Maya Arakon

24 Şubat 2012

Neyse ki Türkiye öyle değil

Terörizm deyince akla nedense hep terör örgütlerinin şiddet eylemleri geliyor. Belki de daha görünür olduğundan, taktik olarak görünür olması istendiği için

 

Çarşamba günü İstanbul’da bir üniversitede terörizm ve terör örgütleri üzerine bir konferans verdim. Terörizm deyince akla nedense hep terör örgütlerinin şiddet eylemleri geliyor. Belki de daha görünür olduğundan, taktik olarak görünür olması istendiği için. Türkiye’de insanların terörizm dendiğinde ilk aklına gelenin PKK, terör örgütü ya da şiddet eylemi olması da şaşırtıcı değil.

Ancak ben konuşmamda bu zamana kadar Türkiye’de pek de üzerinde durulmayan başka bir terör türüne de değindim: Devlet terörü. Devlet terörünün üç belirleyici politikası olduğundan, bunların birincisinin “sindirme”, ikincisinin “zorunlu değişim”, üçüncüsünün ise “soykırım” olduğundan bahsettim. Sindirmenin, medyayı kontrol altına alıp polis gücünü kullanarak muhalifleri bertaraf etmek olduğunu ve bu amaçla kitlesel gözaltılar, adil yargılanma olmaksızın hapis cezasına çarptırmalar, yargısız infaz, faili meçhul cinayetler gibi yöntemlere başvurulduğunu belirttim. Buraya kadar anormal bir durum yoktu. Ben ders anlatır gibi bilgi aktarıyordum, öğrenciler de beni dinliyordu. Asıl değişik olan, “devlet teröründe sindirme politikasına bir örnek verebilir misiniz?” dediğimde almayı beklediğim “Nazi Almanyası, Stalin Sovyet Rusyası” gibi cevaplar yerine, “Günümüz Türkiyesi” cevabı oldu.

İkinci politika olan “zorunlu değişim”in, bir ulus-devletin sistemini ya da rejimini değiştirmek ve bu bağlamda yeni bir yaşam tarzı ya da ideolojiyi dayatmak için vatandaşlara tepeden inmeci, baskıcı ve sık sık şiddet içeren yöntemler kullanılması olduğunu anlattım. Buna sorduğum örnek için “İslam Devrimi sonrası İran” cevabı yerine “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yılları” cevabını almış olmam da bir kez daha şaşırmama sebep oldu.

Bundan birkaç yıl önce olsa bu sorulara verilen cevaplar devletin resmi ezberinin dışına çıkmazdı, tecrübeyle sabittir! Soru-cevap kısmında bana öğrencilerin Kürt sorununun sadece güvenlikçi politikalarla, yani “terörist öldürerek” bitirilemeyeceğini ifade etmeleri de artık günümüz gençlerinin gerçekleri hızla kavramaya başladıklarını göstermesi açısından çok olumlu bir gelişme.

O konferansta öğrencilerle vakit darlığı yüzünden konuşamadığımız çok konu kaldı. Örneğin Devlet terörünün sadece bazı yasalarla baskıcı politikaları meşrulaştırmanın ötesinde, şiddetin ille de silahla yapılması gerekmediğini konuşamadık. Gerçekten de şiddet, bir de Devlet gibi “meşru şiddet kullanma tekelini elinde tutan aygıt”tan geliyorsa, altında ezilmemek mümkün değildir. Şiddet sadece silahla olmaz. Bir de Pierre Bourdieu’nün kavramsallaştırdığı sembolik şiddet vardır. Mesela belli bir kısım vatandaşına anadilinde eğitim vermeyi reddeden bir Devlet o vatandaşlarına şiddet uyguluyordur. Ya da öğretim üyelerine görüşleri yüzünden üniversitelerde mobbing yapılıyorsa ve bu öğretim üyeleri çeşitli bahanelerle işlerinden çıkarılıyorsa bu, Devletin yarattığı terör ortamının yansıması bir sindirme durumudur. Mesela terörle mücadele bahanesiyle bütün solcuları ve muhalifleri hapse atıp, sendikacılardan gazetecilere, kadın örgütlerinden polise pet şişe atan çocuklara, hidroelektrik santrallerini protesto eden köylülere kadar pek çok kesimi onlarca yıllık hapis cezasıyla bertaraf etmeye çalışan bir Devlet, vatandaşlarına terör uyguluyordur. Mesela sırf yanlış yerde yanlış zamanda boynuna puşi taktı diye bir öğrenci hakkında delile gerek duymadan 45 yıllık hapis cezası isteyen bir Devlet, yargı eliyle vatandaşlarına terör uyguluyordur. Mesela muhalif duruşlu yazılarından dolayı gazeteciler, kraldan çok kralcı patronları tarafından işlerinden atılıyorsa, o ülkede Devletin yarattığı bir terör iklimi var demektir. Mesela bir Ermeni gazeteci sırf dini kimliği yüzünden öldürüldüğünde olaya seyirci kalan, azmettiricilere sahip çıkan ve davayı kapatmak için göstermelik cezalarla adeta bu ülkede farklı kimlikte olanların öldürülmesinin önünde bir engel olmadığını, bunu yapanların ciddi bir şekilde cezalandırılmayacaklarını ima eden bir Devlet, dini, dili ve kimliği farklı olan bütün vatandaşlarının bundan böyle tedirginlik içinde yaşamalarına ortam yaratıyordur.

İşte böyle demokrasiden nasibini almamış, kanun yapan ama adalet dağıtmayan, haklar ve özgürlükler konusunda yerlerde sürünen devletler de var dünyada. Neyse ki Türkiye ileri demokrasiye geçti, rahatız evelallah!