Hasan Cemal

13 Temmuz 2013

Erdoğan'ın yerinde Özal olsaydı ya da Erdoğan Demirel'leşirken...

Gökova Körfezi'nde seyrediyoruz. Mavi yeşil cennette sabah vakti yol alırken upuzun bir kulenin puslu silueti uzaktan şekilleniyor: Gökova Termik Santralı...

Gökova Körfezi'nde seyrediyoruz. Mavi yeşil cennette sabah vakti yol alırken upuzun bir kulenin puslu silueti uzaktan şekilleniyor: Gökova Termik Santralı... Ve bir anda dipsiz kuyunun kapağı açılıyor, içinden Özal’lı hatıralar çıkıyor.

 

Santrala karşı 1985'te tartışma patlayınca, Başbakan Özal bir uçak dolusu gazeteciyi toplayıp Gökova’da santralın yapılacağı yere götürdü. Gazetecilerle kafa buluyor, santrala direnen köylülerin arasına girip, en güleryüzlü haliyle sohbet ediyordu.

 

Devasa bacayı görünce, Özal’ın bu görüntüsü geldi gözümün önüne, şu soruyla birlikte: Erdoğan’ın yerinde Özal olsaydı, Gezi Parkı’na gider, 90 Kuşağı’nın arasına karışır genç insanlarla tartışır mıydı; en anlaşamadığı gazetecilerin bile sorularını cevaplar mıydı?

 

Denizdeyiz sabah vakti erken.

Gökova Körfezi’nde seyrediyoruz.

 

Tanrı dünyayı yaratmış

Gökova’yı nakşetmiş

Cenneti tasvir için

Kullarına bahşetmiş.

 

Sadun Boro’nun Vira Demir isimli kitabının Gökova bölümü bu dörtlükle başlar, “Eveet efendim, hoşgeldiniz Gökova denen cennete!” diye devam eder.

Mavi yeşil cennette sabah vakti yol alırken upuzun bir kulenin puslu silueti uzaktan şekilleniyor:

Gökova Termik Santralı...

Ve bir anda dipsiz kuyunun kapağı açılıyor, içinden Özal’lı hatıralar çıkıyor.

1985 yılı Ocak ayı.

Kamuoyunda Gökova’da termik santral tartışması patlıyor. İktidarla muhalefet birbirine giriyor.

Böylesine bir cennet parçasında, masmavi denizin kıyısında termik santral yapmanın tam bir doğa katliamı olacağı belirtiyor.

Ben de Cumhuriyet’te Genel Yayın Yönetmeni’yim ve santrala karşı çıkıyorum.

Başbakanlık koltuğunda ANAP lideri Turgut Özal var. Basında hava her geçen gün fena halde aleyhine dönüyor.

Bu arada kızı Zeynep Özal da santrala karşı:

“Ben Gökova’yı çok seviyorum. Santralın oraya kurulması fikrine çok şaşırdım. Bu güzel yeri santralın kirletmesine karşıyım.”

Başbakan’ın kızı da böyle konuşuyor.

Ocak ortasında bir gün Özal, aralarında benim de bulunduğum bir uçak dolusu gazeteciyi toplayıp Gökova’da santralın yapılacağı yere götürüyor.

Başbakan Özal’ı Marmaris’te karşılayanlar arasında Doğru Yol'lu (DYP) bir belediye başkanı da var.

Özal takılıyor ona:

“Doğru yol, Anavatan’a gider!”

Nazlı Ilıcak şakayla karışık araya giriyor:

“Sayın Başbakan’ım, Anavatan’ın doğru yolu bulması daha doğru olmaz mı?”

Necati Zincirkıran’ı, Mehmet Barlas’ı, Güngör Mengi’yi, İlnur Çevik’i, Yalçın Pekşen’i, rahmetli Teoman Erel’i, Özal’ın danışmanları Can Pulak’la, bu yakınlarda yitirdiğimiz sevgili Selim Egeli’yi ve rahmetli Adnan Kahveci’yi anımsıyorum.

Şenlikli bir seyahatti. Son derece neşeliydi Özal. Eleştirilere fazla aldırdığı yoktu, gazeteci milletiyle sürekli kafa buluyordu.

Santralın yapıldığı yere geldik otobüsle.   

Ortalık ana baba günü.

Gösterinin yapıldığı meydanın orasında bir kürsü hazırlanmış Başbakan Özal için. Rengarenk kilimler serilmiş üstüne. Yörede yetişen ne kadar meyve varsa hepsi kürsüde. Kırmızı portakallar, yeşil yapraklarıyla sapsarı bergamutlar... Zeytin dalları... Petek petek ballar...

Bir köylü de bağırıyor:

“Bütün bu güzellikler yok olup gidecek termik santralla...”

Meydanda, Doğru Yol’la SHP’nin örgütlediği köylüler gösteri halinde. Pankartlar açılmış, termik santrala karşı protesto sloganları atılıyor. En çok da köylü kadınların sesi çıkıyor. Son derece renkli, gürültülü bir kalabalık.

Başbakan Özal otobüsten iniyor. Gösteri yapan köylülere doğru yürüyor, aralarına giriyor. Onlarla sohbete başlıyor, onları dinliyor, en güleryüzlü haliyle.

Arada bir, “Durun bakalım, elimizdeki donelere bir daha bakarak bir daha inceleyelim” diyerek gaz alıyor.

Ve Özal’ın tipik hareketlerinden biri: Her birinin kollarını dirseklerinden tutup tartışıyor, kendisini protesto eden köylülerle...

 

Özal'dan Demirel'e...

Sabah vakti erken Gökova Körfezi’nde seyir halindeyken, uzaktan, resmi adı Kemerköy olan termik santralın bacasını (yapıldığı dönemde 300 metrelik boyuyla Türkiye'nin en uzunuydu)  görünce, Özal’ın 1985’deki bu fotoğraf karesi gözümün önüne geldi, şu soruyla birlikte:

Erdoğan’ın yerinde Özal olsaydı, Gezi Parkı’na gider, 90 kuşağının arasına karışır, kollarını dirseklerinden tutup genç insanlarla tartışır mıydı?

Evet, gider ve tartışırdı.,

Tayyip Erdoğan’ın yapamadığını yapardı.

Çünkü, Turgut Özal kendine güvenen bir siyasetçiydi.

Örneğin en anlaşamadığı gazetecileri de karşısına alıp konuşur, tartışırdı. Hem gazete, hem televizyon mülakatlarında bunu yapardı.

Kısacası:

Özgüven sahibi bir siyasetçiydi Özal.

Biliyorum, Tayyip Erdoğan da Özal’ı çok beğenir, kendine örnek alırdı.

Erdoğan bir dönem Özal’laşır gibi de oldu. Ama sonra anlaşılan Demirel’leşti, çünkü ‘Ankaralılaşma’ yolunu tuttu.

 

Twitter: @HSNCML