Bu satırları öğle üzeri yazmaya başlarken iç dünyamda büyük bir hüzün dalgası yükseliyordu.
İçim acıyordu.
Ölü sayısı 30’a çıkmıştı.
Haberler geliyordu daha da çoğalabilir diye….
Nitekim öyle de oldu, ölenlerin sayısı 95'e çıktı.
Yüreğim kanıyordu.
Bir yandan da, savaşa inat barış, hemen şimdi, barış emek demokrasi mitingini Ankara’da kana bulayanlara lanet okuyordum.
Ne yapabilirdim?
Tweet atmak…
Ve oturup iki satır yazmak…
Erken seçime tam da bu nedenle karşı çıkmıştım.
Erken seçimin çılgınlık olacağını, Türkiye’yi bir cehennem çukuruna çekebileceğini belirtmiştim.
Hem de kaç kez.
Tarih, 22 Temmuz 2015.
Suruç katliamı yeni olmuştu.
Yazımın başlığı şöyleydi:
Suruç Katliamı...
Bu büyük acıyı daha uzun süre yüreğimizde hissetmeye devam edeceğiz.
Kobanê’yle dayanışma için yola çıkan gençleri ölüme gönderenleri lanetlemeyi sürdüreceğiz.
Kafamı burgaç gibi oymakta olan sorular azalmıyor, gitgide çoğalıyor.
Soruyorum:
Yoksa bu ülke ‘kan gölü’ne mi dönecek?..
Yoksa bu ülke ‘cehennem çukuru’na mı yuvarlanacak?..
Yoksa bu ülkenin çapsız siyasetçileri daha hâlâ kan üzerinden iktidar hayalleri görmeye devam mı edecekler?..
Yoksa bu ülkenin çapsız, kafasız siyasetçileri daha hâlâ kanlı kaos ortamlarında seçim zaferi düşleri görmeyi sürdürecekler mi?..
Belki lafı dolandırmadan söylemekte yarar var:
Erken seçim, kan gölü demektir!
Evet öyle.
Böylesine korkunç bir tuzaktan sakınmak istiyorsak, bunun mevcut siyasal koşullarda bin değil bir yolu vardır:
Büyük koalisyon.
Evet öyle.
Ancak AKP ile CHP arasındaki bir koalisyon hükümetiyle Türkiye’nin önünde normalleşme kapısı aralanabilir.
Ancak böyle bir koalisyonla Türkiye yeniden istikrar yoluna girebilir.
Ancak böyle bir koalisyon, Türkiye’yi barış rayına oturtabilir.
HDP’nin de dışarıdan köstek olmayacağı böyle bir koalisyonla, Türkiye’de savaş değil barış hükümeti siyaset sahnesine çıkabilir.
Ben böyle düşünüyorum.
Bardağın dolu tarafını görmek istiyorum.
Ekonomide reformcu adımlardan ‘çözüm süreci’ne, yeni bir dış politikadan demokrasi ve hukuk devletine kadar AKP-CHP koalisyonunun yapabileceği olumlu işler vardır.
Türkiye’nin bugün artık siyasette ‘yumuşama’ya, ‘uzlaşma’ya, ‘normalleşme’ye olan ihtiyacı her zamankinden çok daha fazladır.
Bugün Türkiye son derece kritik bir kavşakta:
Ya ‘cehennem çukuru’na yuvarlanacak.
Ya da ‘aklın yolu’nu bulacak ve ‘istikrar’ı bir ucundan yakalamaya başlayacak.
Aklın yolu, AKP-CHP koalisyonudur.
Erken seçim ise Türkiye’yi kan gölüne çevirecek bir çılgınlık...
Böyle yazmıştım, geçen 22 Temmuz’da.
Saray’daki Sultan erken seçim dedi.
Büyük koalisyonu engelledi.
Kan gölünde 400’ü bulacağını sandı.
Kan gölünde HDP'yi boğacağını sandı.
Barış değil savaş düğmesine bastı.
Türkiye buna layık değil.
Yüreğim kan ağlıyor.
Türkiye, barış ve demokrasi mitinglerinin kana bulandığı, her gün insanlarımızın hayatını kaybettiği bir ülke olamaz, olmamalı.
Siyasal normalleşme, istikrar ve barışın yolu, 1 Kasım’da Erdoğan’a dur demekten geçiyor.
Son söz:
1 Kasım’a kadar Allah Türkiye’yi kanlı tuzak ve ‘provokasyon’lardan korusun!
Ve akşam vakti Başbakan Davutoğlu'nun açıklamalarını dikkatle dinledikten sonra aşağıdaki tweeti attım:
Özgürlük ve demokrasiye karşı kabaracak çok daha büyük bir dalgaya hazır olun!