Hasan Cemal

07 Haziran 2013

Erdoğan ve çapulcu kardeşlerim!

Türkiye artık tüm farklılıklarıyla ve ‘hayat tarzları’yla birlikte barış içinde ancak demokrasi çatısı altında yaşayabilir. Gezi Parkı direnişçileri bize bu gerçeği gösterdi. Bu yüzden bu genç insanlara teşekkürü borç biliyorum.

Gezi Parkı eylemcilerine teşekkür

Türkiye artık tüm farklılıklarıyla ve ‘hayat tarzları’yla birlikte barış içinde ancak demokrasi çatısı altında yaşayabilir. Gezi Parkı direnişçileri bize bu gerçeği gösterdi. Bu yüzden bu genç insanlara teşekkürü borç biliyorum.

 

Yeni bir eşik ve Erdoğan

Evet, demokraside yeni bir eşik! Gezi Parkı direnişçileri ya da çapulcu kardeşlerimiz bize bu yeni eşiği gösteriyorlar ama… Erdoğan’ın bu yola girmeye niyeti yok galiba…

 

Direnişin derinliği

Anlaşılan, Erdoğan, ‘Gezi Parkı direnişi’nin sadece Gezi Parkı direnişi olmadığını göremiyor. Direnişin demokrasi ve özgürlüklerle ilgili boyutları olduğunu gözden kaçırmaya devam ediyor. Yazık!

 

Gezi Parkı direnişçileri...

İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in ya da Türkiye’nin birçok şehrinin meydanlarında on gün boyunca protesto bayrağını kaldıranlar...

Ya da ‘itirazları’nı bayraklaştıranlar...

Bir başka deyişle:

Tüm çapulcu kardeşlerim...

Kim olursanız olun...

Hangi görüşü, hangi inancı taşırsanız taşıyın...

Türkiye’nin ve dünyanın hallerine hangi pencerelerden bakarsanız bakın...

Hepinizi yürekten selamlıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum.

Çünkü geçen on gün boyunca bana bir şeyi çok açık gösterdiniz:

Türkiye’nin demokrasi yolculuğu devam edecek!

Türkiye çok farklılaşmış bir ülke. Toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik açılardan bu kadar farklılaşmış bir ülkeyi, bu saatten sonra otoriter bir cendereye sokmak mümkün değildir.

Bu ülke artık tüm farklılıklarıyla, tüm renkleriyle, tüm ‘hayat tarzları’yla birlikte barış içinde ancak demokrasi çatısı altında yaşayabilir.

Türkiye gibi böylesine farklılaşmış bir ülkeyi tek bir ‘hayat tarzı’na, tek bir ‘ideoloji’ye ya da toplumu bir kışla gibi gören tekçi rejimlere mahkûm kılmak mümkün değildir.

Türkiye’nin her tarafındaki Gezi Parkı direnişçileri ya da 90’lar kuşağı bize bu gerçeği gösterdiler. Ve bu açıdan, yani demokrasinin ete kemiğe bürünebilmesi için gerçek bir ‘sivil direniş’in ne kadar önemli olduğunu hepimize anlattılar.

Bu yüzden on gündür sahnede olan bu genç insanlara teşekkürü borç biliyorum.

 

AK Parti yanlış teşhis koyarsa…

90’lar kuşağının bu on günlük ‘sivil direnişi’ni Türkiye’de tüm siyasetçilerin, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere AK Partili iktidar sahiplerinin çok iyi okumaları ve yanlış teşhislerden özenle kaçınmaları gerekir.

Eğer yanlış teşhis koyarlar ve “Erdoğan’ı yedirtmeyiz!” zihniyetinin kolaycı, kavgacı ve otoriter yoluna saparlarsa yazık olur.

Bu yanlışa Türkiye özellikle 1960’larda düşmüştü. Avrupa’dan gelen 68 dalgası bizim ülkemizde de genç insanları, üniversite gençlerini heyecanlandırmış, ‘kurulu düzen’in haksızlıklarına karşı ayaklandırmıştı.

Ama gel gör ki, zamanın muhafazakâr iktidarı, demokrasi ve özgürlük yollarını genişletmek yerine, Avrupa demokrasilerinin tam tersini yaparak, 68 kuşağının üzerine büyük hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlükle yürümüştü.

Olan sonunda yine demokrasiye olmuş, Türkiye’de siyaset fena halde uçlara ayrışırken, uzun yılların siyasal ve ekonomik istikrarsızlığı ülke siyasetine damgasını vurmuştu.

Bugün de böyle bir eşikte Türkiye.

Klasik deyişle soruyorum:

Türkiye’yi bekleyen bu tehlikenin farkında mısınız?

 

Tehlike düğümü ve Erdoğan 

Bu satırları yazarken, Başbakan Erdoğan’ın Tunus’ta yaptığı açıklamalar geldi.

Dikkatle okudum. Ne yazık ki yeni bir şey yok. Erdoğan’ın dili, söylemi özünde yine aynı.

Topçu Kışlası’nı yapacağız!” zihniyetinden herhangi bir sapma yok. ‘Dış mihraklar’ ya da ‘dış parmak’lar teması devam ediyor.  ‘Vatandaş’la protestocuları karşı karşıya getirmek isteyen o malum, muhafazakâr iktidarların hiç değişmeyen söylemi de yerli yerinde.

Kısacası, gene fazla bir anlayış gözükmüyor Erdoğan’ın tutumunda...

On gündür yaşanmakta olan ve tamamen kendi tavrından kaynaklanan büyük protesto dalgası karşısında, biraz olsun nedenlere ineceğine, eğileceğine, biraz olsun anlayış göstereceğine, inadım inat tavrından sapmıyor.

Erdoğan, anlaşılan o ki, ‘Gezi Parkı direnişi’nin sadece Gezi Parkı direnişi olmadığını, sadece çevre duyarlığı ve ‘ağaç’la ilgili olmadığını göremiyor ya da görmek istemiyor. Direnişin bunu fazlasıyla aşan demokrasi ve özgürlüklerle ilgili boyutları olduğunu gözden kaçırmaya devam ediyor.

Tehlike de burada düğümleniyor.

Bu gibi direniş ve protesto gösterilerinin olduğu her yerde provokatörler de devrede olur, etrafı yakıp yıkmak isteyenler de... Bu sefer de olmuştur. Onları yakalayıp yargı önüne koymak güvenlik güçlerinin görevidir.

Ama bunlar var diye, on gündür kabarmış direniş dalgasının - ki bu dalga sizin eserinizdir Sayın Başbakan - özünde yatan demokrasi ve özgürlük taleplerini gözden kaçırırsanız, işte o zaman büyük yanlışa düşersiniz. İşte asıl o zaman, Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak isteyen o ‘dış mihraklar’ın tuzağına çekilmiş olursunuz.

Çünkü demokrasi, hukuk ve özgürlük sularından kaçan bir Türkiye çok daha kolay istikrarsızlaştırılır.

Türkiye bu acıyı geçmişte çok yaşadı. Bu kez neden ders çıkaramayalım ki?..

 

‘Yeni bir vatandaşlığın provası’ 

90’lar kuşağına anlayışla yaklaşmak, bu topraklarda birinci sınıf demokrasi ve hukuk devletine açılan yollarda bir önkoşuldur.

Nilüfer Göle’nin T24’teki yazısında dediği gibi, “Yeni bir vatandaşlığın provası yapılıyor.

Nilüfer Göle’nin şu satırlarını düşünmekte yarar var: 

“Gezi hareketi iktidarın kutuplaştıran siyasetine ve söylemine karşı insanları meydanda, bir ağaç etrafında birleştirdi. Genç yaşlı, öğrenci bürokrat, feminist ev kadını, Müslüman solcu, Kürt Alevi, Kemalist komünist, Fenerli Beşiktaşlı, bir araya gelmesi düşünülemeyecek kişileri, fikirleri, yaşam biçimlerini, kulüpleri bir araya getirdi.

Demokrasi mücadeleleri farklı zaman dilimleri içinde yer alabiliyor. Ordunun siyasi alandan çekilmesi, Kürt hareketi ile barış sürecine girilmesi, Ermeni soykırımı tabusunun tartışılması, her biri kendi başına Türkiye’nin demokratikleşmesine işaret ediyor.

Sivil direniş hareketi demokrasinin sınırlarını daraltan değil, genişleten bir hareket oldu. Gezi meydan hareketi demokraside yeni bir eşiğe geldiğimizi gösteriyor.

Kemalist İslamcı, ulusalcı bölücü, reformcu darbeci, yenilikçi muhafazakâr gibi siyasal ve düşünsel hayatımıza damgasını vurmuş karşıt ikiliklerin artık sandığımız kadar işlevsel olmadığını bize bir kere daha ispatladı.”

Evet, demokraside yeni bir eşik!

Gezi Parkı direnişçileri ya da çapulcu kardeşlerimiz bize bu yolu, ‘demokrasinin yeni eşiği’ni gösteriyorlar ama…

‘Ama’sı var.

Erdoğan’ın bu yola girmeye niyeti yok galiba…

Yazık!

 

Sezen Aksu'nun çağrısı

 

Yazımı Sezen Aksu'nun dün yaptığı güzel açıklamayla noktalamak istiyorum:

"Muazzam bir olay yapıldı. Adına da 'özgürlükçü' dediler. ‘Biz hiçbir gruba, partiye yakın değiliz. Demokrasi istiyoruz, baskı istemiyoruz, özgürlük istiyoruz, darbe istemiyoruz’ dediler. Dünyanın da en güzel adını koydular.

Sen o taraftansın, sen bu taraftansın gibi keskin fikirlerimizi hepimiz gözden geçirmeliyiz diye düşünüyorum. Dolayısıyla burada bir onur kırıklığı, gönül kırıklığı nedeniyle incinmiş insanlar var. Özür dilemek gerçekten erdemdir. Sayın Başbakan’ın sinirlerinin bozuk olduğu, yorgun olduğu ya da kendi inançları doğrultusunda tavırları olabilir elbet. Ama burada şahsi tavırlar önemli değil.

Zıtlaşarak olmaz. Dilerim ki çok yumuşak bir üslupla karşı karşıya kalırız. Bütün kalbimle dua ediyorum."

Keşke sevgili Sezen Aksu'nun duaları kabul olsa...

 

Twitter: @HSNCML