Heidelberg, 2013’ün Mart ayı.
Kar atıştırıyor.
Eski köprüye bakan otel odamda, usul usul akan Neckar nehrini seyrediyorum, içimdeki burukluk halleriyle.
Artık gazetede bir köşem yok, belki bundan kaynaklanıyor burukluk halleri. Milliyet’le yollarım on beş yılın sonunda ayrıldı.
Kürt sorunu ve gazetecilik konusundaki bir yazım üzerine Başbakan Erdoğan, “Batsın senin gazeteciliğin” diye bas bas bağırdı. Yetmedi, gazetenin patronuna telefon açarak onu da ağlatıncaya kadar azarladı. Böylece, Milliyet gazetesindeki köşem kapanmış oldu.
Otel odamda düşünüyorum.
Bir gazete köşesinde yazmak isteyip de yazamamak çok uzun yıllardır ilk defa başıma geliyor.
Tuhaf bir his.
Bir süredir gittikçe büyüyen bir boşluk beni içine çekiyor, hüzünlü bir yalnızlık duygusuyla birlikte...
Her gün yazı düşünen, neredeyse her Allah’ın gününü kafasının arkasında durmadan dönen bir teyple geçirmeye yıllardır alışmış bir gazetecinin içine düştüğü boşluğun derinliğini uzun yıllardır ilk kez hissediyorum.
Sanki yazı yazmayınca, yazamayınca görünmez adam olacağım, kaybolacağım. Bu, belki de bir dışlanmışlık duygusu.
Her gün iyi kötü bir yazı yazmaya ne kadar alışmış olduğumu ilk kez fark ediyorum.
Ahmet Altan’ın Son Oyun isimli romanındaki “Yazı yazamayan her yazar ölüdür zaten” cümlesi gibi...
Ama ben ölmek istemiyorum!
Yıllar önce İngiliz Daily Telegraph gazetesini karıştırırken, mesleğinde 75. yılını dolduran bir gazeteciyle yapılmış söyleşiyi okumuştum. Siyah beyaz fotoğrafı da vardı, trende pencere kenarına oturmuş yazarken...
Kutlama yemeğinde, “93 yaşına geldin, ne diye her gün bilgisayarını açıp karşısına oturuyorsun?” diye sormuşlar. O da bu soruyu, çok sevdiği birkaç dizeyle yanıtlamış:
Uyan evlat!
Yolculuk bitince
uyumak için
fazlasıyla vaktin olacak.
Yedi yıl öncesi böylesine karmaşık duygu ve düşünceler içindeydim. Ya da görünmez adam olmanın eşiğine gelmiştim.
Her sabah elime aldığım basılı gazetede yazımı görmeyince yitip gideceğim duygusu beni huzursuz ediyordu.
İnternete geçsene HC, sesleri kulağıma çalınmaya başlamıştı.
Ama emin değildim.
Basılı gazeteye alışmıştım.
Geleneksel gazetecilikti işim.
Bir gün kapımı, Cumhuriyet ve Milliyet'te yıllarca birlikte çalıştığım sevgili Doğan Akın çaldı.
Bir internet gazetesi kurmuştu.
İsmi T24'dü.
Üç yıldır binbir güçlükle boğuşarak büyütmeye, yaşatmaya çalışıyordu.
Değerli meslektaşım beni ikna etti, interneti deneyecektim.
Başlamak için ilginç bir tarih yakaladım. 21 Mart 2013'de Öcalan barış için Newroz çağrısını yapacak ve Kürt sorununda Ankara-İmralı-Kandil üçgeninde çözüm süreci başlayacaktı.Ben de ertesi gün Murat Karayılan'la yıllar içinde üçüncü kez görüşmek üzere Kandil'in yolunu tutacaktım.
Karayılan altı saatlik sohbetimizde, parmakların artık tetikten çekildiğini, Öcalan'ın barış çağrısının uygulanacağını bana, T24'e açıklayacaktı.
Hiç unutmam.
Arabayla Kandil'den Erbil'e inerken güneş yeni batıyor, ben de haberimi büyük bir heyecanla cep telefonumdan yazdırıyordum.
Öcalan’ın barış süreci için 21 Mart 2013’de yaptığı tarihi Newroz çağrısından iki gün sonra Murat Karayılan’la T24 için Kandil buluşması...
Haber en çok yarım saat sonra T24'te patlayacak ve bütün gazeteleri, haber kanallarını atlatacaktık.
Haber gün yüzüne çıkmak için ertesi sabahı, dizgiyi, baskıyı, dağıtımı beklemeyecekti.
Çünkü internet hız demekti.
Özgürlük demekti.
Bir tıkla dünyaya ulaşmak demekti.
Bunların farkına ilk defa varıyordum.
Doğan yanıma sivri dil Hazal'ı da (Özvarış) takacaktı.
Çözüm süreciyle ilgili nabız tutmak için çıktığımız on günlük bu gezide, sevgili Hazal da beni Twitter'la tanıştıracaktı.
Başlangıçta Twitter konusunda nedense gönülsüzdüm. Ama Hazal inat edecek, adıma bir hesap açacak ve nasıl tweet atıldığını bana öğretecekti.
Twitter'daki takipçi sayım bugün 728 bin olabilmişse, sevgili Hazal'ın başlangıçtaki öğretmenliği, inadı büyük rol oynamıştır.
Yedi yıl geçmiş aradan.
O tarihte yaşım 68'ti, 43 yıllık gazeteciydim.
Beni bu ilerlemiş yaşımda, 2013'ün Mart ayında, T24'te yepyeni bir mesleki heyecanla tanıştıran ve bana Türkiye'nin bu karanlık döneminde bir özgürlük alanı açan, -belki görünmez adam olmaktan da kurtaran- sevgili Doğan Akın'a, tüm T24 çalışanlarına teşekkür ediyor, daha nice 10 yıllar diliyorum.
Tarih 12 Nisan 2013, T24'te yayımlanan ilk Hasan Cemal anonsu...