Levent Kurnaz

08 Aralık 2011

Kyoto Protokolü Neden Büyük Bir Yalandır?

Yavaş yavaş olan değişiklikler insanda bu değişikliklerin hiç varolmadığı hissini...


Yavaş yavaş olan değişiklikler insanda bu değişikliklerin hiç varolmadığı hissini uyandırabilir. Yakınımızdaki çocukların büyümesi böyle bir histir. Hep bebek olduğunu düşündüğümüz çocuklarımız bir an gelip ilkokula, liseye ya da üniversiteye başladıklarında aslında onların ne kadar hızlı büyümüş olduklarını görürüz. İklim değişikliği de benzer bir olgudur. Bir seneden bir sonraki seneye olan küçük değişiklikler dikkatimizi çekmez ama arada olan büyük olaylar bir adım geri atıp “Eskiden böyle değildi havalar” dememize neden olur. Bilim ne derse desin, çoğumuz hala anlık algılarımızla yaşadığımız için bu anlık algılardan uzun zamanlara yayılan sonuçlar çıkartabilmemiz son derece zordur. Uzun soluklu devlet politikaları oluşturabilmek için de anlık algılarla hareket eden seçmenlere ve seçimlere yönelik kararlar almaktansa daha bilimsel kanıtlara yönelmek gerekmektedir.
Şu anda dünyada tartışılmaz bir gerçek vardır. Bu da dünyanın ikliminin değişmekte olduğudur. Bilim adamları bu değişikliğin büyüklüğünü, bu değişikliğin ne kadarının insan kaynaklı sera gazlarından oluştuğunu ya da bu değişikliği durdurmak için neler yapılması gerektiğini hala tartışıyorlar. Ancak tüm bilim adamlarının üzerinde anlaştıkları bir temel nokta var. İçinde yaşamakta olduğumuz iklim değişikliği çok büyük ihtimalle insanların yaymakta olduğu sera gazlarından kaynaklanmaktadır. Bu iklim değişikliğinin geri dönülemez sonuçlar yaratmaması için bizim bu soruna acilen bir çözüm bulmamız gerekmektedir.
Biz buhar makinesini keşfedip o makinenin içinde kömür yakmaya başlamadan önceki binlerce yıl boyunca atmosferdeki karbondioksit miktarı %0,028 oranındaydı. Bu minik miktarın bugünkü değeri olan %0,039'a çıkması ve her an daha da yükseliyor olması yaşamakta olduğumuz iklim değişikliğinin temel sebebidir. Bu karbondioksit miktarındaki yükselişi durdurup, %0,028'e yakın bir değere ne kadar çabuk dönebilirsek iklim değişikliğini engellemek için o derece büyük bir şansımız olur.
Bu bağlamda sözünü sıkça duymuş olduğumuz Kyoto Protokolü'nün ne olduğunu ve ne işe yaradığını kısaca anlatmakta fayda var. Kyoto Protokolü 1997 yılında Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanmış ve atmosferdeki sera gazlarının miktarını sınırlamayı amaçlayan bir anlaşmadır. Anlaşma 2007-2012 arasındaki zaman aralığını kapsamaktadır. Bu anlaşma kapsamında dünya ülkeleri temelde iki gruba ayrılmışlardır. Birinci gruptaki ülkeler gelişmiş ülkelerdir ve bu ülkeler karbondioksit salımlarını 2012 yılının sonunda 1990 seviyesinin %5 altına çekmeyi taahhüt ederler. İkinci gruptaki ülkeler de gelişmekte olan ülkelerdir ve bu ülkelerin bir azaltma sorumluluğu yoktur.
Gelişmiş ülkeler arasındaki ABD bu anlaşmayı kabul etmemiştir (diğer kabul etmeyen ülkeler: Andorra, Somali ve Afganistan). Çin, Hindistan, Endonezya ve Brezilya da azaltma sorumluluğu olmayan ikinci grup ülkeler arasındadır. Bu açıdan bakıldığında %5 azaltma sorumluluğu olan ülkeler tüm dünya salımının sadece yaklaşık %35'lik bir kısmını oluşturmaktadır. Yani dünyanın 2/3'ü salımlarını istedikleri gibi arttırmakta, 1/3'ü de sadece %5 azaltmayı denemekteler şu anda. Bunun doğal sonucu olarak da atmosferdeki karbondioksit miktarı azalacağı yerde her geçen gün artmaktadır.
Şu anda dünya atmosferindeki karbondioksit miktarının sorumlusu Çin, Hindistan, Endonezya veya Brezilya değildir. Bu problemin kaynağı ve sorumlusu gelişmiş ülkelerdir. Gelişmiş ülkeler ellerini ciddi bir biçimde taşın altına koymadıkları müddetçe bu soruna çözüm bulmanın imkanı yoktur. Eğer iklim değişikliğini durdurmak istiyorsak, toplam dünya salımını 1990 seviyesine göre 2020'de %20, 2050'de %50 ve 2100'de de %90 azaltmamız gerekmektedir. Ancak bu ve benzeri anlaşmaların asıl amacı   bu seviyelerin çok çok daha aşağılara çekilmesi gerektiğini insanlardan saklayarak onları birşeyler yapıldığına inandırmaktır.
Şu anda Güney Afrika'nın Durban kentindeki toplantılarda da konuşulan Kyoto Protokolü'nün geçerlilik süresi 2012'de sona erdiğinde hangi anlaşmanın Kyoto'nun yerini alması gerektiği konusudur. Dünya devletleri bugün Kyoto Protokolü'nün çok bağlayıcı olduğunu ve daha yumuşak şartları olan bir anlaşma yapılması gerektiğini tartışıyorlar. Bunun da dünyanın geleceği açısından ne anlama geldiğini sanıyorum gayet iyi anladınız.