Heyy sen, pejmürde herif!
Kafana iyice sok:
O tehditlere pabuç bırakmayız.
Elimizde adalet bayrağıyla, hukuk bayrağıyla doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz.
O yol demokrasi ve özgürlük yoludur.
Bu yoldan sapmak yok.
Senin gibilerini çok gördük.
Devletin kaba gücünü arkasına alıp, astığı astık kestiği kestik her şeyi yapabileceğini sanan zavallılar...
Kaybedeceksiniz!
Çünkü bu devlet de sonunda hukukla tanışacak, demokrasiyle tanışacak.
Heyy sen, pejmürde herif!
Şunu hiç aklından çıkarma.
Taşlar yerinden oynadı.
Zemin ayağınızın altından kayıyor.
Çöküş başladı.
Son seçimler, 31 Mart ve 23 Haziran tarihleri Türkiye'de demokrasi ve özgürlük, adalet ve hukuk açılarından dönüm noktalarıdır.
Anlaşılan farkında değilsin.
Hâlâ sağa sola tehdit savuruyorsun.
Seviye yerlerde sürünüyor.
Çok yazık.
Heyy sen, pejmürde herif!
Bizi korkutamazsın.
Korku eşiği çoktan aşıldı.
O tehditlere pabuç bırakmayız.
Elimizde adalet ve hukuk bayrağıyla hak bellediğimiz yolda yürümeyi sürdüreceğiz.
O yol demokrasi ve özgürlük yoludur.
Kafana iyice sok:
Bu yoldan sapmak yok!
Aşağıda bugün yayımlanan ilk yazım var:
***
"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" zihniyetiyle bu ülkede siyasi cinayetler işlendi, hukuk katledildi!
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu geçen gün Saray'da, adli yıl açılış töreninde ve de Erdoğan'ın huzurlarında buyurmuş ki:
Bizim için vatan söz konusu ise gerisi teferruattır, işte biz bugün bunun için buradayız.
Google'a girdim, "hasan cemal, söz konusu vatansa gerisi teferruattır, yazılar" yazdım, tıkladım.
Ne kadar çok yazmışım.
Karanlıklarda yine dan dan silah sesleri...
Türkiye siyasal cinayetler atmosferine mi sokuluyor?
Suikastler dönemi mi açılacak?
1990'ların o korkunç faili meçhul cinayetleri mi yeniden sahnelenecek?
Devlet 1990'lardaki gibi hukuk dışına mı çıkacak?
Bir başka deyişle:
Yeniden söz konusu vatansa gerisi teferruattır, zihniyeti mi?
Muhalefeti, eleştiriyi tamamen sindirmek için, yok etmek için karanlıklarda dan dan dan silah sesleri mi?..
JİTEM çatısı altında illegal oluşum...
Türkiye'nin Asker Sorunu isimli kitabımın "Faili Meçhul Cinayetler" bölümünün ara başlıklarını okuyorum.
-"JİTEM çatısı altında illegal bir oluşuma gidildi."
-"İnsanları adalete teslim etmek yerine, faili meçhul şekilde öldürmeyi yöntem olarak benimsemiştik, böyle talimat alıyorduk."
-"Diyarbakır ve çevresinde PKK ile ilişkili olduğundan şüphelendiğimiz hemen herkesi infaz etme yetkimiz vardı."
-13 ayrı faili meçhulden yargılanan Albay'ın intiharı...
-Türkiye'de geçerli "suskunluk yasası"nı delik deşik etmek...
Bu memlekette bu suskunluk yasası bugüne kadar yırtılamadı.
Yırtamadık. Bu memlekette hâlâ hukuk değil, adalet değil, söz konusu vatansa gerisi teferruattır yasası geçerli olmaya devam ediyor.
Asker içinde darbe tezgahları...
Roboski katliamı son derece çarpıcı bir örnektir. Askerle işbirliği içinde böylesine korkunç bir katliamın üstünü örtmek isteyen Erdoğan iktidarı, bir zamanlar ‘derin devlet’in hiç ağzından düşmeyen söz konusu vatansa gerisi teferruattır zihniyetine sahip çıktığını apaçık sergilemiştir.
Bu zihniyettir, bir zamanlar ‘faili meçhul cinayetler'le Güneydoğu’yu cehenneme çeviren…
Susurluk’la devleti hukuk dışına çıkaran…
Asker içinde darbe tezgahları kurduran…
Rahip Santoro cinayetini işleten, Hrant Dink suikastını, Zirve Yayınevi katliamını yaptıran…
Çene altından sıkılan tek bir mermiyle...
Özellikle 1990’ların ilk yarısında Güneydoğu’da yaşanan ve binlerce Kürdün öldürüldüğü siyasi cinayetler, Türkiye Cumhuriyeti devletinin en karanlık, en kirli, en kepaze sayfalarından biridir.
Devlet, bu cinayetlerle hukuk dışına çıkmıştı. Hukukla bağlı kalması gerekirken elini kirletmişti.
Ama hesap vermemişti.
Oysa, ‘devletin ağzı süt kokmaz’ zihniyetinin asker-sivil temsilcileri, hukuk devletini hiçe sayarak cinayet işlemişlerdi.
Ankara’da “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyen derin devlet temsilcileri, Güneydoğu’da hukuku hiçe sayarak Türkiye’yi kanlı bir kısır döngüye sokmuşlardı.
1993’ün yaz ayları.
Diyarbakır’dan Sabah gazetesine yazdığım bir yazı, “Çene altından sıkılan tek bir mermiyle...” diye başlar, devamı şöyledir:
“Güneydoğu’da korku salan faili meçhul cinayetler hep böyle anlatılıyor. Son yedi sekiz aydır işlenen bu cinayetlerle ilgili değişik sayılar veriliyor. Bazı kaynaklara göre 92, kimileri 60 diyor. On beş yirmi yıl geçti, karanlık hâlâ aydınlanmadı."
Özgür Gündem gazetesi...
“Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır” zihniyeti medyada ağır basınca, Ankara’dan, iktidardan verilen ‘ince ayarlar’ etkili olunca, Güneydoğu’da işlenen binlerce cinayetin üstüne kalın bir perde indirildi. İnsan haklarını hiçe sayan bu korkunç dalga 1992 yılında çıkmaya başlayan Özgür Gündem gazetesini de vurdu.
30’u muhabir olmak üzere 76 Özgür Gündem çalışanı faili meçhul cinayetlere kurban gitti.
1990’lar böyleydi.
2000’ lerde ne değişti? 1990’larda bombalanırdı. Şimdi kapatılıyor. 1990’larda çalışanları canlarından olurdu. Şimdi özgürlüklerinden oluyorlar.
Derin devletle hukuk devleti...
Türkiye gerçekten bir hukuk devleti olacaksa, faili meçhul cinayetlerin, Susurluk’un aydınlığa kavuşması gerekiyordu.
Çünkü bu cinayetler ve Susurluk, Türkiye’de devletin özellikle 1990’larda hukuk dışına çıkmış olması demekti.
Bütün bunlar demokrasi ve hukukla hiç bağdaşmayan korkunç bir anlayışın, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır!” zihniyetinin damgasını vurduğu cinayetlerdir.
Bunun böyle olduğunu, hem başta asker olmak üzere devletin iç odakları, yani derin devlet, hem de özellikle 1990’larda devleti yönetenler gayet iyi bilir.
Bilinen çok şey var.
Bilindiği için de, üstü örtüldü bütün bu kirli, çirkin işlerin...
Eski yazılarımdan bir bölümü böyle.
Şimdi, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'na sesleniyorum.
Yaz bir kenara:
"Söz konusu vatansa gerisi teferruattır" zihniyeti bu ülkede hukukun üstünlüğünü engelledi.
Bu zihniyeti benimseyen derin devlet eliyle hukuk katledildi, siyasi cinayetler işlendi.
Barış ve demokrasiye hasret bir memleket haline geldik.
Gerçek bir hukuk adamı olsan, bu memlekette böylesine bir zihniyeti savunmazdın.
Ne kadar hazin.