Hakan Aksay

22 Mayıs 2011

Yaşanmamış aşkların hüzünlü keyfi

Dokunmadan sevenlerin sayısı iyice azaldı artık. Yüce duygular, büyük aşklar epeyce seyrekleşti günümüzde.

Dokunmadan sevenlerin sayısı iyice azaldı artık. Yüce duygular, büyük aşklar epeyce seyrekleşti günümüzde.
Moskova yakınlarındaki bir otelde gördüm o adamı. Barda oturduğu ince tabureyle adeta bütünleşmiş, bir elini kadehe öteki elini ise şakağına dayamıştı. Bu pozunu saatlerce değiştirmedi.
Barmen kadın kırk yaşlarında. Ama oldukça alımlı. Mini eteği, uzun sarı saçları ve şen kahkahalarıyla dikkat çekmekten hoşlanıyor.

 * * *

Tanıdık tanımadık hepimiz votka kokulu koca bir masanın çevresindeyiz. Masamız gürültülü, barmen kadın hareketli, bardaki adam put gibi...
Adamın yüzünü göremiyorum. Ama aynadan izlemeye çalıştığım kadarıyla barmen kadının oturup kalktığı anlarda pür dikkat kesiliyor. 

Kadın içkileri tazeledikten sonra masamıza yerleşiyor. Ve bir anda ilgi odağı oluyor. Herkesle ortak dil bulabilen birisi gerçekten.
Ben daha çok bardaki adamın hüznünü yakalamaya çalışıyorum. Kadının saldırgan kahkahaları buna izin vermiyor. Dahası, adamı izlediğimi gören kadın bana sesleniyor:
- Ne o, sence o guguk kuşu benim söyleşimden daha mı neşeli?
Hemen senli-benli olduğuna bakılırsa kestirmeden gitmeyi seviyor. Pekâlâ! Ben adamı ilginç bulduğumu itiraf ettiğimde alaycı bir bakışla konuya giriyor:
- O benim kara sevdalım, diyor ve bir kahkaha daha atıyor.

* * *

Adam Finlandiya’dan gelen ve bir yıldır inşaatta çalışan bir işçiymiş. Tek kelime Rusça bilmezmiş. Ve ilk günden beri barda böyle oturup utana sıkıla kadını izlermiş.
Kadın inandırıcı olmak için kalkıp adama yaklaşıyor, kolunu adamın boynuna doluyor. Adam belli belirsiz ürperiyor, kızarıyor. Kadın ise bir çocuk gibi onun başını okşayarak bana sesleniyor:
- Bak, bizim aşkımız böyle sessizdir hep! Ne büyük sevgi, Tanrım!
Ve tabii, bir kahkaha daha. Bu kahkahalar iyice sinirimi bozuyor.
Kadın muzaffer bir edayla karşıma oturuyor. Gözlerinde, durmadan hâlâ çekici olduğunu kanıtlamaya çalışan kadınlara özgü, uçurum kıyısındaki abartılı özgüven ifadesi...
Kadehler kalkıyor. Ben de ona sen diyorum artık. Bardaki adamla neden alay ettiğini soruyorum. Sesimdeki eleştiriyi hisseden kadın şaşıyor:
- Yaşım 42. Evim, arabam yok. Böyle platonik aşk oyunları bana göre değil. Eğer erkek olsaydı durumumu anlar, bana maddi destek olurdu. Erkek olduğu bile kuşkulu. Aylardır öyle oturuyor. Çağırsaydı belki evine gidip onunla yatabilirdim. Ama onun derdi oturup aptalca hayal kurmaktan ibaret... 
 * * *
Adama acıyor muyum, yoksa saygı mı duyuyorum?
İçinde yaşadıkları, bu kadınla ilişki kurması durumunda yaşayabileceklerinden daha ilginç görünüyor.
Demek böyle aşklar da var hâlâ!.. Dokunmadan sevenler daha tükenmedi demek!..
Kadın, “guguk kuşu”na ısrarlı ilgimi aptalca bularak beni kendinden mahrum etme kararı alıyor. Tek kelime etmeden aniden sırtını dönerek masanın öteki yanında çoktan beri onu süzen delikanlıya yöneliyor. Çapkın delikanlı ucuz tarafından bir votka ısmarlıyor kadına. Ben oradan uzaklaşırken aynı şuh kahkahalar patlıyor.
Son anda aynadan bardaki adamla göz göze geliyoruz. Ben bu adamı bir yerlerden tanıyorum.
Evet, hatırladım: Anton Çehov’un dilimize nedense “Serçe kuşu” diye çevrilen “Hoppa” adlı öyküsündeki zavallı Dimov bu!
Dünyada ne kadar azaldı Dimovlar! Ve Dimov’ların değerini bilmeyen hoppa Olga İvanovnalar ne kadar çoğaldı!