Havuz medyasının, son yapılan zamları, “Türkiye’nin elektrik ve doğalgazdaki büyümesi durdurulamıyor” diyerek vermemesi oldukça şaşırtıcıydı…
Ya da “Bu zamların arkasında da Geziciler ve tabii ki Ivan Watson var” gibi bir bahaneye sığınmamaları da…
Fakat bundan daha da garip olanı Meclis açılışında yaşandı…
Erdoğan’ın Meclis’te yaptığı konuşmadan bahsediyorum…
BM’de boş salona esip gürleyen “uzun adam”ın, TBMM’de dolu salona yaptığı boş konuşma, artık dünyanın da kabul ettiği “tuhaf” hallerinin düşünüldüğünden de ileri bir merhaleye ulaştığını ortaya koydu…
Sadece kendisine oy verenlere yönelik, algı mühendisliğinin en eşsiz örnekleriyle dolu konuşma, ne yazık ki ülkenin dizginlerini elinde tutan adamın ve yandaşlarının paralel bir evrende yaşamanın rahatlığına fazla alıştıklarını gösterdi…
“Her şey, hiç olmadığı kadar yolunda” ana fikirli konuşmaya eminim ki bazı AKP’liler bile, Abdullah Gül’ün Haşim Kılıç’ın ders niteliğindeki konuşması sırasında yaptığı gibi, bıyık altından gülmüştür.
Aynı “uzun adam” çok geçmeden internetle ilgili düşüncelerini de paylaştı bizlerle…
“İnternete olan karşıtlığım her geçen gün artıyor” diyerek sadece bu şanssız toplumun değil tüm insanlığın karşısında olduğunu bir defa daha gösterdi…
Bu adam matbaanın bulunduğu dönemde yaşasaydı, “Matbaaya karşıyım, baskıyı durdurun” diye kendini ortaya atardı herhalde… “Eğer bir baskı söz konusu olacaksa, benden iyisini mi bulacaksınız?” diye de eklerdi…
Maazallah elektriğin keşfi sırasında hayatta olsaydı, “Dokununca çarpıyor, kaldırın bunu” diye tutturur, “Dokunma o zaman” diyenleri de elektrikli sandalyeye oturtmaya çalışırdı…
Telefon icat edildiğinde ortalıklarda olsaydı, “şeytan işi bu” diyerek bu icada karşı çıkar, insanlara güvercin yetiştirmelerini tavsiye eder dururdu…
Elinde olsa, çevresindeki “modern neandertaller”le bir olup mağarasına gömülmeyi seçer, her türlü yeniliğe karşı duyduğu korkuyla, ateşin çevresinde beyinleri yıkamaya devam eder bu “uzun adam”…
Muhtemelen ilk konu başlıkları da tekerleğin icadı olurdu… Eminim fazla başına buyruk bulurdu bu icadı da…
Aslında kendisine en güzel cevabı, “İnternet de her geçen gün sana karşı oluyor” diyen Independent verdi…
Fakat sen yine de orada bir dur Independent…
Sadece internet mi sanıyorsun?
İnsanlık namına ne varsa artık “uzun”un karşısında… Daha doğrusu “uzun adam” insanlığın hayrına olan her şeyin karşısında artık…
Bu bir tercih gibi görünse de aslında bir mecburiyet… O kadar çok saklaması gereken şey var ki, aklı o kadar çeşitli korkularla doldurulmuş ki, her türlü yeniliğin karşısında durmaktan başka bir çaresi yok bu adamın…
17. yüzyıldaki padişahlıkta donmuş kalmış zihni…
Bize düşense bir yandan kendisiyle dalga geçerken bir yandan da onun duygularını anlamaya çalışmayı ihmal etmemektir…
Çünkü her ne olursa olsun insanlığın en büyük ve en yararlı “keşfi” empatidir…
Her ne kadar toplum olarak bu konuda pek beceriksiz olsak da, her ne kadar kendimizi böyle bir adamın yerine koymak başımıza alacağımız en büyük belalardan bir tanesi olsa da, insanlık adına bunu yapmaya mecburuz…
Bu türün düşünce yapısını ve duygularını anlamamız gerekiyor çünkü insanlık ancak düşmanlarını iyi tanıyarak ilerleyebilir…
“Yeni Türkiye” ve sonrası…
Uzun zamandır ortalıklarda görünmeyen AKP’li Mehmet Metiner yine kendisine yakışan abuk sabuk bir çıkış yaparak, “Ben daha ölmedim” dedi.
Anayasa Mahkemesi’nin Torba Yasa’yla ilgili aldığı “oh dedirten” kararlardan belli ki çok rahatsız olmuş ve saklandığı çukurdan çıkma gereği duymuş Metiner…
Şöyle diyor: “Yeni Türkiye’de böyle bir AYM’ye yer yok, ‘Gezi’ci misin, o cübbeni çıkar Haşim efendi!”
Hani derler ya, “Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye”… Tabii bu durumda insan, “Keşke üçüncü bir şık daha olsaydı” diye içinden geçirmeden edemiyor…
Ama yine de Metiner’in çok da yararsız olduğunu söyleyemem…
Çünkü bu sözler, Metiner’in ve onun gibilerin, “Yeni Türkiye” hakkındaki fikirlerini de açığa çıkarıyor…
Anayasa Mahkemesi aldığı kararların gerekçesini, “Bu yasalar anayasaya ve insan haklarına aykırı” diyerek açıkladı…
Metiner’in de altını çizdiği gibi “Yeni Türkiye”de anayasaya ve insan haklarına yer yok… “Yeni Türkiye” dedikleri, hukuka ve insan haklarına karşı olan her şeyin zorla hayata geçirildiği, nefes almanın zorlaştığı, özgürlüklerin teker teker ayaklar altına alındığı bir yer…
Kendilerinin böyle bir ülkede yaşaması, böyle bir düzene ayak uydurması çok zor değil belki ama o hayal ettikleri “Yeni Türkiye”nin ömrü tahmin ettiklerinden çok daha kısa sürecek…
Ve o zaman da, “En Yeni Türkiye”de, o ve onun gibilerden mahkeme salonları dışında hiçbir yerde ve hiçbir koşulda tek kelime bile bahsedilmeyecek…