Hasan Cemal

01 Ağustos 2017

Şirince'yi, Matematik Köyü'nü yıkmak... Protesto ediyorum!

Sevan'a, annesi Madam Sona'ya sesleniyorum: Demek güzellikleri yaratmak için de acı çekmek gerekiyor

İki yıl geçmiş, 2015'in temmuz ayı. Hapishaneden geliyorduk. Sevan Nişanyan'ı ziyaret sonrası, Şirince'ye uğramıştık.
Felsefe Köyü...
Matematik Köyü...
Sevgili Sevan'ın annesi Madam Sona da orada...
Nasıl başlasam?.. Yaşamak için acı çekenler... Hayat acı çektirir, acılar da insanları olgunlaştırır, hatta bilgeleştirir.
Sanıyorum, Madam Sona da öyle. Hâlleri hüzün dolu. Özellikle bakışları... Bazen de sevinç parıltıları yayıyor güzel gözleri...
Madam Sona’yı bakışlarından, yüz çizgilerinden anlamaya çalışırken, hapishanede, Sevan’la sohbet sırasında öylesine ağzımdan çıkan bir cümle takılıyor aklıma:
"Yaşayan bilir!"
Evet öyle, bazı şeyleri yaşayan bilebilir ancak. Acıyı yaşamadan, acıyı yüreğinde hissetmeden hayatta önünü kolay göremezsin, ağaçların arasında kaybolur gidebilirsin.
Madam Sona’yla Şirince’de oğlunu, Sevan’ı konuşuyorum.
Çocukluğunu soruyorum Sevan’ın.
Her anne gibi, “Çok güzel bir çocuktu, karizmatikti, zekiydi” diye başlıyor söze, “Zekâsını gözleri ele verirdi.”
Sevan ilkokuldayken, enerjisini tüketebilsin, oynasın diye babası ona top almış... Bahçede biraz oynar, sonra ortadan kaybolurmuş...  

​Yaşamak için acı çekmeye devam bu memlekette,
ne yazık...

"Bir seferinde Sevan’ı, topu bırakmış, bir ağacın altında Fransız İhtilali’ni okurken yakalamıştım” diye anlatıyor oğlunu...
Madam Sona Kanada’da, Toronto’da yaşıyor kız kardeşiyle. 1915: Ermeni Soykırımı kitabıyla ilgili olarak Toronto’da yaptığım bir konuşmayı ön sırada kız kardeşiyle izlemiş ama gelip kendini  tanıtmamış...
Hapisteki oğlunu merak ediyor.
Sağlıklı göründüğünü, kilo verdiğini, cezaevi koşullarının iyi olduğunu, iyi çalıştığını anlatıyorum.
Oğlundan iyi haberleri dinlerken bakışları canlanıyor, yüzüne mutluluk ifadesi olabilecek kocaman bir gülümseme yayılıyor.
Gözlerini bana dikip öyle konuşuyor:
“Hapisteki oğlumdan utanç değil, elbette gurur duyuyorum.”
Madam Sona’nın bir sözü, sipsivri bir bıçağın ucu gibi yüreğime dokunuyor:
“Sevgili oğlumun, Sevan’ın hapisten kurtulmasını tabii istiyorum. Ama bazen düşünüyorum, dışarıda onu bekleyebilecek kötülükleri... O zaman da, içeride kalsın daha iyi diye düşündüğüm oluyor.”
Sevgili Hrant aklıma geliyor.
Tuhaf oluyorum.
Gözlerimi kaçırıyorum Madam Sona’dan...
Nasıl bir memleket burası?..
“Dışarıda karşılaşabileceği kötülüklerden dolayı” oğlunun hapiste kalmasını aklından geçirebilen bir annenin duygu dünyası beni içine çekiyor.
Yaşamak için ille de acı çekmek, öyle mi?.. Bundan kurtuluş yok mu?.. Bu memlekette farklı olanlar diken üstünde yaşamaya devam mı edecekler?..
Mami diye geliyorlar:
Arsen, İris, Tavit ve anneleri Müjde. Hep birlikte fotoğraf çektiriyoruz. Madam Sona’yla torunları, gelini... Sevan Nişanyan’ın ‘Şirince yoldaşı’ matematikçi Ali Nesin...
Matematik Köyü’nü geziyoruz.
Etrafta kızlı erkekli öğrenciler... Kimileri, Şirince’ye bakan yamaçta sere serpe oturmuş sohbete dalmışlar...
Kimileri köşelere sığınmış, rahat sedirlerde, koltuklarda laflıyorlar.
Yüksek tavanından muhteşem iki avize sarkan, loş ışıklı kocaman, insana huzur veren bir kütüphane. Kapı girişine pirinç bir plaket çakılmış:

                 Sevan Nişanyan Kütüphanesi
                                     Library
                              15 Haziran 2013

Şirince'de iki yıl önce Matematik Köyü'nü gezerken içim yaşama sevinciyle dolmuştu

Sevan Nişanyan, kendi adını taşıyan bu kütüphanenin mimarlık dâhil her şeyi...
Matematik Köyü’nden sonra şimdi de Felsefe Köyü inşa hâlinde...
İki yamaçta iki kule dikkatimi çekiyor. Bir tarafta Ali Nesin kulesi...
Karşı tarafta, tepedeyse, yeşilliklerin, ağaçların içinden yükselen ve Şirince’ye tepeden bakan Sevan Nişanyan Kulesi...
Şirince’yi, kökleri tarihin derinliklerine giden bir Rum köyünü dokusunu hiç bozmadan inşa etmek... Matematik Köyü kurmak... Felsefe Köyü kurmak... Genç insanlara ‘eleştirel düşünce’yi öğreterek, aşılayarak bu topraklarda farklılıklara saygılı bir geleceğin tohumlarını atmak...
Ancak dehayla delilik arasından geçen ipince çizginin deha tarafına düşenlerin yapabileceği akıl almaz işler, diyorum kendi kendime...
Güzellikleri yaratmak da acıdan geçiyor. Koca Yaşar Kemal’in “Dünya bin kültürlü bir çiçek bahçesidir, bu çiçeklerin hiçbirini koparmayalım” diye özetlediği güzel bir dünyanın temellerini atmaktan daha soylu ne olabilir ki…
Matematik Köyü’nü gezerken içim yaşama sevinciyle doluyor. Ve güneşin epeyce alçaldığı saatlerde Şirince’den ayrılırken, Madam Sona’yla sevgili Sevan’a sesleniyorum:
“Yalnız yaşamak için değil, bazen güzellikleri yaratmak için de acı çekmek gerekiyor, özellikle bu topraklarda…”

Aradan geçen iki yıl.
Acılar devam ediyor.
Gece vakti haber düşüyor T24'e:
"Şirince'de Matematik köyü ve Sevan Nişanyan'ın evi dahil 128 yapı hakkında yıkım kararı... Yıkım yarın sabah saat 9'da başlatılıyor."
Bu memlekette sözün bittiği zamanları yaşıyoruz.
Haklısın sevgili Sevan:
Yaşayan bilir!
Şirince'de iki yıl önce Matematik Köyü'nü gezerken içim yaşama sevinciyle dolmuştu.
Şimdi bağrıma bir acı gelip oturuyor.
Yaşamak için acı çekmeye devam bu memlekette, ne yazık!
Ama bu acıları çektirenler, bu ülkede farklılıklardan nefret edenler, eleştirel düşünceyi gömmek isteyenler şunu iyi bilin:
Sonunda kaybedeceksiniz!
Bu acıların hesabını vereceksiniz!


Bu yazıyı yazdıktan sonra Şirince'den güzel bir haber geldi. Matematik Köyü ve Nişanyan Evleri'nin yıkım takviminde olmadığına dair açıklamayı içeren haber şu linkte.