Evet, aynen öyle.
Bu memleketin bir Cumhurbaşkanı var, her Allah’ın günü kürsülerden bağırıp çağırarak anayasayı hiçe sayan bir cumhurbaşkanı.
Türkiye’yi hızla uçuruma sürükleyen bir Cumhurbaşkanı.
Adı, Recep Tayyip Erdoğan.
Öylesine zehirli, öylesine öfke yüklü, öylesine nefret dolu bir dili var ki, Türkiye’yi her geçen gün cepheleştiriyor, gerdikçe geriyor, kutuplaştırıyor.
Memleketi büyük bir hızla uçuruma doğru sürüklüyor.
Sadece savaş çağrısı yapan bir dil bu.
Sadece şiddet çağrısı yapan bir dil bu.
Her taşın altında vatan haini arayan bir dil bu.
İhanet arayan, tuzak, komplo arayan bir dil bu.
Tarihten husumet, düşmanlık çıkaran bir dil bu.
Zaloğlu Rüstem gibi her tarafa pala sallayarak yedi düvele meydan okuyan bir dil bu.
Barışla, huzurla ilgisiz bir dil bu.
Bu dil, bu söylem eskiden de vardı.
1980’lerde, 1990’larda böyle yaşamıştık.
Devlet gibi düşünmeyenler ‘vatan haini’ydi o zamanlar da.
Devlet gibi düşünmeyenler ‘dış güçlerin maşası’ydı.
Devlet gibi düşünmeyenler kökü dışarıdaki odakların ‘işbirlikçileri’ydi.
Devlet gibi düşünmeyenler Ali Kemaller’di, Artin Kemaller’di.
Bugün de öyle.
‘Ali Kemaller’in yerini Modern Lawrence’lar aldı, tek değişiklik bu oldu.
1980’lerde, 1990’larda da ‘çare’, demokrasinin kolunu kanadını kırmaktı.
Hukuku guguk yapmaktı.
Özgürlükleri budamaktı.
İnsan haklarını hiçe saymaktı.
Polisiye önlemlerdi devletteki asker-sivil kafaların içini teslim almış olan.
Şimdi bu kapı yeniden açılıyor.
Üstelik bir tek adam eliyle açılıyor.
Anayasayı da, yargı bağımsızlığını da, kuvvetler ayrılığını da buruşturup hızla bir yana atmakta olan bir tek adam Türkiye’yi bir uçuruma doğru sürüklüyor.
‘Türk usulü başkanlık fiilen tesis ediliyor’
Erdoğan’ın öylesine nefret dolu bir dili var ki… Sadece savaş çağrısı yapan, her taşın altında vatan haini, ihanet, komplo arayan, tarihten düşmanlık çıkaran bir dil bu. Dünkü Ali Kemaller’in yerini bugün Modern Lawrence’lar aldı
Şahin Alpay’ın Zaman’daki yazısından:
28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı olarak yemin etmesinden sonra Erdoğan’ın hızla gönlündeki Türk usulü başkanlık sistemini fiilen tesis etmekte olduğuna tanık oluyoruz.
Geride kalan altı hafta içindeki, mevcut Anayasa’nın kendisine yüklediği tarafsızlık rolünü hiçe sayan eylem ve söylemleri, başbakanlığı dönemindeki toplumu kutuplaştırıcı tavır ve davranışları sürdürmesi bunu açıkça gösteriyor.
‘AKP devletine karşı en etkili tepki sivil itaatsizlik’
Ahmet İnsel’in Radikal’deki yazısından:
Bugün Türkiye’de devlet yönetimi yokuş aşağı giderken motor freni çalışmayan bir vasıta görünümünde.
İki ay önce cumhurbaşkanı seçilen ama oturduğu makamı 'cumhurbaşbakanlığı'na dönüştüren zat, devlet yönetiminin fren düzenini dağıtmış durumda.
Artık her hafta yapamadığı grup toplantısı konuşmalarını, kâh bir üniversitenin akademik yılı açılışını, kâh bir kentteki ticaret odasının ya da bir derneğin toplantısını bahane ederek, yapıyor.
'Cumhurbaşbakanı' olduğu için, yürütmenin atacağı adımı, yasamanın alacağı kararları ilan ediyor.
Tam sorumsuz ve tam yetkili bir konumda.
Son derece gergin olan Türkiye iç siyasetinde gerginliğin üzerine körükle gidiyor.
Bugün fren sistemi felç olmuş AKP devletine karşı en etkili tepki, siyasal, kültürel ve iktisadi alanlarda yürütülecek ve her türlü şiddeti bütünüyle dışlayan sivil itaatsizlik eylemleridir.
Kürt siyasal hareketinin devlet şiddetini izole ederek, AKP devletinin sözde ve eylemde şiddetini bir boş gösterene dönüşmesini sağlayarak alacağı yolla, kendisinden kaynaklanan şiddet yöntemleriyle kat edeceği mesafe arasında büyük bir uçurum var.
‘Yolsuzluğa en fazla bulaşmış iktidarla kaosa…’
Bugün fren sistemi felç olmuş AKP devletine karşı en etkili tepki, siyasal, kültürel ve iktisadi alanlarda yürütülecek ve her türlü şiddeti bütünüyle dışlayan sivil itaatsizlik eylemleridir
Mehmet Altan’ın yazısından:
Türkiye, aklı başında herkesi dehşete düşürecek bir biçimde uçuruma doğru gidiyor.
Yargının bağımsızlığını açıkça yok edip kendine bağlayan bir siyasal iktidar, insanların birbirine karşı kışkırtılması, kitlelerin belki de ilk kez yurt genelinde karşı karşıya gelmeleri, polisin yanında silahlı gösteriler ve saldırılar düzenleyen ‘paramiliter’ güçler, üç günde 35 ölü, yandaşları dışında herkesi ‘vatan haini’ ilan eden bir cumhurbaşkanı, muhalefete yönelik bitmeyen tehditler, dışarıdaki çetelere illegal silah yardımları, Ortadoğu’da mezhepçi bir politika, dünya tarafından aşağılanıp dışlanma…
Yetmiş milyonluk bir ülke, Cumhuriyet tarihinin en yeteneksiz ve yolsuzluğa en fazla bulaşmış iktidarı tarafından korkunç bir kaosa sürükleniyor.
‘Takrir-i Sükun Kararnamesi’ çıkarmayı düşlemek, burayı tam bir polis devleti haline getirerek canını sıkanı yok etmeye yeltenen yasalar peşinde koşmak anlamsız, bu yaklaşmakta olan sonu hızlandırır sadece.
Sevgili arkadaşlarımın bu satırlara eklenecek bir şey yok Türkiye hızla uçuruma sürükleniyor, bir tek adam devleti eliyle…
Nokta.