Aslında arklı şeyler yazmak için hazırlıyordum kendimi ama sonunda düşündüğümden çok değişik şeyler döküldü ekrana.
Ben bilimin değişik alanlar arasında işbirliği yapılarak kuvvetleneceğine inanıyorum. Bilimde benim çıkış noktam elektronik mühendisliği idi. Sonrasında fizik okudum, kimya bölümünde çalıştım, tekrar fizik bölümüne döndüm. İnşaat mühendisleri ile, jeofizikçiler ile, biyomedikal mühendisleri ile, moleküler biyologlarla ve çevre mühendisleri ile ortak çalışmalarım oldu. Bu çalışmaların tamamından öğrendiğim temel bilgi bilimin kimsenin tekelinde olmadığı ve aslında daha kuvvetli bilim yapabilmek için bu değişik disiplinlerin birlikte hareket etmeleri gereğidir. Ortak çalışmalar sonunda daha başarılı olunduğunu gözlemledim. Doktora temelim akışkanların fiziği olduğu için de son on senede çalışmalarımı bunun bir uygulama alanı olan iklim fiziğine kaydırdım. Dolayısıyla da sözümün esası iklim bilimi üzerine olacak.
Küresel iklim değişikliği bugüne kadar insanlığın karşılaştığı en büyük sorun. Bu büyük sorunun anlaşılması kadar etkilerinin incelenmesi ve bu etkilerin en aza indirilmesine çalışılması da birden fazla disiplinden bilimcilerin birlikte çalışabilmelerini gerektiriyor. Mesela benim grubumun iklim değişikliğini modellemek için kullandığı yazılımların geliştirilmesinde fizikçiler, kimyacılar, atmosfer bilimciler, astronomlar olduğu gibi matematikçiler ve bilgisayar mühendisleri de var. Bu büyüklükteki projeler ancak bu kadar değişik yeteneklere ve bilgiye sahip bilimcilerin bir araya gelmesiyle başarıya ulaşabiliyor. Bu yazılımı günler hatta haftalar boyunca çalıştırdığımızda ülkemizde nasıl bir iklim değişikliği olabileceği konusunda bir bilgi sahibi olabiliyoruz. Ancak iklim değişikliği açısından bu da yeterli değil çünkü bu sefer bu bilgiyi kişilerin anlayacağı hale dönüştürmemiz gerekiyor. Bilimcilerin en zorlandığı kısım da bu. “2050 yılında İstanbul'un yaz aylarında en yüksek sıcaklıklarının ortalaması bugünkü 29 dereceden 33 dereceye yükselecek” demek bilimciler için bir anlam taşısa da bilimci olmayanlar “canım dört derece farktan ne olur ki?” diyerek tehlikenin büyüklüğünü görmezden gelebiliyorlar. Bu sebepten de bilimsel bilgiyi senaryolar haline getirerek kişilerin günlük hayatına sokabilmemiz gerekiyor. Bu da bizim edebiyatçılarla da ortak çalışma yapmamız gereğini doğuruyor, çünkü 2050 yılının 10 Temmuz günü İstanbul'da en yüksek sıcaklık 47 derece olduğunda neler yaşanacağını en güzel onlar senaryolaştırarak anlatabiliyor.
Yüksek sıcaklıkların tarıma etkisini araştırmak için ziraat mühendisleri ile ortak çalışmak gerekiyor. Yeni hava koşullarında salgın hastalıkların nasıl değişeceğini anlamak için tropik hastalık uzmanlarının konuya katılmalarına gerek var. Orman yangınlarındaki artışı ve daha sıcak havada yayılabilecek orman zararlılarını incelemek için orman mühendislerine ihtiyacımız var. Tüm bu alanlardaki zararların önlenebilmesi için yapılması gerekenleri hesaplayabilmemiz için ekonomistler, uluslararası kararlar alınabilmesi ve problemin takibi için siyaset bilimciler ve neler yapılmasını çocuklardan başlayarak öğretebilmemiz için iklim değişikliği alanında çalışacak eğitimciler gerekli.
Kısacası, bir matematik problemi üzerinde çalışmak için bir matematikçinin yeterli olduğu durumlar çok görülebilir ama iklim değişikliği gibi hem anlaşılması, hem de sonuçlarının azaltılması hususunda pek çok alandan insanın birlikte çalışmasını gerektiren bir konuda başarı ancak tüm bilimcilerin birlikte çalışması ile geliyor. Ülkemizde bilimin pek çok alanında görülen “bu benim alanım” yaklaşımı ülkemizde iklim biliminin gelişmesine zarar veriyor bu sebeple benim kapım herkese açık, iklim değişikliğinin herhangi bir bileşeni üzerinde çalışmak isteyen herkesle birlikte çalışabilirim çünkü gerçek bilimin ancak böyle ilerleyebileceğine inanıyorum.