Yıllardan beri en Erdoğancı olan gazetelerden birinin köşesinde geçen gün şu satırları okudum:
Sanırım sadece İstanbul seçim sonuçlarına değil, parti içinde uzun zamandır süren yaprak dökümünün son halkası olarak eski Bakan Ali Babacan’ın da ayrılarak Abdullah Gül’le birlikte bir parti kurma çalışmalarına başlamasına da bakarsak, diyebiliriz ki, 'büyü bozuldu.'
Evet büyü bozuldu.
Bozulan, hiç kuşkunuz olmasın, 'Erdoğan büyüsü'dür.
İktidar zemini artık Erdoğan'ın ayaklarının altından altından kayıyor.
Hem partisinde, hem seçmen tabanında taşlar çoktan beri yerinden oynadı.
Ve 23 Haziran, Erdoğan için sonun başlangıcı olabilecek bir süreci hızlandırdı.
Bunun bütün işaretleri neredeyse her gün hem Saray medyasında hem AKP kulisinde suyun yüzüne vuruyor.
Gören gözler bu gerçeği çok net görüyor.
Not edin bir kenara:
Hayra alamettir bu işaretler.
Çünkü 'Erdoğan büyüsü'nün bozulmaya yüz tutması, bu çözülüş, Türkiye'yi demokrasi sularına çekmek için eşsiz bir fırsattır.
Soru şöyle sorulabilir:
Türkiye kendini darbelerden kurtarıp demokrasi, hukuk ve özgürlük sularına demir atıp, kalıcı istikrar ve barışı yakalamak için 23 Haziran'ı kullanabilecek mi?
Çok darbe yaşadık bu memlekette.
Özellikle askeri darbeler...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin önde gelen komutanlarından, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bu yakınlardaki bir konuşmasında şunları söyledi:
Askeri müdahaleler Türkiye'de demokrasiyi zayıflatmıştır. Bugün yaşadığımız sorunlara ana neden oluşturmuştur. TSK'nın sicili bu bakımdan zayıf, vukuatlı..."
Başbuğ Paşa haklı.
Askeri darbeler bu ülkede demokrasiyi geciktirmiştir.
Askeri darbeler Türkiye'nin bugün de yaşamaya devam ettiği bazı temel sorunlarının çözüm rayına oturmasını engellemiştir.
Ve Türkiye bu askeri darbelerle bir uçtan öbür uca savrulmuştur.
Evet öyle.
Bugün bu memlekette bir sivil darbe yaşanıyorsa...
Bugün bu memlekette kökleri Osmanlı dönemine uzanan modernleşme-batılılaşma süreci tersine çevrilmek isteniyorsa...
Bugün bu memlekette Atatürk Cumhuriyeti'nden rövanş sesleri kulaklara çalınıyorsa...
Bütün bunlarda askeri darbelerin payı büyüktür.
Askeri darbeler, Türkiye'yi birinci sınıf demokrasiden uzak tuttu.
Birinci sınıf demokrasi Türkiye'yi böler dedi.
Birinci sınıf demokrasi 'irtica'yı güçlendirir dedi.
Askeri darbeler, sivil işbirlikçileri ile Türkiye'yi birinci sınıf demokrasi sularından uzak tutmaya çalışırken, ülkeyi en istemedikleri ortama sürüklediler.
İrtica da böyle güçlendi, bölücülük de...
Askeri darbelerle bir uçtan öbür uca savruldu Türkiye...
Hiç aklınızdan çıkarmayın.
Bugün yaşamakta olduğumuz sivil darbe sürecinden, en başta, geçmişteki askeri darbeler ve onların sivil işbirlikçileri sorumludur.
Bu ülkede eğer askeri darbeler yerine, cumhuriyeti, cumhuriyet devletini daha çok demokrasiyle, daha çok hukukla, daha çok özgürlük ve insan haklarıyla tanıştırabilseydik, bugünkü karanlık dönem yaşanmazdı Türkiye'de.
Hangi görüş ve inançtan olursa olsun, herkesin birbirine saygılı, hoşgörülü, tahammüllü olduğu ortak bir demokrasi çatısı altında yaşıyor olurduk.
Şimdi bu bakımdan 23 Haziran büyük bir fırsat.
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun (Geçen ay 5 Haziran'da partisinin İstanbul İl Başkanlığı'nda yaptığı konuşmasındaki) şu sözlerinin altını bir kez daha kalın olarak çiziyorum:
Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak zorundayız.
Biz, gelişmiş ülkelerin standartlarını taşıyan bir demokrasiyi ve demokrasi kültürünü bu ülkeye getirmek zorundayız.
Son söz:
Cumhuriyet'i demokrasiyle taçlandırdığımız zaman darbelerin askerisinden de, sivilinde de kurtulup demokrasi sularına demir atacağız.