Hakan Aksay

13 Eylül 2015

Kürt nefreti... Veya Cizre’de olanlar Beşiktaş’ta yaşansaydı...

9 günlük sokağa çıkma yasağı uygulasanız Beşiktaş’ta... Yasağa uymayanları kurşunlasanız... Elektriği, interneti, telefonları kesseniz...

Bir felaket yaşadık...

Ya da yaşıyoruz...

Cizre’de...

Nüfusu yaklaşık 140 bin.

İlçesi olduğu (1990’da il olan) Şırnak’ın merkezinden daha kalabalık.

140 bin insan az mı çok mu?

Duruma göre...

Soruyu değiştireyim:

140 bin insan önemli mi önemsiz mi?

Hımmm...

Duruma göre...

 

*    *    *

 

Mesela, benzer bir nüfusa (190 bin) sahip Beşiktaş desek...

Önemli mi?

Elbette.

Beşiktaş’ta hiçbir yasada karşılığı olmayan 9 günlük sokağa çıkma yasağı uygulasanız...

Yasağa uymayıp da evinden dışarı çıkanı kurşunlasanız...

Elektriğini kesseniz Beşiktaş’ın...

İnternetinin ve telefonlarının fişini çekseniz...

Susuz ve ekmeksiz bıraksanız koca ilçeyi...

Neredeyse bütün evlere mermi yağdırsanız, duvarlarını delik deşik etseniz...

Keskin nişancılarla sivil insanları “avlasanız”...

Geceleri polislerinizi halka küfürler ederek gezdirseniz yollarda; “Bu son geceniz olacak” tehditleriyle herkesi korkutmaya kalkışsanız...

Yaralanan ve hastalananların tıbbi yardım görmesine izin vermeseniz...

Dahası ölen yetişkinlerin ve çocukların defnedilmesini engelleseniz...

İnsanlar ölü çocuklarının bedenlerinin çürümesini önlemek için onları buzdolaplarında, derin dondurucularda saklamayı, buzlarla ovmayı denese...

Ekmek bulmak için sokağa çıkan çocuklar yaralansa, 75 yaşındaki adam kafasından vurularak ölse...

 

*    *    *

 

Kimsenin ilçeden çıkmasına ve ilçeye girmesine izin verilmese; gazeteciler, milletvekilleri, parti liderleri, hatta bakanlar dâhil...

Cumhurbaşkanı kan gölüne dönen Beşiktaş’ı yok farz etse...

Geçici Başbakan dili dolanarak ve cümle başına birkaç kez şaşırarak yalan yanlış bilgiler verse...

Geçici Başbakan’ı yalancı çıkaran, ama kendisi de bir başka yalan söyleyen geçici İçişleri Bakanı, Beşiktaş’ın halk oyuyla seçilmiş Belediye Başkanı’nı görevden alsa... 

Bütün bunlar Beşiktaş’ta olsa...

Ne olurdu sizce?

Beşiktaş, kendi sınırlarından taşıp İstanbul’a, İstanbul da Türkiye’ye dönüşmez miydi?

Memleketin altı üstüne gelmez miydi?

 

*    *    *

 

Ama Cizre...

Ta oralarda bir yerde...

Uzakta yani, çok uzakta...

Yalnızca bedenimizden ve yaşadığımız yerlerden değil, yüreğimizden ve duyarlılık kapsama alanımızdan da uzakta...

Gerçi oraları da “bizim” tabii, “vatan bölünmez” ve “orda bir köy var uzakta” dediğimizde orayı da bizim ilan etmişizdir haliyle...

Orada yaşayanlar da (ceplerindeki kimlik açısından, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bakımından falan) “bizimdir”...

Ama nasıl söylesek...

Tam da bizden değildir işte...

Kürttür onlar!

On yıllar boyunca “Kürt” diye bir sözü bile kabullenmemiştik biz (“dağ Türkü”, “kart-kurt” vs. unuttunuz mu!)...

Son zamanlarda kabul ettik ama...

Hatta TRT 6 diye bir televizyon kanalı bile verdik onlara...

Daha ne?..

Hâlâ bir “bölücülük”, hâlâ bir “teröristlik”, hâlâ bir “kendini Türkle eşit sayma” havaları...

 

*    *    *

 

- Eyy Hakan Aksay, bırak bu lafları! Senin derdin başka! Sen teröristleri savunuyorsun! PKK tarafından Cizre’ye yapılan saldırıları gizlemeye çalışıyorsun!

-  Hayır. Ben PKK tarafından yapılan saldırıları da, terörizmi de kınıyorum. Ama “200 teröristi bulmak” için 5000 güvenlik görevlisi ile koca bir ilçenin toptan gözaltına alınmasına ve oradaki herkesin hayatlarıyla oynanmasına, bir kısmı çocuk 20’yi aşkın sivilin öldürülmesine, 50 kişinin yaralanmasına, 140 bin insanın dünyada eşi benzeri olmayacak bir tarzda aşağılanmasına karşı çıkıyorum.

- Kürtlerin ölmesine karşı çıktığın kadar Türk askerlerinin ve polislerinin katledilmesine de karşı çıksana!

-  Ben ölümleri ve acıları yarıştırmıyorum. Türk olsun Kürt olsun, sivil, asker, polis veya gerilla olsun, hayatını kaybeden herkese üzülüyorum. Ayrıca terör eylemlerinde öldürülen güvenlik güçlerinin içinde Kürtlerin de bulunduğunu duymadınız galiba. Birilerinin Türklerle Kürtleri eşit saymasını, etnik ayrımı reddetmesini neden aklınız almıyor?

- Etnik kökeni ne olursa olsun, Türkiye’de yaşayan herkes Türktür. Bayrak tektir, vatan kutsaldır. Millî değerlerimize kastedenlere cezasını veririz.

-  Kürtçe konuşanlara saldırarak, Diyarbakır otobüslerini taşlayarak, ulusal kıyafet giyene Atatürk büstünü öptürerek, HDP’nin temsilciliklerini ateşe vererek mi?

- HDP dediğin PKK’nın uzantısı, Öcalan’ın projesi. Kandil’e karşı çıkabiliyor mu HDP? Hepsi aynı bunların, hepsi bölücü...

- Hepsinin aynı sosyolojik tabana dayandığı bir sır değil. Ama HDP’nin sadece Kürtlerin değil Türkiyelileşme amacını benimseyen herkesin partisi olma çabalarını hiç mi fark edemediniz? Bölünmeyi-ayrılmayı değil birlikte demokratik bir ülke kurmaya çalıştığını hiç mi göremediniz? Demirtaş’ın barış çağrılarına ve zaman zaman PKK yöneticileriyle karşı karşıya gelmesine hiç mi dikkat etmediniz? Neden HDP’yi kazanmaya değil, onunla birlikte bütün Kürtleri uzaklaştırmaya, yasadışılaştırmaya, dağa çıkarmaya çalışıyorsunuz?

- Peki, Cizre’yi Beşiktaş’a, Cizrelileri Beşiktaşlılara benzetme gayreti de nereden çıktı?

-  Sadece İstanbul’da nüfusu Cizre’ye en yakın olan iki ilçeden biri olarak onu örnek aldım; gizli bir maksadım yok (bu arada bir dönem tam merkezinde yaşamış olduğum Beşiktaş’ın özel yeri vardır kalbimde). Demem o ki, bütün bu kanlı olaylar Beşiktaş’ta olsaydı kıyamet kopardı.

Ama işte, Cizre! Sevmediğiniz, hatta nefret ettiğiniz Kürtler...

Ve o kadar çabuk ortaya çıkıyor ki düşmanlığınız...

İktidara sözüm ona muhalif olanlarınız bile, Saray’da hazırlanan “Kürt düşmanlığı” ile 1 Kasım seçimlerini kazanma senaryosu gözünüze soka soka uygulanmaya başladığında bile, Kürtlerle barışı ve kardeşliği savunmaya diliniz bir türlü dönmeyeceği için, anında alet oluveriyorsunuz iktidarın kanlı planlarına...

 

*    *    *

 

Cizre’de sokağa çıkma yasağı kalktı. Ama huzur gelmedi.

Savaşmaya hevesli olan o kadar çok insan var ki...

Kastettiğim sadece silahlı mücadelenin tarafları olan devlet ve PKK değil.

Kör bir milliyetçilikle iktidar tarafından önlerine atılan birkaç bayat yemi (“bölücülük”, “terörizm”, “şehitler ölmez vatan bölünmez” vb.) hemen ve büyük bir iştahla yemeye başlayan sözde solcular ve sağcılar...

Kendini mutlaka devletin yanında ve savunucusu olarak görmek zorunda hisseden (devletin bugün kimlerin, hatta kimin elinde olduğuna bile pek bakmadan), bu tercih uğruna halktan, demokrasiden ve en önemli hak olan insan hayatından anında uzaklaşan siyasi partiler ve kişiler...

On yıllardır “Türklük adına” Türk ve Müslüman olmayan azınlıklara uygulanan baskıları asla anlamaya ve öğrenmeye çalışmayan, Kürtlerin çektiği acılara zerre kadar empati göstermeyen, aklındaki ezbere cümleleri ve soruları papağan gibi tekrarlamaya birkaç saniye olsun ara verip en azından Cizre’den gelen fotoğraflara dikkatle bakmayan insanlar...

   "Bir değil, beş değil, milyonlarlasın maalesef...

   Koyun gibisin kardeşim.

   Gocuklu celep kaldırınca sopasını 
sürüye katılıverirsin hemen 
 ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.

   Ve bu dünyada bu zulüm senin sayende. 


   Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer
 ve hâlâ       şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak...

   Kabahat senin - demeye de dilim varmıyor ama - kabahatin   çoğu senin, canım kardeşim!"