Yıl 1992. Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan’a değil, Milli Savunma Bakanı’na bağlanması konusunun üzerine gidiyordum. Kapısını çaldığım Başbakan Demirel, TBMM Başkanı Cindoruk, Başbakan Yardımcısı İnönü ve ana muhalefet lideri Yılmaz değişime olumlu bakıyordu. Artık engel kalmadı diye düşünüyordum. Yanılmışım. Kapısını çalmayı ihmal ettiğim bir makam daha vardı: Genelkurmay Başkanlığı, yani asker…
Yıl 2013. Aynı konu sorulduğunda Başbakan Erdoğan, “Şu anda gündemimizde böyle bir durum söz konusu değil. Zaten Genelkurmay Başkanlığı bana bağlı olarak çalışıyor. Halimizden memnunuz” diyor. Daha bir yıl önce Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ'ın da “tarihi bir adım” olarak nitelendirdiği bu konu neden unutuluyor? Erdoğan da devletleştiği veya Ankaralılaştığı için mi yoksa?
Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve demokrasi...
Bu konu dediğim, demokrasilerde Genelkurmay'ın Başbakanlık'a değil, Savunma Bakanlığı'na bağlı olması keyfiyetidir eski deyişle...
Askerin seçilmiş ‘sivil otorite’ye tabi olmasıyla ilgili olarak yakın geçmişte birçok olumlu adımın sahibi olan AK Parti iktidarı bu konuda, öyle anlaşılıyor ki, tavır değiştirmiş durumda.
Anlaşılan diyorum, çünkü Başbakan Erdoğan geçen perşembe günü ATV - A Haber ortak televizyon programında, Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmasına ilişkin bir soruyu kısaca şöyle yanıtlamış:
“Şu anda gündemimizde böyle bir durum söz konusu değil. Zaten Genelkurmay Başkanlığı bana bağlı olarak çalışıyor. Halimizden memnunuz. Gayet iyi yürüyor.”
Değişen nedir, bilmiyorum.
Demek ki, Başbakan Erdoğan bir yıl öncesine kadar halinden memnun değildi. Çünkü, partisinin resmi gündeminde Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı'na bağlanması yer alıyordu.
İHA’nın 26 Kasım 2012 tarihli haberinde Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ böyle bir değişikliği, “Demokrasimiz adına önemli ve tarihi bir adım” olarak niteliyordu.
Aynı haberde şu satırlar yer alıyordu:
“Meclis’te kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun raporunda da, ‘Genelkurmay Başkanlığı, demokratik bir rejimde bulunması gereken konum itibariyle Milli Savunma Bakanlığı'na bağlanmalı’ önerisine yer verildi.”
Daha bir yıl önce durum böyleydi.
Bir yıl sonra da tam tersi.
Erdoğan “Halimizden memnunuz” diyor.
1992 yılında manşetlerde aynı tartışma…
Kısaca anlatayım.
Sabah gazetesinde köşe yazarı olarak yeni çalışmaya başlamıştım.
1992 yılı baharı.
Özal Cumhurbaşkanı, Cindoruk TBMM Başkanı. Demirel Başbakan, Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı’ydı. DYP-SHP koalisyonu vardı iktidarda. Ana muhalefet koltuğunda ise ANAP lideri Mesut Yılmaz oturuyordu.
Bir konunun üzerine gitmiştim:
Genelkurmay Başkanı’nın bizde de Avrupa demokrasilerinde olduğu gibi Başbakan’a değil, Milli Savunma Bakanı’na bağlanması...
Bir gün sonra Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü de olumlu tepki vermiş, bu haber de manşete çıkmıştı.
ANAP lideri Yılmaz’ın muhalefet olarak böyle bir değişikliğe hazır olduklarına dair yaptığı açıklama da Sabah’ın birinci sayfasında büyük yer bulmuştu.
Son olarak Cindoruk’un kapısını çalmıştım. TBMM Başkanı olarak böyle bir değişikliğin yapılabilmesi için kolaylaştırıcı rol oynayacağını söylemiş, bu da Sabah’ın manşetine çıkmıştı ertesi günü.
Memnundum halimden.
Çünkü, bir hafta boyunca yeni girdiğim gazetenin manşetlerinde dolaşırken, demokrasi açısından da iyi bir iş yaptığımı düşünüyordum.
İktidarı oluşturan iki partiyle ana muhalefet partisinin evet dedikleri, Meclis Başkanı’nın olumlu baktığı bir değişikliğin gerçekleşmesine, yani Genelkurmay’ın Milli Savunma’ya bağlanmasına herhangi bir engel artık herhalde kalmamıştı.
Yanıldım tabii.
Çalmadığım tek kapı, Aslanlı Kapı…
Burası Türkiye’ydi!
Başbakan’ın, Başbakan Yardımcısı’nın, ana muhalefet liderinin, Meclis Başkanı’nın kapısını çalmış ve bunların yeterli olacağını sanmıştım.
Yanıldığım nokta buydu.
Oysa, kapısını çalmam gereken bir makam daha vardı:
Genelkurmay Başkanlığı, yani asker…
Bu kapıyı, Aslanlı Kapı’yı ihmal etmiştim.
Nitekim, bir süre sonra bu kapının müdavimleri seslerini yükseltmeye başladılar. Burasının Türkiye olduğunu, bu ülkenin özel koşullarının bulunduğunu, böyle bir değişikliğe askerin kesin karşı olduğunu yazıp çizmeye, beni de eleştirmeye koyuldular.
Konu böylece ufak ufak buharlaşmıştı.
TBMM Başkanı Cindoruk’un kapısını bir kez daha çalmıştım, merakımı yenmek için.
İktidarla ana muhalefetin olumlu tutumlarını kamuoyu önünde açıkladıkları, angaje oldukları bir konunun neden buharlaşıp kaybolduğunu sorunca, TBMM Başkanı Cindoruk ‘asker’i işaret etmekle yetinmişti.
Bu tarihi adım neden unutuluyor?
Türkiye buralardan geliyor.
Daha düne kadar, demokrasi açısından tarihi bir adım olarak gündemde tutulan bir konu unutuluyor.
Neden?..
Erdoğan da Demirelleştiği ya da devletleştiği veya Ankaralılaştığı için mi yoksa?..
Twitter: @HSNCML