçın bitimine uzatmalar dahil belki 25 dakika var ve halen daha bu süre planını yürütmen için fazlasıyla yeterli. Sonrasında devreye Kim ve Szalai işbirliği geliyor, çıkarken bir top kaybı daha oluyor ve bir daha yenik duruma düşüyorsun. Bunun öncesinde bir, sonrasında iki tane daha çıkarken top kaybından yüzde yüzlük pozisyon veriyorsun ve normalde altılık olması gereken maçı üçlük olarak bitiriyorsun. İkinci yarının analizi de bundan ibaret.

Üç gol yiyorsun, üç tane de yüzde yüzlük pozisyon veriyorsun ve rakibinin senin sakarlıklarını çıkarınca bir tane organize pozisyonu yok. Bu sene çıkarken top kaybından yenilen kaçıncı gol bunlar? Yok mudur bu sakarlık belasının bir çözümü? Her sakarlığın bedeli de gol mü olmalıdır? Herhalde sezonun analizi de bundan ibaret olacak.

Bu kadar sakarlığın ve yetersizliğin olduğu yerde istediğimizi anlatalım nafile. Hiç olmadı böylece yazıp anlatacak bir şeyler buluyoruz. Maçtan sonra Pereira kalkıp “Bu kadar sakarlık da benim yüzümden mi?” dese sakarlığı çıkarırsan maçta anlatacak bir şey de yok. 

Perreira zaten gidecek, onu yazmaya bile gerek yok. Beşiktaş maçından sonra ya yine yalancı bahar olur iki haftalık ya da olağanüstü kongre; üçüncü bir olasılık da pek yok.

Her hafta kapamadan bir son parantez açmayı da alışkanlık haline getirdim. Bu takımın oyuncusu değil diye defalarca yazdığım Crespo, bu maçın da Fenerbahçe adına en iyisiydi.