Hasan Cemal

22 Ekim 2016

Sözcüklerimiz satılık değildir!

Beklediğimiz yarınlar gelmese de...

Böyle bir yazı aklımda yoktu.
Kendimi Musul yazmaya hazırlamıştım.
Sabah vakti günün ilk kahvesini yudumlarken, rafta Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim kitabı gözüme çarptı.
Sayfaların arasında hatıralara daldım.
Özellikle fotoğraflar beni dipsiz bir kuyuya çekmeye başladı.
Anılar canlandı.
Düşündüm:
Yoksa benim de önümde geçmişimden başka bir şey kalmadı mı?
Gelecek hızla tükeniyor mu?
Bilemedim.
Hayatta en korktuğum şey geleceğin bitmesi, söyleyecek bir şeyimin kalmaması...

Paul Auster’ın o sözünü anımsıyorum:

İş işten geçmeden
konuş şimdi.
Ve söyleyecek hiçbir şey kalmayıncaya kadar da konuşabilme
umudunu taşı.
Ne de olsa
zaman azalıyor.

Cumhuriyet kitabının sayfaları arasında bir fotoğraf.
1980’li yıllar, Nadir Nadi’nin evi:
Teodorakis,Tûba Çandar, Cengiz Çandar, Hasan Cemal.
Yıllar ne çabuk geçiyor.
Kopup gidiyoruz yine bir taraflara.
Kimileri sürgüne, kimileri hapse...
Tıpkı 1970’ler, 1980’ler gibi...
Geçen gün Çetin Altan’ı andık ölümünün birinci yılında.
Ben de kısa bir konuşma yaptım.
Çetin Abi’den devlete itiraz etmeyi, sorgulamayı, eleştirel aklı ve haksızlığa karşı isyanı öğrendiğimi söyledim.
Bir mektubundan da bir bölüm okudum.
Yıl 1973, 12 Mart darbe dönemi.
Çetin Abi hapisteyken, Büyük Gözaltı romanı Orhan Kemal Ödülü’nü alır. Bunun üzerine o da, jüri başkanına bir teşekkür mektubu gönderir.


Beklediğimiz yarınlar gelmese de...

İsterdim ki Türk yazarlarının bir tefrika halinde, kuşaktan kuşağa uzayıp giden kahırlı öyküsüne çoktan bir ‘son’ sözcüğü yazılmış olsun.
Ama bu son sözcüğünü yazmak için bütün ömürlerini gerçek bir özgürlüğün savaşına adamış olan kalemler şimdiye dek ‘devamı var’ı silemeden ayrıldılar bu dünyadan.
Orhan Kemal’in ölümsüz adıyla bir cezaevi koğuşunda ‘devamı var’ diye sürüp giden bir tefrikanın, bir mütevazı parçası olarak mükâfatlandırılmak en büyük mutluluk bana.

Sözcüklerimiz kuşlar kadar özgürce uçmaya devam edecek…

Çetin Abi’nin bu satırları içimi acıttı.
Sahnede okurken gözlerim doldu.
Evet, bu kahırlı tefrika halen devam ediyor.
Hazin ama gerçeğin ta kendisi.
Anlaşılan o ki bu tefrikayı, ‘devamı var’ tefrikasını biz de sona erdiremeyeceğiz.
Filmin sonunu görmek bize de kısmet olmayacak.
Bir başka deyişle:
Beklediğimiz yarınlar gelmeyecek!
Belki önümüzde bizim de artık geçmişten başka bir şey kalmıyor.
Gelecek bizim için hızla tükenmekte...
İçim burkuluyor.
Ama şuna da inanıyorum.
Çetin Abi bunu söylerken kendisine haksızlık etti.
Çünkü biz Çetin Altan’dan, onun kuşağından çok şey öğrendik.
Biz de elimizden geldiğince demokrasi, hukuk, özgürlük bayrağını yüksek tutmaya çalışıyoruz.
Beklediğimiz yarınlar gelmese de öyle.
Filmin sonunu göremeyecek olsak da öyle.
Çetin Abi’nin deyişiyle:

Enseyi karartmamak lazım!
Öyle değil mi sevgili Memo, sevgili Ahmet?..
Daha yazacak çok şeyimiz var.
Çetin Altan kaç darbe gördü, kaç hapis gördü, kaç saldırı yaşadı.
Ama hep dimdik durdu.
Kalemini satmadı.
Bizim de önümüzü aydınlattı.
Karanlık iktidar şunu kafasına soksun:
Sözcüklerimiz satılık değildir!
Sözcüklerimiz kuşlar kadar özgürce uçmaya devam edecek.
Beyinlerimiz o kapkaranlık iktidarın emrine girmeyecek kadar özgür...
Köhne klişelere, cılkı çıkmış sloganlara boyun eğmeyacak kadar sağlıklı bizim beyinlerimiz...
Hapiste de olsak, sürgünde de olsak demokrasiyi, hukuku, özgürlüğü var gücümüzle savunmaya devam edeceğiz.
Bunu hiç aklınızdan çıkarmayın!