Üç bakandan söz edeceğim. Üçü de vurdumduymaz. Üçü de koltuk sevdalısı…
Gençlik ve Spor Bakanı'ndan başlayalım.
Avrupa Şampiyon Kulüpler Finali 29 Mayıs'ta İstanbul'da oynanacaktı. İki İngiliz takımı finale kaldı: Chelsea ve Manchester City.
İkisi de İstanbul'a gitmeyiz diye itiraz etti.
Gerekçeleri yüksek vaka sayısıydı. İstanbul'un kırmızı listede olmasıydı. Başka ülkede oynama talepleri kabul edildi, final maçı Portekiz'e alındı.
Gazetelere talimat vermiş olacaklar ki çoğu bunu haber yapmadı, sayfalarına yansıtmadı. Yapanlar da "2023 yılında, cumhuriyetin 100. yılı nedeniyle iki final maçını da bize veriyorlar" müjde başlığıyla duyurdu.
12 gün sonraki finalin elimizden alınmasını önemsemediler, Federasyon Başkanı sesini çıkarmadı, Gençlik ve Spor Bakanı üstüne yattı, ağzını açmadı.
Maalesef, Bakan hâlâ bakanım diye ortalıkta dolaşıyor. "Finali paşa paşa İstanbul'da oynatacaklar" diye hava atan Federasyon Başkanı da…
Çünkü, onlar kendilerini halka karşı değil, Saray'a karşı sorumlu görüyorlar. Saray ne der ona bakıyorlar. Önemli olan milletin değil Saray'ın iradesi! 2017 Anayasası ile gelen yönetim tarzı bu. Bakanlar milletin değil, Saray'ın bakanı!
Kupa finalinin İstanbul'dan alınması sadece Spor Bakanı'nın sorunu değil. Sağlık Bakanı'nı da ilgilendiriyor.
Ama o vurdumduymazlığın zirvesinde. 'Ne yaparım ne ederim de koltuğumu korurum' derdinde. Salgının gerçek yüzünü halktan gizleyerek, halkı uyarmayarak büyük suç işledi.
Vaka sayısını gizleyerek, insanları rahat davranmaya teşvik etti, yüzlerce insanın ölmesine neden oldu.
Gün gelecek yargı önünde hesabını verecek!
Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul'da oynanmasının iptal ettiği saatlerde, Ankara Esenboğa havaalanına Çin'den gelen uçak indi. Tüm kanallar yayın yaptı ama hiçbiri kaç doz aşı geldiğini söylemedi.
Sağlık Bakanı da açıklamadı. Çin Büyükelçisi bir milyon doz gönderdiklerini duyurdu.
Bahşiş gibi!
Soruyorum: Kültür ve Turizm Bakanı'nın, Sağlık Bakanı'ndan farkı var mı?
Yok.
O da önce cebim diyenlerden… Biliyorsunuz geçen yıl kendi şirketi kazansın diye tatil kredisi çıkardı; altı ay ödemesiz otuz altı ay taksitle.
Uzmanlar aman bir araya gelmeyin, aman şehir değiştirmeyin, aman kendinizi izole edin, aman kalabalıklardan uzak durun dediği dönemde, kamu bankaları tatil kredisi verdi.
Niye demeyin… Niyesi belli; Turizm Bakanı'nın şirketi kazansın diye.
Aynı Bakan turizm için tanıtım filmi hazırlattı; eğlenin, ben aşılıyım maskesiyle.
Amerikan gazeteleri "Türkler kendilerini müstemleke yaptı" diye yazdı. Turizm Bakanı üzerine alınmadı. Sadece turizm bakanı değil aynı zaman da kültür bakanı da...
Memleketin hâlini düşünün.
O Bakan hâlâ görevde.
Çünkü millete değil sadece Saray'a karşı sorumlu.
Bu arada Turizm Bakanı'nı bugüne kadar yağlayıp yıkayan yazarlardan çıt çıkmaması da ayrı bir konu!
Köşelerini çarşaf çarşaf açanlar var ya… Onlardan söz ediyorum…
Neyse!
Üç Bakan'ın hâli bu. Dördüncüsünü hiç sormayın.
Dördüncüsü kim diyeceksiniz?
Korona ile mücadele kapsamında, kitap satışı yasaklayıp sigara satışını teşvik eden, sigarayı temel gıda maddeleri listesine koyan Bakan yok mu?
İşte o.