Kerem Altan

17 Aralık 2013

Sabırlı ol milli irade

Buz tutan eşeklere kaloriferli ahır tedarik eden devletimiz, bir ev için hayatından vazgeçmeyi göze almış insanlarının sesini duymamakta direniyor.

Bu ülkede o ya da bu nedenle yazı gününü kaçırdığın zaman başına büyük bir dert alıyorsun.

Her biri, normal bir ülkede ortalığı sarsacak gelişmeler “olan oldu artık” yaklaşımıyla gündemin gerisinde kalıyor ve gündeme en az onlar kadar önemli başka konular hakim oluyor.

İpin ucunu bir defa kaçırınca da gündemi yeniden toparlamak başlı başına bir sorun haline geliyor.

O yüzden ben de bugün Cem Yılmaz’ın yakalayıp hepimize gösterdiği milli özelliğimiz “little little in the middle” “felsefesiyle” bu sorunun altından kalkmaya çalışacağım.

Aslında başlangıç olarak ağır bir konu olacak, diğer konular için bünyede fazla bir yer bırakmayacak ama son bir ayda iktidarın ya da kısaca Başbakan’ın diyelim, işlediği anayasal suçlara bir yenisi daha eklendi.

Tabii ki yine herkesin gözü önünde, yine herkesin gözünün içine baka baka.

Bütçe görüşmelerinden bahsediyorum.

Her ne kadar bütçe görüşmelerinin içeriğinden çok milletvekillerinin küfürlü ve yumruklu kavgalarıyla ilgilenilse de haberiniz olsun tıpkı geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bu yıl da hükümet yaptığı harcamaların hesabının sorulmasına izin vermeden, Sayıştay raporlarını sansürleyerek, yani suç işleyerek yoluna devam ediyor.

Başka bir ülkede bu suç karşısında yer yerinden oynardı ama burada Sayıştay raporlarıyla ilgili konuşmak istediğiniz zaman Erdoğan düşmanı ya da vatan haini oluyorsunuz, ki ikisi de uzun zamandır aynı anlama geliyor, bu da başka bir konu.

Yani Başbakan diyor ki; benim başında olduğum hükümet kimseye -buna o dillerinden düşürmedikleri milli irade de dahil- hesap vermeyecek.

Garip… Oysa Başbakan Erdoğan Bütçe Kanun Tasarısı’yla ilgili mecliste yaptığı konuşmada şöyle diyor: “Milli iradeye korumak ve güçlendirmek, altını çizerek ifade ediyorum, sadece iktidar partisi vekillerinin değil, bu salondaki her vekilin birinci vazifesidir.”

 

Devletin harcadığı paraların, yani insanların ödediği vergilerin nereye harcandığının hesabını vermiyorsunuz ama iş lafa gelince milli iradeyi korumanın altını da çiziyorsunuz, oralara buralara milli iradeye saygı fidanları da dikiyorsunuz.

Devam ediyor Başbakan: “Bu salonun dışında (Meclis’ten bahsediyor), bu salondaki vekillerin dışında hiç kimse, hiçbir kurum, Allah’tan başka hiçbir güç, bu ülkeye ve bu millete istikamet veremez. Hiçbir vekil, hiçbir siyasi parti milli iradeyi hedef alan, milli iradeyi, Meclis iradesini zayıflatmaya çalışan saldırılar karşısında kayıtsız kalamaz.” 

Öyleyse soralım: Sayıştay raporlarını sansürlemek milli iradeyi ya da Meclis iradesini zayıflatmaya çalışan saldırılardan sayılmıyor mu?

Milletin, devlet kendilerine adam gibi hizmet etsin diye verdiği paraları denetlenmeden harcamak milli iradeye saygı mı saygısızlık mı?

Eskiden de böyleydi… Vatan, bayrak, şu veya bu diyerek milletin gözünü boyarlardı.

Şimdilerde ise milli irade laflarıyla insanları kandırmaya çalışıyorlar.

Peki dediğiniz gibi olsun, hükümet bizim paralarımızı nereye harcadığının hesabını vermesin. Daha öncekiler de vermiyordu, düzeni bozmayalım, bu suç zinciri kim gelirse gelsin devam etsin.

Hem konuyu uzatıp da iştahımızı kapamayalım. Zaten suç da suçlu da ortada, gerisi sadece zamana kalıyor.

Kandırılmaya çok alışmış “milli iradeyi” daha yakından ilgilendirecek başka bir konu var karşımızda bu defa; elektrik kesintileri.

Övünmeye bayılan Başbakan’a göre bizden iyisi yok. Herkesin kıskandığı, bu yüzden de durmadan karıştırmaya çalıştıkları bir devletiz ama gelin görün ki 2013 yılını geride bırakmaya yaklaştığımız günlerde bir anda elektrik kesintisiyle karşı karşıya kalabiliyoruz.

Biliyorum, “Yıl 2013, hala elektrikler kesiliyor” sıkıcı bir klişe ama bu klişe bu zamana kadar hala tedavülden kalkmamışsa ben değil, bu geri kalmış klişeyi halen yaşatanlar utanmalı.

Ülke genelinde elektrik kısıtlamasına gidilmesinin sebebi gerekli miktarda doğalgazı sağlama konusundaki yetersizliğimiz. Elektrik üretimi için doğalgaza ihtiyaç duyuluyor ama yerli yersiz övmekten çekinmediğimiz devletimiz elektrik için gereken doğalgazı sağlayacak hazırlığı anlaşılan o ki yapamamış.

Sorsan Suriye’ye de gireriz, İran zaten cepte, Rusya da kim, Obama zaten bir “zavallı”, AB önce kendine baksın. Dünyanın imrenerek izlediği bir ülkeyiz. Diğer ülkelerin gözlerini kamaştırıyoruz.

Lakin millet karanlıkta titreşiyor.

Kürsülerde atılan palavralardan “enerji” elde edebilseydik bizdeki ışık dünyanın gözlerini kamaştırırdı gerçekten ama ne yaparsın ki palavralardan enerji üretme işini henüz insanlık keşfedemedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a göre ise bu sıkıntıların nedeni doğa koşulları ve doğalgaz talebindeki artış.

Yani diyor ki Yıldız; ah kış aylarında şu soğuklar olmasa, biraz da insanlar az şey talep etse hiçbir sorunumuz kalmayacak.

Eh siz de yazları bakanlık yapın, kışları tatile çıkın... Madem soğukta sizin bakanlığın yapacağı bir şey yok, boşuna oralarda oyalanmayın. Biz havalar ısınana kadar bekleriz. Havalar soğuyunca sizin varlığınızla yokluğunuz pek fark etmiyor nasılsa.

Peki sizin göreviniz her türlü problemi ortadan kaldırarak vatandaşlarına hak ettikleri hizmeti sunmak değil mi? Bu ister doğalgaz olsun, ister elektrik olsun, ister su olsun, ister yol olsun, isterse eğitim olsun.

“Problem var, sunamıyoruz” demek bizim imrenilecek bir ülke olduğumuzu mu gösterir yoksa yetersiz insanlar tarafından yönetilen geri kalmış bir ülke olduğumuzu mu?

Üstelik geri kalmış bir ülke olmaktan daha kötüsü tam tersine bizden iyisi yokmuş gibi davranmak, geri kaldığının bile farkında olamamak.

Tabii bir de Van konusu var. Biz oturduğumuz yerden birkaç saatlik elektrik kesintisi için veryansın ediyoruz ama orada insanlar hem soğukla, hem karanlıkla, hem de açlıkla mücadele etmeye çalışıyorlar.

Devletin kendilerine başlarını sokacak bir yer bulabilmesi için ölüm orucundalar. 100 günü geçti eylemleri.

Başbakan, “Suriye’de çocuklar soğuktan donuyorlar” diyor ama Van’daki çocuklardan ve onların çektikleri zorluklardan bihabermiş gibi davranmaya devam ediyor.

Buz tutan eşeklere kaloriferli ahır tedarik eden devletimiz, bir ev için hayatından vazgeçmeyi göze almış insanlarının sesini duymamakta direniyor.

Sorsanız milli iradeye saygı, sorsanız Başbakan’dan iyisi gelmedi, sorsanız ileri demokrasinin en ihtişamlı örneğiyiz.

Ama ne devletin harcamalarının hesabı sorulabiliyor, ne devlet vatandaşına hak ettiği hizmeti sunabiliyor, ne de soğuktan ölsek bile devletin umurunda olabiliyoruz.

Bir tek buz tutmuş eşeklere kaloriferli ahır bulabiliyoruz.

Eh bu da bir şey... Dünyanın gözünü kamaştıran iktidarımız sayesinde iki eşeği kurtaracak düzeye ulaştık, zamanla yetmiş beş milyon insanın derdine de çare buluruz.

Sabırsızlığa ne gerek var?