H. Bader Arslan

26 Nisan 2010

TOBB Başkanı Ne Diyor?

Son haftalarda TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Başbakan Erdoğan arasında işsizlik odaklı bir uyuşmazlık var...

Son haftalarda TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve Başbakan Erdoğan arasında işsizlik odaklı bir uyuşmazlık var. Başbakan’ın her işverenin birer kişi daha işe alsa, işsizlik sorununun çözümleneceği iddiasına, TOBB Başkanı ekonomik büyüme olmadan istihdam yaratmanın mümkün olamayacağı savıyla cevap veriyor.
Aslında bu Başbakan ve TOBB Başkanı arasındaki ilk gerilim değil. Hatırladığım kadarıyla, iki taraf arasında, toplum önündeki ilk gerilim geçen yıl 9 Mayıs’ta Çatalca’da bir rüzgar santralinin açılışında yaşanmıştı. Gazeteler o anı, finans sektörünü reel sektöre destek vermemekle eleştiren Başbakan’ın, bu konuda tavır almaması nedeniyle TOBB Başkanı’nı da eleştirmesi ve açılış töreninde elini sıkmaması ile haber yapmıştı.
İşsizlik tartışmasında son açıklama hafta sonunda TOBB Başkanı’ndan geldi. Fakat Hisarcıklıoğlu’nun konuşması, başka alanlarda da yeni tartışmalara neden olabilir. Aşağıda, 24 Nisan günü Kuşadası’nda yapılan konuşmadan bazı ifadeler göreceksiniz. Bunların bazıları doğru olmakla birlikte, bazıları konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil.
“İşsizlik sorununun, ekonomik büyüme sağlanmadan çözülmesi mümkün değil.”
Doğru, işsizliğin çözümü için büyüme bir gereklilik. Ancak, sorunun çözümü için tek ön şart büyüme değil. Zira 2001 krizi sonrasında ciddi bir performans yakalanmasına rağmen, işsizlikte kalıcı bir gerileme yaşanmadı.   Dolayısıyla TOBB’un “Önce büyüyelim, daha sonra nasılsa istihdam artar” mantığı geçtiğimiz yıllarda çalışmadı.
“Türkiye'de, 2002-2007 arasında ekonomi yüzde 49 büyüdü. Bu büyüme sırasında özel sektör olarak 3 milyon 200 bin kişi istihdam ettik.”
Türkiye’nin bu dönemde çok büyüdüğü doğru olmakla birlikte, 3 milyon 200 bin kişi istihdam edildiğinin hangi veriye dayandığını bilmiyorum. TÜİK verileri artışın çok daha az olduğunu gösteriyor.
“2007 yılındaysa işin tadı kaçtı. Kendi içimizde kavgaya başladık. Dünyada daha kriz yokken, bizde düşüş başladı. Biz 2007'de ikaz ettik, 'İşin bereketi kaçıyor' diyerek uyardık. Ama maalesef bizi kimse dinlemedi.”
Ben, bu kadar büyük bir örgütün tepesindeki kişinin “maalesef kimse bizi dinlemedi” deme lüksünün olmadığını düşünüyorum.  Diğer taraftan bizde düşüşün daha önce başladığı doğru ama bu 2007’de değil, 2008’in ortalarında oldu.
“Siyasi kavga ortamı yaratarak bu ülkenin geleceğiyle oynadılar. 3 yıl kaybedildi. Son 3 yılda siyaset, ekonominin önüne geçti, ekonominin önüne geçince de ortak akılı kaybettik. Bunun sonucunda dünyada en fazla küçülen ekonomi Türkiye ekonomisi oldu.“
Son cümleye kadar bahsedilenlere bir şey diyemem; özgür düşünce. Fakat sonuncusunda sorun var: sadece Avrupa’da Türkiye’den daha fazla küçülen 17 ülke var.
“Dünyanın en büyük 17, Avrupa'nın 6. büyük ekonomisiyiz, ama kişi başına düşen milli gelir açısından hepsinden gerideyiz.''
Bunun da doğru olduğunu söylemek güç.
Gayrısafi yurt içi hâsılanın bir ülkenin ekonomisinin en iyi göstergesi olmadığına şüphe yok. Ama yine de ilk bakılan gösterge budur.   Zaten o nedenle bu konuda yeni bir gösterge bulunmaya çalışıyor. ‘Kişi başına gelir’in de, yeteri kadar objektif bir gösterge olduğu söylenemez. Petrol zengini ülkeler bu göstergenin yetersizliğine en güzel örnek.
Doğru dünyada sırasıyla ABD, Japonya, Çin, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Brezilya, İspanya, Kanada, Hindistan, Rusya, Avustralya, Meksika, Güney Kore ve Hollanda’dan sonra 17. büyük ekonomiyiz. Avrupa’da Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya ve İspanya’dan sonra geliyoruz. Fakat, kişi başına düşen gelirde hepsinden geri değiliz. Brezilya, Hindistan, Çin ve Rusya kişi başına gelirde bizden sonra geliyor.
TOBB Başkanı’nın, bunları bilmemesi mümkün olmadığına göre, kastı başkadır sanırım.
***
TOBB kendi alanında Türkiye’nin en büyük, mali kaynakları en geniş örgütü. Bir de üniversitesi var. İşsizlik (ve diğer sorunlar) konusunda bir çözüm önerisi gelecekse, bunun Başbakan’dan değil, TOBB’dan gelmiş olması gerekirdi. Şimdi ise ‘öyle olmaz’ demek ve tartışmayı devam ettirmek yerine, bu soruna gerçekçi ve uygulanabilir bir çözüm önerisi getirmeye çalışmalı.