Sayın Başbakan; 'Ben göğsümü gere gere Erdoğan'ı destekledim. Ama şimdi utanıyorum' diyen Nazlı Ilıcak'a kulak verin. Belki de biliyorsunuz; sevgili meslektaşım Ilıcak, televizyonda dile getirdiği bu samimi düşüncelerini kendi gazetesi Sabah’ta bu açıklıkta yazamıyor.
Sayın Başbakan; yıllar içinde öylesine bir medya düzeni dizayn ettiniz ki, öylesine bir 'Beyefendi rahatsız olmasın' gazeteciliğinin temellerini attınız ki, bu yeni düzende farklı ve eleştirel sesler gün geçtikçe daha az yerde çıkabiliyor. Neden mi böyle?
Başbakan Erdoğan’ın şu sözlerini bir daha köşeme alıyorum.
Lütfen bir kez daha okuyun.
Partisinin Meclis Grup toplantısında demiş ki:
“Biz, kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık kalmasına müsaade etmedik, etmiyoruz.
Bazı gazeteler şöyle yazmış, köşe yazarları böyle yazmış.
Bazı yerlerde yurtlar noktasında ihtiyaca cevap veremediğimiz için bazı yerlerde evlerde kalma noktasında sıkıntılar yaşanıyor. Buralarda güvenlik güçlerimize, emniyetimize, valiliklerimize gelen istihbari bilgiler var.
Bu istihbari bilgilerden hareketle de valiliklerimiz bu durumlara müdahale ediyorlar.
Bazı köşe yazarları inadına bu tür şeyleri yazıp çizecekler diye, kusura bakmasınlar, biz bu ihbarları bir kenara atamayız.
Ve valiliklerimiz de, emniyet teşkilatımız da bu tür ihbarları değerlendirir ve bunların üzerine gider.
Bunu da buradan ilan ediyoruz.
Bu işte kararlı adım atmaya mecburuz.”
'Bazı köşe yazarları' olarak susmayacağız!
Gerçekten Allah size akıl fikir ihsan eylesin!
Başka ne diyebilirim ki?
Evet biz, sizin deyişinizle bazı köşe yazarları bu açıdan yazmaya ve sizi eleştirmeye, uyarmaya devam edeceğiz.
‘Bazı köşe yazarları’ olarak azınlıkta da kalsak öyle.
Susmayacağız!
Çünkü sizin bu zihniyetiniz tehlikeli.
Hem de çok tehlikeli.
Düşünce polisliği gibi, ‘ahlak polisliği’ne de yer yoktur demokratik düzenlerde.
Ahlak adına demokratik hak ve özgürlüklerin canına okunduğu, insanların ‘mahremiyeti’ne girildiği, devlet eli ile özel hayatlarına karışıldığı bir devlet ve toplum düzeni demokratik de değildir, laik de değildir.
Gezi direnişi böyle patlamıştı
Toplumu yeniden geriyorsunuz.
Kutuplaştırıyorsunuz.
Toplumsal ve siyasal tansiyonu yükseltiyorsunuz.
Unutmayın.
Gezi direnişi böyle patlamıştı.
‘Darbeciler’in değil, sizin eserinizdi Gezi!
Özgürlüklere dönük, hayat tarzlarına dönük, farklılıklara dönük olarak sergilediğiniz tahammülsüzlük ve hoşgörüsüzlük örnekleri zaman içinde birike birike Gezi’yi patlattı Taksim’de…
Şimdi de, fokur fokur kaynamaya başlayan kazanın altına yeni odunlar atmaya başladınız.
Yazık!
Nazlı Ilıcak'ın sözlerine kulak verin
Sayın Başbakan;
“İnsanların özel evlerine müdahale seçim yatırımı da olsa hoş değil. Bir yandan kendine demokrat diyeceksin, bir yandan evlere müdahale edeceksin, bir yandan da insanlardaki korkuları besleyip kutuplaşmayı arttıracaksınız.
Bu bir seçim yatırımı ise daha da kötü.
Eğer AKP merkez sağdan İslamcı bir kimliğe evrilmişse, ben bilmiyorum.
Ama bu tavır ne demokrat, ne de muhafazakârdır.
Bunu şiddetle kınadığımı ve hukuk dışında bulduğumu söylemek isterim. Eğer bundan oy gelecekse hiç gelmesin.
Ben buna üzülüyorum.
Türkiye'ye hizmet eden bir Erdoğan vardı. Ben göğsümü gere gere Erdoğan'ı destekledim.
Ama şimdi hakikaten utanıyorum.
Bu tavır, çok yanlış bir tavır.
Tekrar ediyorum.
Demokrat bir tavır da değil, muhafazakâr bir tavır da değil.” (Nazlı Ilıcak’ın 5 Kasım Salı akşamı CNN Türk’teki Dört Bir Taraf programında yaptığı konuşmadan).
Ilıcak bu düşüncelerini kendi gazetesinde yazamıyor
Sayın Başbakan;
Bu eleştiri ve uyarılar Nazlı Ilıcak’ın.
Bunun altını özellikle çiziyorum.
Eleştiri ve uyarıların sahici ve samimi olduğunu vurgulamak için belirtiyorum bu noktayı…
Belki de biliyorsunuz:
Sevgili meslektaşım Nazlı Ilıcak, bu sahici ve samimi düşüncelerini kendi gazetesi Sabah’ta bu açıklıkta yazamıyor.
Ne yazık ki öyle.
Sayın Başbakan;
Yıllar içinde öylesine bir medya düzeni dizayn ettiniz ki, öylesine bir Beyefendi rahatsız olmasın gazeteciliğinin temellerini attınız ki, bu yeni düzende farklı ve eleştirel sesler gün geçtikçe daha az yerde çıkabiliyor.
Neden mi böyle?
Özgürlük alanlarını daralttınız.
Daraltmaya da devam ediyorsunuz.
Ahlak polisliği bunun son örneği.
Arkasından 'bekâret kontrolleri' mi gelecek?
Bir zamanlar zina diye, kürtaj diye bu oyun oynanmıştı.
Şimdi anlaşılan o ki, durumdan vazife çıkaracak ‘devlet elemanları’nın eliyle, yani ‘ahlak polisleri’nin ev baskınları ile yola devam edilecek.
Aklınızı ekmek peynirle mi yediniz?
Soruyorum:
Arkasından da bekâret kontrolleri mi gelecek?..
Gerçekten hazin bir durum
Bu arada, aşağıda bir yazıdan yaptığım kısa bir alıntı yer alıyor.
Okumakta yarar var.
Çünkü geldiğimiz noktayı iyi özetliyor.
_____________________________________________________________
Steven A. Cook’u tanır mısınız bilmem. ABD’nin muteber fikir fabrikalarından The Council on Foreign Relations’ın önde gelen Ortadoğu ve Türkiye uzmanlarındandır. Bizim medyanın pek sevdiği tabirle bir ‘Türk dostu’dur. Daha doğrusu öyle bilinirdi...
Dün blogunda, ‘Artık bana müsaade’ gibisinden bir başlıkla uzunca bir yazı yayınladı Cook… Son üç yıldır, ama özellikle de Gezi eylemlerinden sonra Türkiye’nin nasıl tadının kaçtığını anlatıyor.
Her şey, ‘Arap Baharı, Türk Sonbaharı’ başlıklı eleştirel yazısıyla başlamış... Yahudi kimliği vurgulanarak yöneltilen eleştirilerle bir biçimde baş etmeyi bilmiş. Bir figüran olarak içine yerleştirildiği komplo teorileriyle de.
“Ama” diyor, “Özellikle son altı ayda bir şeyler değişti. Türk siyasetinin dili iyice karanlıklaştı. Yabancı gözlemcilere yönelik saldırılar çığırından çıktı.”
Gezi eylemleri sırasında maruz kaldığı, maalesef bazıları akademi ve medya kaynaklı ırkçılığa varan hakaretleri, karalama ve sindirme girişimlerini, hatta tehditleri, işin ilginci isim vererek anlatmış Cook.
Ve şöyle bitirmiş yazısını:
“Türklerin sevdiği bir laf vardır, ‘Dost acı söyler’ diye. Güzel bir aforizma bu ama doğru değil. Türkler sadece tatlı şeyler duymaktan hoşlanıyor. Türkiye’nin siyasetini eleştirme cüretini göstermeye görün, hükümet taraftarları size, meslek ahlakınıza, işvereninize ve kişiliğinize demediğini bırakmayacaktır. Ne hazin bir durum.” (Erdal Güven’in dün Taraf’ta çıkan köşe yazısından)
Steven A. Cook’a katılıyorum, gerçekten hazin bir durum.
Twitter: @HSNCML