Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) bazı öğrenci kulüplerinin düzenlemek istedikleri etkinlikler Ankara Valiliği tarafından yasaklandı.
Önce yasaklanan etkinliklere bakalım:
* Neo Liberalizm Çıkmazı: Endüstri 4.0, Sarı Yelekler.
* Ekonomik Kriz: Nedenleri ve Etkileri.
* 19 Aralık Maraş Katliamı anma töreni.
Bunların yanı sıra, ODTÜ yönetimi, Matematik bölümü ile İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde dersler ve sınavlar da ertelendi, bölümler önceki gün kapalı tutuldu.
Cennet vatanımızda insanların topluca bir araya gelip, bir anma töreni düzenlemeleri, bir protesto gösterisi yapmaları yasak!
Düşünün, Valilikler “kebap festivali” gibi etkinliklere bile tahammül edemiyorlar.
Ellerinde bir de “kamu güvenliği” diye uydurulmuş silah var, çekiyorlar o silahı ve etkinlikleri yasaklıyorlar.
Bunları biliyoruz.
Bildiği halde bu yasağa uymak istemeyenlerin de enseleri, Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla “patlatılmaya açık ense” kabul ediliyor.
İnsanların biraz kalabalıkça gruplar halinde toplanmalarından hoşlanmayan rejimlerin hepsi otoriter olarak tanımlanır. Dereceleri var tabii, diktatörlük bir ucundaysa, “popülistiklik” diğer ucunda yer alıyor.
İçinde yaşadığımız rejim, bu çizgide hangi uca daha yakın, onu sonra birlikte tartışırız, şimdi ODTÜ’ye dönelim.
Üniversite, adı üstünde evrensel bilgiyi üretmek ve öğretmek için kurulmuş.
Üniversite böyle bir toplumda bile, kendi dört duvarının arasında kalsa bile, geniş özgürlük alanına sahip olmalı ki o kurumun kurulmasından toplumun beklediği fayda sağlansın.
“Yüz çiçek açsın, bin fikir yeşersin, barıka – i hakikat müsademe – i efkardan doğsun” filan diye.
Ama görüyorsunuz ki ülkenin en gözde eğitim kurumunda bile buna izin yok.
Amaçları toplumu düşünemez – tartışamaz hale getirmek, diğer yandan da bunu yapmaya niyetlenenleri korkutmak – sindirmek – yasaklamak.
Bu gidişle, yapmak istediklerinde başarılı olabilirlerse sonunda adı üniversite olan çok sayıda yüksek liseye sahip olacağız.
Sonra da Cumhurbaşkanı, törenlerde filan dert yanacak.
Bakın ODTÜ’de etkinlikler yasaklanır, bölümler kapatılırken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, adına düzenlenen ödül töreninde ne diyordu:
“16 yılda (yani AKP’nin iktidar olduğu son 16 yılda) demokraside ve ekonomide çok büyük devrimlere imza atan Türkiye, maalesef eğitim, kültür ve sanat politikalarında arzu ettiğimiz mesafeyi kat edememiştir.”
Cumhurbaşkanı’nı üzmek istemem ama şunu söylemeden de duramayacağım:
16 yılda demokraside ne kadar bir gelişme sağlayabildiyseniz, eğitim, kültür ve sanat politikalarında da o kadar sağlayabildiniz.
Demokrasi bu kadar olunca, eğitimin kalitesi de bu kadar olabiliyor.
Ne kadar ekmek, o kadar köfte yani!
***
Demokrasi de böyle “neşvünema bulur!”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Ödülleri töreninde şunu da söyledi, kayda geçsin diye buraya da aktarıyorum:
“Kültür ve sanat tabiatı gereği sivildir, özgürdür, vesayet kabul etmeyecek bir karakterdedir. Tek tipçiliği, tek sesliliği dayatan totaliter rejimlerde sanatın layıkıyla neşvünema bulması (gelişmesi) bu sebeple pek mümkün olmaz.”
* Tiyatro oyunu yasaklayan vali beyler, kaymakam beyler;
* Yazılmış kitaplara, çizilmiş resimlere dava açan savcı beyler; bu sözleri tekrar tekrar okuyup, iyice bellemenizde yarar var.
Bakın bunu söyleyen herhangi bir insan değil, Cumhurbaşkanı!
Tabiatı gereği özgür olması gereken sanat ve fikir eserlerini dava etmeyin, yasaklamayın.
Zaten demokrasi dediğimiz şey de böyle neşvünema buluyor!
Öbür türlü olursa rejim totaliter oluyor, haberiniz olsun.
***
Torun, Türkçeyi gayet iyi anlayabilir
Cumhurbaşkanı ödül töreninde yaptığı konuşmasında “dedeler ile torunlarının aynı dille iletişim kuramadığından” da söz etti.
Aslında derdi torun – dede iletişiminden çok, harf devrimi ile ilgili bilinen fikirleri tekrarlamak.
Yani harf devrimi oldu, geçmiş kültürel birikimimizle bağımız kesildi filan falan.
Bunun çok iler tutar tarafı yok. Çünkü geçmişte üretilmiş “kültür birikimimizin” değerli olanları zaten günümüz harfleriyle de basıldı, isteyen okuyabilir, ulaşabilir.
Ve bu çok zahmetli bir iş de olmaz çünkü zaten son derece kısıtlı bir birikimden söz ediyoruz.
Cumhurbaşkanı’nın, yukarıda aktardığım cümlesinde “neşvünema bulmak” diye bir deyim var.
Bu deyim, Arapça bileşik bir kelime. Eski Türkçeye girmiş ama yıllar içinde unutulmuş.
Eminim ki Cumhurbaşkanı’nın torunu da bu kelime ile ne demek istediğini anlamak için birçok kişi gibi sözlüğe bakmak ihtiyacını duymuştur.
Oysa bir Arapça bileşik kelime yerine gayet “sarih” Türkçe bir kelime kullanabilirdi: Gelişme.
Konuşurken kelimeler arasına İngilizce, Fransızca vs. kelimeler serpiştirmek ne kadar züppelikse, Arapça, Farsça serpiştirmek de bir o kadar özenti sayılmalı.