Hasan Cemal

20 Ekim 2013

Yoksulluk bu diyarda çiçek açmış...

Angola’ya yakın bir safari yerinden sabahın köründe yola koyuluyoruz. Yolun iki yanında turistler için rengârenk bir pazar kurulmuş. İki tane kocaman araba lastiği. Üstlerine iki büyük futbol starının isimleri yazılmış: David Beckham ve Luis Figo... Önümden geçen ufaklığın sırtındaki Barcelona forması dikkatimi çekiyor. Arkasında Messi yazıyor. Aralarına girip "Didier Drogba" diyorum. Ama ne yazık ki bizim Büyük Drogba’mızı tanıyan çıkmıyor.

Angola’ya yakın bir safari yerinden sabahın köründe yola koyuluyoruz. Yolun iki yanında turistler için rengârenk bir pazar kurulmuş. İki tane kocaman araba lastiği. Üstlerine iki büyük futbol starının isimleri yazılmış: David Beckham ve Luis Figo... Önümden geçen ufaklığın sırtındaki Barcelona forması dikkatimi çekiyor. Arkasında Messi yazıyor. Aralarına girip "Didier Drogba" diyorum. Ama ne yazık ki bizim Büyük Drogba’mızı tanıyan çıkmıyor.

 

Ana yoldan içerlere doğru sapıyoruz. Duahimba Village.  Himba’lar yaşıyor burada. İnsanın içini burkan bir yoksulluk içindeki Himbalar, turistlere fotoğraf malzemesi olmayı bir hayat tarzı olarak benimsemiş gibiler. Ne fotoğraf çekmek içimden geliyor, ne de etrafta dolaşmak... İçler acısı bir yer! Tekrar yola koyuluyoruz. Bu Siyah Afrika’nın ağaçları ne kadar güzel... Yoksulluk bu diyarda rengârenk...Yoksulluk bu diyarda çiçek açmış...

ETOSHA  NATIONAL  PARK,

NAMIBIA

 

Kapının tık tık vurulmasıyla uyandık cibinlikli yatağımızda.

Saat sabahın beş buçuğu.

Kulübenin önüne çıktım.

Günün ilk ışıkları ortalığı aydınlatırken mutlak bir sessizlik...

Ve sabah sabah serin kumlara çıplak ayak basmak güzel bir duygu...

Brandberg’den, yüksek dağın eteklerinden burnuma çalınan tuhaf ama güzel kokuları -sararmış otlar böyle kokar- içime çekip ayılıyorum.

Güneş yükseldikçe kuş cıvıltıları da çoğalıyor.

Havada bembeyaz kelebekler...

Yaşamak güzel şey!

Namibia’nın kuzeyinde, Angola’ya yakın bir safari yerinden sabahın köründe yola koyuluyoruz yine.

Bir taraf dağ, bir taraf çöl.

“Buralarda bir zamanlar çöl aslanı yaşardı.”

Yol üstünde, yolun iki yanında turistler için rengârenk bir pazar kurulmuş.

Rengârenk giysileri içinde siyah Afrikalı kadınlar, güleryüzlü pazarlığa tabi el yapması ürünlerini eğlenceli bir hava yaratarak bize okutma çabasındalar.

 

Büyük Drogbamızı tanıyan yok 

İki tane kocaman araba lastiği. İkisinin üstüne, şimdi emekliye ayrılmış iki büyük futbol starının isimleri yazılmış:

İngiliz David Beckham, Portekizli Luis Figo...

Ana yoldan içerlere doğru sapıyoruz.

Duahimba Village.

Himba’lar yaşıyor burada.

Çok uzaklarda, en ilkel koşullarda yaşayan yerli bir kabilenin bir kısmı buraya yerleştirilmiş.

Sanki her şey turistler için kurgulanmış bu köyde...

İnsanın içini burkan bir yoksulluk içindeki Himbalar, turistlere fotoğraf malzemesi olmayı bir hayat tarzı olarak benimsemiş gibiler.

Ne fotoğraf çekmek içimden geliyor, ne de etrafta dolaşmak.

Başımı nereye çevirsem içim burkuluyor.

İçler acısı bir yer!

Önümden geçen ufaklığın sırtındaki Barcelona futbol takımının forması dikkatimi çekiyor.

Arkasında Messi yazıyor.

Aralarına girip Didier Drogba diyorum. Ama ne yazık ki bizim Büyük Drogba’mızı tanıyan çıkmıyor.

 

Yoksulluk bu diyarda rengârenk 

Tekrar yola koyuluyoruz.

Bu Siyah Afrika’nın ağaçları ne kadar güzel. 

Seyretmeye doyamıyorum nereye gitsem. Bu uçsuz bucaksız toprakların kralları gibi uzanıyorlar gökyüzüne doğru...

Durmadan fotoğraflarını çekiyorum.

Hepsi görkemli birer anıt gibi, nadide bir heykel gibi büyüleyici...

Yolda duruyoruz.

Yan yana iki eşek.

Mihmandarımız birinin ayaklarını gösteriyor:

Prangalı eşek!

Ön ayak bileklerine zincir vurulmuş...

Böylece çok yavaş yürüyor, uzaklara gidemiyor. Kendisine eşlik eden eşek de onu bırakamıyor.

Yoksulluk bu diyarda rengârenk...

Yoksulluk bu diyarda çiçek açmış...

 

Zebralar, antiloplar, impalalar... 

Akşam, Etosha National Park’ın kıyısındaki Toshari Lodge’da kalıyoruz.

Günün ilk ışıklarıyla tekrar safari.

Çölde sabah erken hava soğuk.

Üstü açık kamyonetle, ellerimizde fotoğraf makinaları, çocukluğumuzun düşler alemine dalıyoruz.

Bir zürafa...

Devekuşları...

Ağacın tepesinde simsiyah bir akbaba...

Heyecan var kamyonetin üstünde.

Uzaktan beyaz bir gergedan geçiyor çünkü...

Ama göremiyoruz, çabucak kaybolup gidiyor.

Zebralar...

Antiloplar...

İmpalalar...

Bu antilop geyik benzeri zarif hayvanlar, bir tek Angola’yla buralarda bulunurlarmış.

İtiraf edeyim ki, bir gece önce bol soslu köftesini yediğimiz bu İmpala’larmış...

 

Kayanın dibindeki aslan mı? 

Birden kazık bir fren yapıyor kamyonetimiz.

Sıkıysa yapma!

İki fil.

Yolun kenarında beliriyorlar.

Biri kocaman, biri yavru.

Karşıdan karşıya geçerken, nefeslerimizi tutuyoruz, sadece fotoğraf makinaları çalışıyor.

Bir çakal.

Tam bir çakal gibi önümüzden geçip gidiyor.

Ama en güzeli ‘aslan’dı.

Birinden çığlık:

“Aslan aslan!”

“Nerede?..”

“Orada, kayanın dibinde...”

Fotoğraf makinaları, zumlar ve de dürbünler...

“Yok ya, o senin gördüğün aslan değil, kaya parçası...”

“Amma da yaptın. Hayvan uyuyor. Poposunu görmüyor musun?”

“Evet evet, yeleleri de gözüküyor.”

Ben de dürbün isteyip bakıyorum kayalığın dibine.

“Aslan, aslan galiba...”

“Kıpırdandı, yelelerini görmüyor musunuz?”

“Evet, kafasını oynatıyor.”

Ama kimsenin elinde de, henüz doğru dürüst tek bir kare fotoğraf da yok aslanı gösteren...

 

Aslanı haber veren hayvanların teyakkuzu 

Çölün bir yerlerinde, büyük bir su birikintisinin önünde toplanmış hayvanları seyre dalıyoruz.

Filler, antiloplar, zebralar, impalalar, devekuşları, kudular, oriksler hepsi birlikte, barış içinde su içiyorlar.

Ama birden garip bir şey oluyor.

Fiiler hariç tüm hayvanlar şöyle bir kaçışıp sonra oldukları yerde zınk diye duruyorlar.

Sanki donup kalıyorlar.

Gerginlik gözle görülür biçimde yükseliyor.

Müthiş bir teyakkuz vaziyeti.

Çölde gerilim!

Bakışlar bir yönde sabitleniyor.

Sanki hayvanların hepsi bizim Taksim’deki Duran Adam oluyor.

İşte çöldeki bu sahneyle birlikte, o kayanın dibinde, ağacın altında yatan hayvanın gerçekten bir aslan olduğunu herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlıyoruz.

İyi pazarlar!

Siyah Afrika’dan, Safari yollarından inşallah turistik 5. yazıyı da bir iki gün içinde gönderirim.

 

Twitter: @HSNCML