Kerem Altan

31 Temmuz 2013

Erdoğan, Oscar'a mı göz kırpıyor?

Gerçekten de başbakan en az Uludereli aileler kadar üzgün mü, hayatını kaybedenler Başbakanın canından bir parça mı gerçekten ya da bağımsız yargı gerçekten de hesabını soracak mı bu katliamın?

 

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da olağanüstü gayretleriyle Uludereli ailelerle buluştu.

Evlatlarını ve yakınlarını kaybeden Uludereli aileler için tahmin ettiğimizden daha anlamlı bir görüşme olduğu daha sonra yine aileler tarafından yapılan açıklamalardan anlaşılıyor.

Bu geç kalınmış fakat önemli bir jestti.

Önemliydi önemli olmasına ama bir başbakanın görevi, ülkesinde öldürülen 34 kişinin ailelerine sadece jest yapmak değil, o ailelere söz verdiği gibi böyle bir katliamın sorumlularını da bulmaktır bana kalırsa.

Tabii bir de Başbakan’ın hem buluşmanın ardından, hem de takip eden günlerde konuyla ilgili açıklamaları var.

“En az aileler kadar üzgün olduğunu”, “Ölenlerin canından bir parça olduğunu”, “Bağımsız yargının hayatını kaybedenlerin hesabını soracağını” söylüyor başbakan.

Peki gerçekten böyle mi? Gerçekten de başbakan en az Uludereli aileler kadar üzgün mü, hayatını kaybedenler Başbakanın canından bir parça mı gerçekten ya da bağımsız yargı gerçekten de hesabını soracak mı bu katliamın?

19 aydır yaşananlara ve konuşulanlara bakacak olursak Başbakan’ın bu sözleri pek bir anlam ifade etmiyor.

Gene de bu sorulara kesin bir cevap vermek ya da sadece tahmin yürüterek başbakanın sözlerinde samimi olmadığını iddia etmek fazlasıyla niyet okumak olur ama konuyla ilgili daha önce yine başbakan tarafından yapılan açıklamalar ve konuyla ilgili insanı isyan ettiren gelişmeler bu soruların cevaplarıyla ilgili aşağı yukarı bir fikir edinmemizi sağlayabilir.

Ben de bu yazıda tam olarak bunu yapmaya çalışacağım.

Buyrun… Bizzat Başbakan Erdoğan’ın Uludere katliamıyla ilgili, o unutmuş olsa da yatıp kalkıp hatırlatılacak sözleri… Artık hangi başbakana inanacağınıza kendiniz karar verin.

“30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir, Mehmet midir, bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladılar. Ama birileri istismar ediyor. Bir hatanın olduğunu, hatamızın olduğunu söyledik. Allah aşkına tazminatsa tazminat. Bizim resmî tazminatımız ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz? Kusura bakmasınlar"

“Biz yetkiyi vermişiz TSK bunu kullanmış. Biz TSK’mıza, polisimize güvenmiyorsak terörle mücadeleyi kiminle yapacağız? Hantepe, Gediktepe olayında doçkalar katırlar sırtında taşınırken medyamız niye onlar vurulmadı, uçaklarımız, helikopterlerimiz neredeydi diye sordu. Orada katırı da vardı, yürüyen insanlar da vardı. Ben izlediğim CD’de bir hareket gördüm. Bizzat izledim. Silahlı Kuvvetlerimiz de gerekli adımı atmıştır. Bu bölge terör bölgesidir. Halkın, sivilin oturduğu bir bölge değildir.”

Bu konuda ne kadar konuşursak, gündemde kalmaya devam edecek ve yaralı olanları üzecektir. Şu general, bu subay gibi yaklaşımları da doğru bulmuyorum. Olayı ortaya çıkaracak yargıdır. Süreç devam etmektedir. Konuşmak terörden yana olanları, terör odaklarını güçlendirir. Biz PKK’nın ekmeğine yağ sürecek değiliz.

“Yatıyorsunuz, kalkıyorsunuz Uludere diyorsunuz. Her kürtaj bir Uludere’dir diyorum. Anne karnında bir yavruyu öldürmenin doğumdan sonra öldürmekten ne farkı var? Soruyorum size.”

Ölen yavruların Türk bayrağına sarılmasına layık olduğunu düşünseniz, terör örgütünün bayrağını sardırmazdınız

Uludere olayı üzerinden, Türkiye’de bir istismar siyaseti, bir istismar kampanyası yürütülüyor. Şunu da buradan açık açık söylüyorum. Uludere üzerinden yürütülen kampanya, sadece ulusal değil, uluslararası bir karalama kampanyasıdır. Bu uluslararası karalama, uluslararası istismar kampanyasının içinde, PKK terör örgütü var, BDP var, CHP var, bir de belli medya kuruluşları var.(Sanki Gezi olayları hakkında konuşmuş) Uludere’de hepimizi üzen bir hata yapılmıştır. Bakın, olay sınırımızın dışında olduğu halde, bu kişiler terör bölgesinde bulundukları ve yasal olmayan bir iş yaptıkları halde, hatayla vurulan bu insanlar konusunda devlet yapması gereken neyse hepsini yapmaktadır. Bugüne kadar sıkıntılarına çare olmak üzere girişimler yapıldı, aileler en üst düzeyde ziyaret edildi.(Kendisi ancak 19 ay sonra ziyaret edebildi) Yasal tazminatın dışında hesaplarına tazminat ödendi. Mesele orada bırakılmadı. Birileri anlamak istemiyor, görmek istemiyor ama Uludere konusunda adlî, idari soruşturma başlatıldı, onlar da şu anda devam ediyor. Mesele kapanmış değil, meselenin üzeri örtülmüş değil; vicdansızca, insafsızca, cahilce yazdıkları gibi, söyledikleri gibi tazminat ödenip kapatılmış değil.” (19 ay geçti ve dosya şu an askeri yargıda)

Uludere konusunda, kendini bilmez, terbiye yoksunu, edep yoksunu, güya isminin başında da milletvekili sıfatı olan biri çıkıyor, hem de Meclis çatısı altında, çok çok afedersiniz, ‘O emri hangi hayvan verdi?’ diyor. ‘O emri hangi hayvan verdi?’ diyenler, Uludere olayında, olayın hemen arkasından zil takıp oynayanlar, ‘dağdakiler inmesin’ diyenler, ‘savaşta olur böyle şeyler’ diyenler, bu sıfata dahi layık olmayanlar nekrofillerdir. Yani ölü sevicilerdir.” (Pervin Buldan’a ve diğer BDP’lilere)

Uludere olayı, çok farklı zeminlere çekiliyor. Ben DVD’lerini izledim. Siz sadece orada bir hareket görüyorsunuz. Zaten giyim kuşam, hemen hemen aynı. Bu o mudur, yoksa başka bir şey midir? Bir defa anlık istihbarat yok. Orada bir hafta, 10 gün, 15 gün önce gelen istihbaratlar var... Olay salt bir kaçakçılık olayı da değildir. Bunu da bilmenizi isterim. Salt kaçakçılık değil, çünkü bu olayın içerisinde bakıyorsunuz, ‘bu kaçakçılığın başlangıcında neler var’ noktasına gelince, buradan terör örgütünün beslenmesi var. Buralardan, o mal satışlarından elde ettikleri gelirler var, kaynak var. Ama nedir, o köyün gençleri, o köyün evlatları bu işin içinde maalesef kullanılmıştır.

Uludere'ye ilişkin görüntülerde sadece hareketler görünüyor. Burada iki gerçek var; bir kaçakçılığı meşrulaştıralım, iki terör adına yapılıyorsa buna göz yumalım. Uludere'yi bu kadar basite indirgemeyelim. Sonuçta terörist de sivildir. Biraz sabredelim ölen 34 kişiyle ilgili yargı kararını bekleyelim. Sürekli sivil denmesini bir beyin yıkama hamlesi olarak görüyorum. Daha netice ortaya çıkmadan terör örgütü ve uzantıları kalkıyorlar bize 'illa özür dileyeceksin' diyorlar. Gerekirse özür dilerim.Uludere olayının olduğu günün sabahında ROJ TV'nin bu olayı ağlayarak vermesi kuşku verici şeyler. İstismarın boyutlarını açıkça gösteriyor. Bu istismarlara karşı elele vermemiz gerekiyor. Bir Güngören olayını düşündüğünüz de bu sıradan bir olay değildi. Konutların iş yerlerinin olduğu yerde terör vatandaşlarımızı vurdu. Onlarca kişi şehit oldu. Bunlar hiç konuşulmuyor. Varsa yoksa Uludere. Bizim buradaki yöntemimiz yargıdır. Genelkurmayımız görevinin gereğini yaparak askeri yargıyı devreye soktu. Aynı şekilde savcılık da olayla ilgili devreye girdi."

Bu arada tüm yaşananlara rağmen Hava Kuvvetleri Komutanı Mehmet Erten’e şeref madalyası verilmesi, evlatlarını kaybeden ailelere yapılan baskılar, tehditler, verilen cezalar da cabası.

Ve tabii bağımsız yargının bu konuyu çözeceğine yürekten inanan başbakana dosyanın görevsizlik kararıyla askeri yargıya devredildiğini ve defalarca talep edilmesine rağmen dosyanın sivil mahkemeye gönderilmediğini de hatırlatalım.

Kısacası, bu insafsız sözleri söyleyen de aynı Erdoğan, birden insanca bir vurguyla konuşmaya başlayan da aynı Erdoğan.

Artık Sean Penn’e, “Bak da gör rol nasıl yapılır, rol yapmayı da herkesten iyi biliriz” havası mı atıyor yoksa gerçekten aniden vicdanı mı sızladı bilinmez ama ortada Uludere konusunda iki ayrı Erdoğan olduğu açıkça görülüyor.

Bir de tabii Erdoğan nasıl konuşursa konuşsun sorumluların asla ortaya çıkarılmadığı gerçeği var.

Ki en can yakıcı olanı da bu gerçek.