Hakan Aksay

04 Mayıs 2011

Yabancı (kadın) düşmanlığı

Geçen hafta birçok gazete ve internet sitesinde küçük bir haber vardı. Ankara’da bir...


Geçen hafta birçok gazete ve internet sitesinde küçük bir haber vardı. Ankara’da bir restoranın yöneticisi, yabancı bir kadını durup dururken kovmuş ve gerekçe olarak da “prensip olarak yabancılara hizmet etmediklerini” söylemiş.
Kovulan, Türkiye’ye Antalya’da bir ev almak için gelen Gürcistan vatandaşı Viktoria Nazarova adında bir kadınmış. Yanında da bir Türk arkadaşı, üstelik avukat olan Gökhan Gedik varmış. 


Habere göre, sadece kadının yabancı olduğu gerekçesiyle servis yapılmamış. Kendisini “müdür” diye tanıtan kişi “Buraya o...lar giremez” diye bir de demeç patlatmış.
Haberde, gazetecinin “Uygunsuz bir davranış mı sergilediler, neden çıkardınız?” sorusuna müdürün, “Öyle bir şey olsa kafalarını kırar atarım” dediği, restoranı arayan Gedik’i de “Neden buraya gazeteci gönderiyorsun, kendin gelsene!” diye tehdit ettiği yazıyor.
Haberi yazan gazeteci, ne dayılık yapma meraklısı bu “müdür”ün, ne de Ankara Bahçelievler’deki restoranın adını veriyor. Keşke konuyu daha ayrıntılı yansıtabilseydi. Avukat Gedik’in niyetinin dava açmak mı, yoksa olayı yutup geçiştirmek mi olduğu da haberde yok.
Bu arada şaşkın ve mağdur durumdaki kadın ise, Türkiye’de ev almaktan vazgeçerek ülkesine dönmüş.

*      *      *

Haberi, “Ne olmuş canım, münferit bir olay, adam sende” gibi bir tepkiyle geçiştirebilirsiniz tabii.
Ama bu sözde müdürü “antika” veya “Türkiye’de ender rastlanan bir tip” olarak niteleyemezsiniz. 
Bizde bunlardan çokça var. Yabancılara düşman olanlar, yabancı kadınlarda - özellikle de onlar eski sosyalist ülkelerden iseler - mutlaka fuhuş izi arayanlar haddinden fazla. 
Ama bunların önemli bölümü artık “adam olmuş gibi davranıp ses çıkarmamasını” öğrendiler. Kimisi tepki görmekten çekindiği için, kimisi turizm veya benzeri bir maddi getiri hatırına, kimisi çevresinde artık birçok yabancı kadın ve bu arada gelin gördüğünden dolayı… 
Ama bu adam, restoran gibi herkese açık bir işletmenin yöneticisi, üstelik de dağ başında falan değil, başkentte böyle bir şey yapıyor. Hem medyanın, hem kamuoyunun, hem de ilgili devlet kurumlarının şimdi onun “halini hatırını sorması” gerekmez mi? Bu rezil ayrımcılık (“yabancıya prensip olarak hizmet etmemek”), başörtüsü ayrımcılığından çok mu farklı?
*      *      *
Geçen ay ilginç bir dava, zamanaşımı nedeniyle sonuçlandı. 
Olayı başlangıcı oldukça banal. Uzun yıllardır Türkiye'de yaşayan yatırım uzmanı Ekaterina Klopiçeva ile Çevre Hastanesi'nin sahibi Dilek Aşıcıoğlu, 5 Kasım 2003 günü araba park etme, yol vermeme gibi bir nedenle tartışmışlar. Bu sık rastlanan bir durum. Ama Aşıcıoğlu, Rus asıllı Klopiçeva'ya, hem de 7 yaşındaki oğlunun önünde, Nataşa” ve “Rus o...u” diye hakaret edince işin rengi değişmiş. 

“Her Rus fahişe değildir. Ben Rusya'da heykeli dikilen bir kozmonotun kızıyım, saygın bir işkadınıyım”
 diyerek 50 milyar liralık tazminat davası açan Klopiçeva, çıkan kararı yeterli görmemiş. Yargıtay’dan defalarca dönen davada mahkeme, Dilek Aşıcıoğlu’na 2 bin TL tazminat ve (ertelenmeye tabi olan) bir ay hapis cezası vermiş. Klopiçeva, “Bu ceza, sanık için caydırıcı değil, hatta kendisinde ’2000 TL veririm, herkese o...u derim’ izlenimi uyandırabilir” diye tepki göstermiş. Dava, 5 Nisan 2011’de zamanaşımı nedeniyle düşmüş.
*      *      *
Arşivlerime bakıyorum. 2008 Şubatı’nda Sabah gazetesinden bir haber: Mimar Rus kız arkadaşı ile Taksim'de bir otelde yer ayırtan finans uzmanı Mehmet Alan'ın rezervasyonu “Davetliniz Rus” denilerek iptal edilmiş. O da, “Evleneceğim kişiye nasıl Nataşa muamelesi yaparsınız?” diye şikayetçi olmuş. 
Gazetede, son 5 yılda en az 60 bin, belki de 200 bin Rus kadının Türk erkeklerle evlendiği yazıyor. “Nataşa denmesi kişilik haklarına aykırılık sebebiyle manevi tazminat nedenidir” deniyor. 
*      *      *
Arşivlerimde daha ilginç bir örnek var. 2007 sonunda Hürriyet gazetesinde içimi burkan bir haber:

“Fuhuş Baron’u Ejder Toprak ile Murat Doğan İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ...
28 mağdura fuhuş yaptırmak, yağma ve hürriyetten yoksun kılmak suçlarından toplam 24 yıl ve 18 yıl 7 ay hapis cezalarına mahkûm edildi. Mahkeme, Toprak ve Doğan’ın Rusya uyruklu İrina Ryabchenko’ya tecavüz suçlamalarından ise beraatlerine karar verdi. Kararda şöyle denildi: ... yabancı uyruklu kadınların Türkiye’ye ne amaçla geldikleri bilinen bir gerçek olduğu, ... mahkemenin vicdani kanaati oluşmadığından sanığın beraatine karar verildi.” 

Haber burada bitiyor. “Özkökvari demokratik gazetecilik” örneği sergilenerek haberin altına şu not düşülmüş: 

"Yabancı uyruklu kadınların..." diye süren cümle yazı işlerinde dün çok tartışıldı. Mahkemenin “yabancı kadınlar” sözcükleriyle bir genelleme yapıp yapmadığı konusunda net bir kanaat oluşmadı.”

Yani bu gazeteci arkadaşlar, hakimlerin karara yazdığı ve rahatlıkla “Türkiye’ye gelen yabancı kadınlar fahişedir” olarak algılanabilecek cümleyi beraat ettirmişlerdi.
*      *      *
Zaten yabancı düşmanlığında ve özellikle de yabancı kadınları aşağılama eğiliminde, başı çekenlerden biri de Türk medyası değil midir? 
Yıllarca “Nataşa edebiyatı”nın yaygınlaşmasının baş sorumlularından birinin gazeteciler olduğu görmezden gelinebilir mi? 
Onca evlilik ve Türk-Rus çocuk varken bile birçok üst düzey medya yöneticisi utanmadan bu konuyu tepe tepe kullanmıştır. 
Köprülerin altından çok su aktıktan sonra, çoğu bu hatadan sessizce vazgeçmiş görünüyor. 
Ama elbette hiçbiri geçmişte kullandığı “Nataşa edebiyatı”ndan dolayı kamuya açık özür dilemeyi aklından bile geçirmiyor.