Ceyda Karan
Yarım yüzyıldır barışın hakim olamadığı Kore Yarımadası’nda geçen hafta adeta ‘kılıçlar çekildi’. Dünyanın son komünist ülkesi Kuzey Kore düşman kardeşi Güney Kore’ye karşı ‘savaş hali’ ilan etti. Kuzey Kore resmi haber ajansı KCNA, Kuzey’in hükümeti, iktidar partisi ve diğer kurumlarının ortaklaşa açaklamasını “Şu andan itibaren, Kuzey-Güney ilişkileri savaş haline girecek, Kuzey ve Güney arasındaki tüm ilişkiler bu çerçevede ele alınacak” sözleriyle duyurdu.
Bu gelişme ABD’nin başını çektiği bloğun, Kuzey Kore’nin nükleer denemeleri nedeniyle uluslararası yaptırımları sıkılaştırması ve bölgede düzenlediği tatbikatın ardından geldi. Amerikan yönetimi, tatbikat çerçevesinde perşembe günü ilk kez B-52’lerden oluşan iki nükleer kapasiteli hayalet bombardıman uçağını Kore Yarımadası üzerinde uçurdu. Ardından Kuzey, ‘savaş hali’ ilanı eşliğinde füze birimlerini Amerika’nın Güney Kore ve Pasifik’teki askeri üslerine doğrultulduğunu duyurdu.
İki Kore, 1950-53 yıllarındaki savaştan bu yana teknik olarak zaten ‘savaş halinde’. Var olan ateşkes ise mart sonuna doğru Kuzey tarafından geçersiz ilan edilmişti. Dolayısıyla uluslararası toplum diken üstü bir pozisyon alırken, Amerian yönetimi, Kuzey’in ‘savaş hali’ ilanını ciddiye aldığını duyurdu. Güney Kore kısmen daha sakin. Seul, Pyongyang’ın ‘savaş hali’ ilanını ‘kuru tehdit’ diye niteledi. Ancak Güney’in resmi haber ajansı Yonhap’ın kuzey’in sınıra takviye birlik konuşlandırdığı ve orta ve uzun menzilli füze üslerinde hareketlilik olduğunu yazması dikkat çekti.
Kuzey Kore, mart başından bu yana neredeyse her gün Güney Kore ve Amerika’nın bu ülkedeki askeri üslerini hedef alacağına dair açıklamalar yapıyordu. Gel gör ki, Kuzey’in tavrı için asli gösterge, ağır silahlı sınır bölgesinde Güney ile ortaklaşa işletilen Kaesong sanayi bölgesi. Kuzey’in ‘savaş halinin’ ötesinde, Güney Koreli binlerce işçinin çalıştığı 123 fabrikanın konuşlandığı ve yıllık 2 milyar dolarlık kazanç sağlayan bu bölgeyi kapatma tehdidine odaklanmak gerekir. Zira bu bölge yoksul Kuzey’in elindeki nadir yabancı para kaynağını. Gözlemciler, Kuzey’in bu koşullarda sıcak savaşa cesaret edemeyeceği kanaatinde. Fakat Kuzey Kore açıklamasında ‘kukla rejim’ diye nitelenen Güney’in sürekli Kaesong’u anmasına tepki gösterilerek gerekirse sanayi bölgesinin kapatılacağı tehdidi savrulması dikkat çekti.
Kuzey Kore’nin Sovyet döneminden kalma kısa menzilli Scud füzeleri Güney’I rahatlıkla vurabilecek kapasitede. Fakat uzun menzilli Nodong ve Musudan füzeleri teorik olarak Amerika’nın Hawai, ve Guam’dakiler dahil Pasifik’teki üslerini de hedef alabilir. Uluslararası Stratejik Çalışmalar Enstitüsü’ne göre Kuzey, ateşgücünün yüzde 80’ini sınırın hemen dibinde. Buna da 1.2 milyonluk silahlı kuvvetlerin 700 bin askeri, 8 bin topçu birliği, 2 bin tank dahil.
Hal böyleyke, bölgede tavrı ehemmiyet taşıyan Çin iki tarafa da ‘itidal’ telkin etti. Rusya da kaygılarını dile getirdi. Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un, Kuzey Kore etrafındaki tek taraflı askeri hareketliği eleştirip, ‘Durum kontrolden çıkabilir’ ikazı da önemli.
******
Rusla ile NATO kalkan pzarlığında
Birleşik Devletler’in George W. Bush yönetimi döneminde canlandırdığı ‘füze kalkanı’ projesinde yeni gelişmeler var. Kalkanın Doğu Avrupa’da Çekya ve Polonya’ya konuşlandırılması planlanan unsurları Rusya ile yıllardır güvensizliğin derinleşmesine hizmet etmişken, Washington’ın bu unsurlardan çark etmesi yeni pazarlığın işareti oldu. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, 16 Mart’ta 14 avcı füzeyi Kuzey Kore’nin nükleer tehditleri nedeniyle Alaska’ya yerleştireceğini ve Avrupa’ya konuşlandırılacak sistemden feragat edeceğini duyurmuştu. Bu da Amerikan yönetiminin küresel çapta füze kalkanı konuşlandırılmasında değişikliğe gitmesi anlamına geliyor. İşte bu çerçevede dikkatler 23 Nisan’da Brüksel’de düzenlenecek Rusya-NATO dışişleri bakanları toplantısına çevrildi.
Fakat Amerikan yönetimi, asli olarak İran kaynaklı tehditlere karşı planlandığını savunduğu kalkanla ilgili yeni gelişmelerin Rusya ile alakası olmadığını savunuyor. Rusya ise kalkanın Çekya ve Polonya unsurlarını sınırının burnunun dibinde bir tehdit unsuru olarak görüyor. Ve Washington yasal olarak kaygılarına tatmin edici yanıtlar vermezse, nükleer silahlarda azaltmaya yönelik anlaşmaları uygulamayacağını söylüyor. Öyle ki, geçtiğimiz yıllarda kalkanla ilgili atılacak adımlara paralel olarak Kaliningrad’daki füzelerin Avrupa’ya çevrileceği tehditleri dahi savrulmuştu. Rusya mayıs ayında NATO savunma bakanlarını Moskova’da toplamaya çalışıyor.
******
Suriye muhaliflerine yeni darbe mi?
Suriye’deki iç savaş tüm hızıyla sürerken, muhaliflere silah tedariki konusunda çarpıcı iddialar var. Türkiye’nin de dahil olduğu Batı bloğunun silah tedarikini kestiği öne sürülüyor.
AB’nin silah ambargosu konusundaki süresi 1 Haziran’da dolacakken, geçen hafta önce muhaliflere ambargonun kaldırılması için Britanya ile elbirliği etmiş olan Fransa Cumhurbaşkanı Françoise Hollande’dan dikkat çekici bir açıklama geldi. Hollande, silah tedariki konusunda adeta çark etti. France 2 televizyonuna demecinde, isyancıları silahlandırmak için çok erken olduğunu, silahların İslamcıların eline geçmeyeceğine dair daha sağlam güvencelere ihtiyaçları bulunduğunu söyledi. “Bunu muhalefetin durumu tamamiyle kontrol altına aldığından emin olmadığımız sürece yapmayacağız” vurgusu yaptı.
Ardından Türkiye’de dikkat çekici bir operasyonun haberi geldi. Buna göre, Suriye'ye kaçak yollarla silah gönderildiği ihbarını alan jandarmanın Urfa’nın Akçakale ilçesinde Gülveren köyüne bağlı Şahinoğlu mezrasında bulunan bir depoya düzenlediği operasyonda binlerce silah ele geçirildi. Av tüfekleri, kuru sıkı tabanca, havalı tüfek, mermi, dipçik ve şarjörlerden oluşan silah ve mühimmatlar 3 milyon lira değerinde. 5 bin 21 av tüfeği, 633 kurusıkı tabanca, 170 havalı tüfek, 11 bin adet av tüfeği mermisi, 3 bin 797 av tüfeği dipçiği ile 633 şarjör bulundu. 35 yaşındaki depo sahibi gözaltına alındı.
Batılıların asli kaygısı, iki yılı aşkın süredir hala birleşmiş görünüm sergileyemeyen muhalifler içindeki radikal İslamcı kesim. Özellikle de ABD yönetiminin ‘terör’ örgütleri listesindeki Nusra Cephesi. Silahların bu cepheye gidecek olması. Nitekim Afrika’nın kuzeyinde Mali’de el Kaide uzantılı militanlarla savaşan Fransa, Suriye’deki gruplara silah ambargosunun kaldırılmasını ortaya attığı için çelişkili davranmakla suçlanmıştı.
Bu gelişmelerle ilgili İsrail istihbaratına yakın DebkaFile Sitesi’nin yorumu ilginç. Debka File’a göre, Batı, Türkiye ve Lübnan üzerinden Suriyeli muhaliflere sağlanan silahların El Kaide’ye bağlı El Nusra’ya satıldığını öğrenince silah ambargosu başlattı. Akçakale’de binlerce silaha el konulması da bu bağlamda değerlendirildi. Debka File’a göre, El Nusra’nın Suriye’deki toprak kazanımları da ortaklaşa kurulan ‘ABD-İsrail, ABD-Ürdün ve ABD-Türkiye komuta merkezlerinde alarm yarattı’. Siteye göre isyancıların artık tek silah kaynağı Suudi Arabistan ve Katar.
Suriye etrafında geçen hafta dikkat çeken diğer gelişmeler de şöyle:
Eski bir Amerikalı asker, Suriye’de el Kaide bağlantılı Nusra Cephesi saflarında savaşmak ithamıyla tutuklandı. Arizona Phoenix’li 30 yaşındaki Eric Harroun ülkesine dönüşte Washington’daki havaalanı dışında gözaltına alındı. Hakkında cezası ömür boyu hapse kadar uzanabilecek. ‘Amerika dışında yıkıcı silah kullanımından’ iddianame hazırlandı. İddianameye göre, Harroun geçen ocakta Nusra Cephesi militanlarıyla birlikte suriye sınırını geçmiş, militanlara ateşli silahlar eğitimi vermiş ve onlarla birlikte savaşmış. Elinde silahlarla fotoğrafları da bulunuyor, bir videoda da “Beşar Esad, günlerin sayılı. Nereye gidersen git seni bulup öldüreceğiz” derken görülüyor. Mart ayında FBI Harroun ile İstanbul’daki Amerikan Başkonsolosluğunda üç görüşme gerçekleştirmiş. Harroun, üçünde de Esad rejimine karşı Hür Suriye Ordusu ile birlikte savaşmak istediğini söylemiş. Harroun, 10 kişiye ateş açmış, ölüp ölmediklerini bilmediğini söylemiş. El Kaide’den nefret ettiğini ve örgütten kimseyi tanımadığını da öne sürmüş.
Fakat ‘Phoenix’li cihatçı’ lakabı takılan Harroun’un babası, oğlunun aslında Suriye’de CIA adına görevli olduğunu iddia ediyor.
Harroun’un Amerikan ordusunda 2000-2003 yıllarında görev yaptığı ve bir araba kazasında yaralandıktan sonra ayrıldığı belirtiliyor.
Rusya ise muhalefet koalisyonunun Suriye’nin Arap Birliği’nde askıya alınan üyeliğinin ardından BM sandalyesini de almasına tepkili. Rusya’nın BM nezdindeki daimi büyükelçisi Vitaly Çurkin, “Buna çok güçlü biçimde karşı çıkacağız” dedi. BM’nin çoğunluğunu oluşturan sorumlu üyelerinin buna geçit vermeyeceğini savunan Çurkin, “Münasip bir meşruiyet sürecini aşamamış muhalefet gruplarına öyle basitçe gelin sandalyeyi alın diyemezsiniz. Meşru bir otoriteye ihtiyacımız var” diye ekledi.
Fakat Suriye Ulusal Koalisyonu uluslararası tanınmayı BM’ye taşımakta kararlı. Muhalif koalisyon New York’ta ve Washington’da irtibat ofisi açıyor. İrtibat ofislerine Arkansas Üniversitesi siyaset bilimi profesörü Necib Hadbiyan başkanlık edecek.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, Arap Birliği’nin kararının ardından BM’deki sandalyenin de muhaliflere verilmesi için çalışma çağrısında bulunmuştu.
Üst düzey bir Batılı diplomat, Suriyeli muhaliflerin eylül ayında BM genel kurul toplantıları başladığı zaman Suriye’nin sandalyesini devralma girişiminde bulunabileceklerini söyledi.
Rusya BM istişare heyetinin 9 üyesinden birisi. Tıpkı ABD gibi. Komite BM’ye akredite diplomatların taleplerini gözden geçirip 193 üyeli genel kurula tavsiyelerde bulunuyor. Rusya’nın bu komitede veto hakkı yok. Fakat Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip. 193 üyenin 114’ü yani yarıdan fazlası Suriye’nin Dostları grubunda.
Suriye’deki kaosun başından bu yana ‘misafir’ diye andığı mültecilere kucak açan Türkiye ise ilk kez BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin eleştirilerinin hedef oldu. Akçakale’deki Süleymanşah mülteci kampında bir yangında bir çocuğun hayatını yitirmesinin ardından 27 Mart’ta kamp yönetiminin değiştirilmesi talebiyle çıkan isyana jandarma müdahale etmiş, güvenlik güçlerine taşlar fırlatılmıştı. kamptan kaçanların gittiği bir köyün ahalisiyle de gerilim yaşanmıştı. Ardından Türkiye olayları kışkırtanları kameralarla tespit edip 130 Suriyeli’yi geri göndermişti.
İşte BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Türkiye’yi bu tavrından ötürü eleştirdi ve isyanla ilgili soruşturma yapılması ikazında bulundu. Cenevre merkezli kurum, sığınmacıların zorla ülkelerine yollanmasını engelleyen uluslararası hukuk kurallarını da anımsattı. Komiserlik sözcüsü Melissa Fleming, ‘Kendi ülkesine dönüş prosedürü de gönüllü olsa bile standartlara ve prosedürlere bağlıdır’ anımsatması yaptı.
Türkiye sığınmacıların isyancıların kontrolündeki bölgeye döndüklerini, ‘geçici koruma statüsü’ ve ‘açık sınır’ uygulaması uyarınca zorla göndermenin söz konusu olmadığını savunmuştu.
******
Hakan Fidan'dan 'yeni Türk dış politikası' ...
MİT Başkanı Hakan Fidan’ın ‘Yeni Türk Dış Politikası’ başlıklı makalesi Middle East Policy’de yayınlandı. Fidan makalesinde, Türk dış politikasının ‘aktivizm’ içerin yeni bir döneme girdiğini söylüyor. Türkiye’nin dünya politikalarında giderek artan oranda rol oynamaya başlayan yükselen bir aktör olduğunu belirtiyor. Bu çerçevede de Türk dış politikasının sadece içerik olarak değil de kullandığı araçlar ve mekanizmalar itibariyle de değişimden geçtiğine vurgu yapıyor. Türk dış politikasının daha ‘liberal’ bir karakter kazandığını savunan Fidan, “çok boyutlu diplomasi, işbirliği, komşularla sıfır sorun, vize uygulamalarının gevşetilmesi, kazan-kazan stratejileri, sınırsız işbirliği, çatışma çözümü, arabuluculuk, demokratik ideallerin savunulması, adil bir uluslar arası düzen talebi gibi kavramların bu yeni karakteri özetlediğine dikkat çekiyor. Yeni liberal-uluslar arası gelenek çerçevesinde uluslar arası ekonomik ve siyasi düzene yönelik daha adil ve eşitlikçi düzen taleplerinin gündeme taşındığını vurgulayan Fidan, Türkiye’nin insan hakları ve demokrasi ilkelerinin savunulmasında da öne çıktığını vurguluyor, örnek olarak da Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki yeni siyasi dönüşüm sürecini gösteriyor. Türkiye’nin son dönemde insan hakları ve farklı sivil toplum kuruluşlarına yönelik desteğini vurgulayan Fidan, ‘yumuşak güç’ aracılığıyla kültürel diplomasi, kalkınma yardımı ve arabuluculuk hizmetlerinin öne çıktığının altını çiziyor.
******
Rum Kesimi'nde 'Havaya uçan' paralar
Kıbrıs Rum Kesimi’nde AB/ECB/IMF kurtarma paketinin ardından bankalar açıldı, sermaye kontrolü devreye sokuldu fakat tartışmalar dinmiyor. Rum Yönetimi’nin çiçeği burnunda başkanı Nicos Anastasiadis, 10 milyar euro’luk kurtarma anlaşmasının ulusal iflas riskini de euro bölgesinden çıkma ihtiyacını da ortadan kaldırdığını söyledi, sermaye kontrollerinin de yavaş yavaş kaldırılacağını belirterek yatırımcıları teskine çalıştı. Fakat Ülkeyi iflas bayrağı açmaktan kurtarmak için onaylanan kurtarma paketiyle Laiki Bank (diğer ismiyle Kıbrıs Halk Bankası) kapatılırken, 100 bin euro’nun üzerinde mevduatı bulunanların birikimlerinin yüzde 60’ı ‘uçup gitti’. Olayı Merkez Bankası da doğruladı. İlk işaretlere bakılırsa, büyük mevduat sahipleri, Kıbrıs Bankası’ndaki mevduatlarının yüzde 30-40 kadarını –anılan oran yüzde 37.5- çekebilecek. Kalan kısmı ise hiç geri ödenemeyebilir.
Bu gelişmelerin ada ahalisine en başta yansımasının, işsizlik ve emeklilik fonları olacağı düşünülüyor. Ancak Rum lideri Anastasiadis, Fileleftheros gazetesine konuştu, ekonominin ayağa kaldırılması için 3 ile 6 aya kadar hayata geçirecekleri tedbirler paketini anlattı. Anastasiadise göre, tedbirlerin temel ekseninin, “kalkınma, yabancı yatırımların cesaretlendirilmesi ve kırılgan nüfusun korunması ile desteklenmesi” olduğunu söyledi; maaş kesintileri ile kamu çalışanlarının işten çıkarılmasını dışladı. Troyka bu maaşlarda yüzde 15-20’lik kesinti ve memur sayısının 15 bin azaltılmasını istemiş fakat Anastasiadis’e göre kentileri bu unsurları müzakerelere dahil etmedi.
Anastasiadis’in sözünü ettiği tedbirler arasında elektrik fiyatlarının düşürülmesi, gençlerin istihdam edilmesi için Avrupa ödeneklerinin değerlendirilmesi, gerçekten ihtiyacı olanlara katkı sağlanması, kira ücretleri konusunun ele alınması, bankalar ile uzlaşılarak kredilerin uzatılması ve faizlerin düşürülmesi, sendikalar ve işverenler arasında işletmelerdeki Rum çalışan sayısına (yüzde 70’e karşılık yüzde 30) ilişkin gayrı resmi anlaşma, kumarhane kurulması için yasa tasarısı yer alıyor.
Rum lideri ayrıca Çin’den yatırım konusunda büyük ilgi olduğunu, İsrail ile de böylesine bir perspektif bulunduğunu ifade etti. Arnastasiadis, mayıs başında İsrail’i ziyaret edecek.
Kıbrıs’ta olup bitenler euro bölgesi tarihinde ilk kez banka müşterilerinin de kurtarma paketine dahil edilmesi manasına geliyor. Elbette Avrupa’daki yatırımcıların sinir telleri gergin. Fakat Almanya, daha geniş euro bölgesindeki tasarrufların güvende olduğu kanaatinde. Euro bölgesindeki borç krizine verilen yanıtın mimarlarından olan Alman Maliye Bakanı Wolfgang Shaeuble, Kıbrıs’ın ‘özel bir vaka’ olacağını söyledi, “Avrupa’daki tasarruf mevduatları güvende” dedi. Fakat Yunanistan, İtalya, İspanya gibi ülkeler için de benzeri bir model gündeme gelebilir mi kaygısı yaşanıyor. Bunun bir sebebi de Eurogroup’un başkanı Jeroen Dijsselbloem’un kurtarmanın Avrupa mali piyasalarındaki gelecek krizlerinde bir model teşkil edebileceğini alenen söylemesi oldu. Dijsselbloem, “Eurogroup’takilerle birlikte kurtarmanın bedellerini bu krize sebebiyet de vermiş olan mevduat sahipleri ve creditörlerin de yüklenmesi gerektiğine karar verdik. Kıbrıs ekonomisi uzun ve ızdıraplı bir döneme giriyor. Fakat güçlü bir ekonomik kurumsallık sağlandığında kredileri ödeyebilecek hale gelecek” ifadelerini kullandı.
Ancak ‘Kıbrıs özel bir vaka’ denilse de bir başka küçük AB ülkesinin bankacılık sistemi alarm veriyor: Slovenya. Tahvil/bono piyasaları Slovenya’nın da kurtarma paketine ihtiyaç duyacağını dile getirmeye başladı. Reuters’in anketine konuşan ekonomistler İspanya ve Slovenya’yı gelecekte euro bölgesinde kurtarma paketine ihtiyaç duyacak iki ülke olarak sıraladı.
******
İsrail 'doğalgaz zengini' oluyor
İsraile Doğu Akdeniz’deki Tamar deniz platformundan Aşdod limanındaki istasyona doğazgaz akışına başladı. İsrail ‘enerji yoksulu’ bir ülke iken Doğu Akdeniz bu ülke için yeni fırsatlar yaratıyor. İsrail Enerji Bakanı Silvan Şalom, bunu ‘İsrail’in enerji özgürlük ve bağımsızlık günü’ diye niteledi. İsrail Başbakanı Benyamin Netenyahu’nun açıklamasında da “Enerji sektöründe bağımsızlık yolunda önemli bir adım atıyoruz” vurgusu yer aldı.
Bölgede doğalgaz kaynakları 2009’da teşfedilmişti. Tamar İsrail’in kuzey kıyılarına 90 km uzaklıkta ve 10 trilyon metreküp doğalgas bulunduğu hesaplanıyor. Tamar yatağı yataklar ülkenin doğalgaz ihtiyacını onyıllarca sağlayacak. Kıbrıs Rum Kesimi ve Lübnan ile paylaşılan Levant ve Leviathan gibi yataklar ihracatçı konumuna da getirebilir. 20 trilyon metreküp doğalgaz bulunduğu hesaplanan Leviathan’ın da 2016’da faal hale gelmesi bekleniyor. Amerikan Jeolojik Araştırmalar Merkezi’ne göre, kaynaklar hesaplananın çok üstünde. 2010 itibariyle 130 trilyon metreküplük çıkarılabilir doğalgaz bulunduğu tespit edilmişti. CIA Factbook’una göre İsrail dünyanın kanıtlanmış doğalgaz rezervleri arasında 46. sıraya sokuldu.
Bu yeni adım dünya enerji piyasasında yeni bir aktörün girişi olarak yorumlanıyor. Tamar’la ilgili şimdiden önemli anlaşmalar yapıldı. Teksas merkezli Noble Eneji Tamar’ın yüzde 36’sını elinde tutuyor. İsramco Negev yüzde 28.7’sini, Delek Grubu yüzde 15.6’sını. Dor Gas da yüzde 4’ünü.
******
Le Pen / AB - Tükiye
Fransız siyasetinin geçen yılki seçimlerde yıldızı parlayan aşırı sağcı lideri Marine Le Pen, Türkiye'nin AB üyeliğine itirazını yinelerken, ilginç bir çıkış yaptı: " Bugün Türk halkının AB'ye girmek için eskisi kadar istekli olmadığını biliyorum. Türk halkı, Euro bölgesindeki kabusu gördü ve AB üyeliğine karşı çıkarak doğru bir karar verdi. Zaten Türkler herkesin çıkmak istediği bir birliğe neden girmek istesin!"
Kadın siyasetçi, Cihan Haber Ajansı'na konuştu, AB'nin Türkiye'yi uzun yıllardır kapıda bekleterek aldattığını ve hor gördüğünü söyledi. Le Pen, "Türkiye ne tarihi ne coğrafi ne de kültürel olarak AB'nin parçası. Dürüst olarak bir millete saygı duymak istiyorsanız açıkça gerçekleri söylemelisiniz. Bu konuda açık davranılmadı" ifadelerini kullandı. Türkiye'nin AB üyeliğine Müslüman olduğu için karşı çıkmadığını söyleyen aşırı sağcı lider, "Avrupa'da yaşayan önemli sayıda Müslüman var. Türkiye'nin Müslüman olmasının AB'ye girmemesinin önünde önemli bir engel olduğunu düşünmüyorum. Bizim asıl problemimiz çok kültürlülükle. Bizi çok kültürlülüğü mecbur kıldılar. Şimdi çok kültürlülük, çoklu çatışma ortamına dönüştü" dedi. Le Pen, AB'nin Euro kriziyle birlikte adeta Sovyetler Birliği'ne dönüştüğü eleştirisi de getirdi.
******
İtalyan siyasetinin kilidi açılamıyor
İtalya’da şubat sonundaki seçimlerin ardından hükümet kurulamaz, siyasi kilitlenmişlik sürerken, Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun istifa iddiaları gündeme geldi. Napolitano cuma günü siyasi liderlerle buluşmasında da siyasi kilitlenmeyi çözemezken, yeni parlamento seçimlerinin yolunu açabilmek için gündemine kendi istifasını aldığı öne sürüldü. Bunun sebebi ise görev süresi 15 Mayıs’ta sona edecek olan Napolitano’nun, son döneminde siyaseten parlamentoyu feshedip yeni seçim kararı almasının yasal olarak mümkün olmamasıydı. Ancak Napolitano cumartesi günü Quirinale Sarayı’nda bir basın toplantısıyla istifa iddialarını yalanladı, ‘son gününe kadar’ görevinin başında kalacağını ve çözüm arayacağını söyledi. Eski komünist lider, uzmanlardan kurumsal, sosyal ve ekonomik reformlara dair formüller geliştirmelerini isteyeceğini de belirtti. 10 kişilik bir de liste belirledi. Bunlar arasında İstatistik Ajansı’nın başındaki Enrico Giovannini, Avrupa İşleri Bakanı Enzo Moavero Milanesi, İtalya Bankası Yönetim Kurulu üyesi Salvatore Rossi’nin yanı sıra Beppe Grillo’nun 5-Yıldız Hareketi dahil önde gelen siyasi partilerden temsilciler de var.
Pier Luigi Bersani liderliğindeki merkez sol blok parlamentonun alt kanadında çoğunluga sahip, fakat senato’da değil. Seçimlerden tek başına en güçlü çıkan 5 Yıldız Hareketi ise İtalya’nın sosyal ve ekonomik krizinden sorumlu tuttuğu ana akım partileriyle herhangi bir koalisyona girmeye yanaşmıyor. Bersani, merkez sağ bloğun lideri Silvio Berlusconi ile koalisyonu reddediyor. Grillo ve Berlusconi, ayrıca Napolitano’nun teknokratlar hükümeti kurma girişimlerine de karşı çıkıyor.
Siyasi kriz İtalya’daki ekonomik krizle birleşip Avrupa’nın adeta ‘kara gölgesi’ haline geldi. İtalya’nın tıpkı Kıbrıs’taki türden bir çöküntüye sürüklenmesi halinde euro’nun geleceği tartışılıyor. Ancak İtalya’nın yeniden bir seçime gitmesinin de siyasi kilitlenmeyi çözmeyeceğinde herkes hemfikir.
******
Putin Rusya'da yeni 'halk cephesi' kurdu
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, ‘Halk Cephesi’ ismini taşıyan yeni bir oluşuma destek verdi. Halk Cephesi’nin iktidardaki Birleşik Rusya’ya alternatif olabileceğinden söz ediliyor. Putin, Cephe’nin statüsünü ‘kamu hareketi’ne yükseltmeyi planladığını duyurdu. Halk Cephesi temsilcileri siyasi parti haline gelmek gibi bir amaçları olmadığını söylese de Putin’in öncülüğündeki yeni yasa, Duma’nın 459 üyesinin yarısının parti listeleri yerine bölgelerden bağımsız olarak seçilebilmesini içeriyor. Cephe haziranda kurucu kongresini yapacak.
Birleşik Rusya’nın Aralık 2011’deki genel seçimlerle başlayan kan kaybının Putin’I bu adıma yönlendirdiği düşünülüyor.
Putin’in Batı’ya yönelik eleştirileri ve yöneticilerin ülke dışındaki bankalarda yahut borsalarda paralarının olmaktan men eden yasa çıkarmayı planladığı bir sırada önde gelen Birleşik Rusya yönetimicilerinin yurtdışında pahalı mülkler edindikleri haberleri gelmişti. Duma’ın etik komitesinin başkanı Florida’da 2 milyon dolarlık mülk edindiği ortaya çıkınca şubatta istifa etti. Üç Birleşik rusya üyesi daha geçen aylarda Duma’dan istifa etmek zorunda kaldı.
İşler öyle bir hale geldi ki, Putin’in Duma’yı fesh edip 2016’dan önce yeni parlamento seçimlerine başvurabileceği söyleniyor.
******
Dünyadan...
Türkiye 6 Şubat’ta yaptırımların değerli madenleri de içerecek şekilde ağırlaştırıldığı İran’a altın ihracatına yeniden başladı. TÜİK verilerine göre, Türkiye şubatta İran’a 120 milyon dolar değerinde altın ihraç etti. Fakat bu oran altın ihracatının 1.8 milyar dolar ile tepe yaptığı geçen yıla oranla düşük. Türkiye’nin temmuza kadar vakti var. İran’I uluslararası bankacılık sisteminde felç eden Amerikan yönetimi sıkı yaptırımların uygulanması için altı aylık istisnai süre tanımıştı.
- Türkiye’nin toplam altın ihracatı ocakta 466 milyon dolarken, şubatta 551.6 milyon dolara ulaşmış. Yüzde 18’lik bir artık söz konusu..
- İran, Suriye ve Kuzey Kore, 70 milyar dolarlık küresel silah ticaretini düzene sokmayı hedefleyen ilk uluslararası anlaşmanın kabul edilmesini bloke etti. Üç ülke de anlaşmayı aslında desteklediklerini fakat bu haliyle kusurlu olduğu ve isyancı gruplara silah satışlarını yasaklamakta yetersiz kaldığını savunuyor.
- Üç ülkenin blokajını aşmak için Britanya bir taslak anlaşma hazırlayıp BM Genel Sekreteri’ne yolladı. Salı günü BM Genhel Kurulu’nda oylama olabilir. Rusya ve Çin, anlaşmaya rezervleri olduğunu söylüyor fakat bloke etmekten söz etmiyor.
- Eğer Genel Kurul’da onaylanırsa anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için en az 50 ülke tarafından imzalanıp onaylanması gerekecek. Bu tarz anlaşmalarda her bir BM üyesine veto yetkisi tanınmıştı.
- İnsan hakları ve silahların kontrolünü destekleyen örgütler, silah ve mühimmatın kontrolsüz biçimde yayılmasının önlenmesi için anlaşmanın gerekli olduğunu söylüyor.
- Mısır ile İran arasında 34 yıl sonra ilk ticari uçuş gerçekleştirildi. Cumartesi günü Mısırlı işadamı Rami Lakah’a ait Air Memphis uçağı Kahire’den havalanıp Tahran’a ulaştı. Uçak diplomatlar dahil 8 İranlı taşıyordu. Uçuşlar bundan böyle daha turist odaklı olacak. Bu uçuş 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana gerilimli olan ilişkilerin normalleştirilmesinde bir başka adımı teşkil ediyor. İki ülke diplomatik ilişkileri devrim sonrası Kahire’nin devrik Şah’a sığınma tanımasıyla kopmuştu. Ahmedinecad 30 yıl sonra ilk kez geçen şubatta Kahire’yi ziyaret eden ilk İran lideri olmuştu. Mursi ise geçen ağustos’ta Tahran’daki uluslar arası zirveye katılmıştı.
- Mısır, ülkenin ‘John Stewart’ı olarak anılan ünlü komedyeh Basim Yusuf hakkında çıkarılan tutuklama kararı nedeniyle ayakta. Mısır Yüksek Mahkemesi, Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi aşağıladığı, İslam’ı lekelediği ve kamu düzenini bozma amacıyla yalan haber yaydığı gerekçesiyle Yusuf hakkında tutuklama kararı çıkardı. Suçlamaları reddeden Yusuf, bu sabah teslim oldu.
- + Yusuf dün gece bağlandığı televizyon kanalına, “Biz dine hakaret etmiyoruz. Tek yaptığımız, dini kötüye kullananları afişe etmek. Dine asıl hakaret edenler, İslam’ı siyasi amaçlarla bir silah olarak kullanan kişilerdir” dedi.
- Ürdün’de Kral Abdullah’ın Müslüman Kardeşler’le yaşadığı sorunlar ve meclisi fesh etmesinin ardından yeni teknokratlar hükümeti kurdu. Önceki Başbakan Abdullah Ensur’un başkanlık ettiği hükümet 1967’den bu yana en ‘küçük’ kabine. Sadece 18 bakan yer alıyor. Hükümetin bir başka özelliği de meclisten hiçbir bakanın yer almaması. İslamcılar meclisin devre dışı bırakılmasını eleştiriyor.
- Teknokrat hükümetin enerji fiyatlarının yükseltilmesi, bütçe açığı ve IMF’nin talep ettiği reformlara dair pek de popüler olmayacak kararlar vermesi gerekecek.
- Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin aralıkta geçirdiği kalp krizinin ardından durumu iyileşiyor. Üç aydır Almanya’da tedavisi süren 79 yaşındaki Talabani’nin bilinci açılmıştı. Şimdi de konuşabildiği açıklandı. Kerkük valisi olan Necmeddin Kerim, “Başkanın sağlığı düzeliyor, tedaviye olumlu yanıt veriyor. Konuşabiliyor, okuyor, yiyor ve fizyoterapi görüyor” dedi. Talabani’nin hafızasının da yavaş yavaş yerine geldiğini ve etrafındakileri tanıdığını belirtti. Talabani’nin Irak’a dönüşüne Alman doktorlar ekibi karar verecek.
- Güney Afrika’nın efsanevi lideri Nelson Mandela, akciğer enfeksiyonu sebebiyle geçen haftayı hastanede geçirdi. 94 yaşındaki Mandela’nın rahatlıkla nefes alabildiği ve durumunun iyi olduğu belirtiliyor.
- Papa 13 Mart’ta seçilmesinden sonraki ilk Paskalya ayininde ‘dünya barışı’ için mesajlar verdi. St Peter meydanı’nı dolduran 250 bin kişiye hitap eden 1. Francis, Kore Yarımadası’ndaki gerilime ve Afrika ülkelerindeki çatışmalara son verilmesini istedi, İsrail ile Filistinliler arasında barış ve Suriye’de iç savaşa son verilmesi çağrılarında bulundu. Suriye’ye ayrıca vurgu yapan Papa’nın, “Sevgili Suriye, ne kadar çok kan döküldü! Siyasi bir çözüm bulunana kadar daha ne kadar acı çekilecek?” sözleri dikkat çekti.
- “Tüm dünyada barış bugün, kolay kazançlar peşinde koşan kibir tarafından bölünmüş, insan hayatı ve aileyi tehdit eden bencillikle yaralanmış durumda” diyen Papa, doğal kaynakların haksız talanına karşı çıkılması çağrısı yaptı. Papa, insanlıktan ‘yaradılışın gardianları olmalarını’ istedi.
- Paskalya, İsa’nın çarmıha gerilişinden üç gün sonra yeniden dirilişine inanan Hıristiyanların bayramı..
- ‘Cennet adası’ diye anılan Maldivler’de 15 yaşındaki tecavüz kurbanı bir kızın evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle 100 kırbaç cezasına çarptırılmasına tepki büyüyor. İnternet üzerinden dünyanın en geniş çaplı kampanyalarını düzenleyen insan hakları örgütü Avaaz, Maldivler’in milyonlarca dolarlık turizm endüstrisine savaş açtı. 20 milyon üyesi olan Avaaz, Maldivler’in masmavi denizinin ortasına ağlayan bir kızı yerleştirdiği bir poster hazırladı. Örgüt, Maldivler’de ilgili yasalar değişmezse bu posteri seyahat dergilerine ilan olarak verme ve internette yayma tehdidinde bulundu.
- Almanya Başbakanı Angela Merkel, eşi Joachim Sauer ile çıktığı Paskalya tatilinde paparazzilere yakalandı. Merkel, İtalya’nın güneyindeki bir tatil beldesinde mayosuyla görüntülendi.