Dünya ekonomisi uzunca süren bir büyüme döneminden sonra bu yıl küçülecek. Neyse ki küresel kriz başta tahmin edildiği gibi sert bir küçülmeye neden olmayacak gibi görünüyor. Uluslar arası kuruluşlar, dünya büyüme hızını olumlu yönde revize ediyorlar. Şu anda tahminler -1 ve -1.4 arasında değişiyor.
Son yirmi beş yılda, dünya ekonomisinin büyüme sürecine iki şeyin eşlik ettiğini gördük. Bunlar doğrudan yabancı yatırımlar ve şirket birleşmelerinde artış. Yüzden fazla ülke, 1980’den sonra, ulusal mevzuatlarında doğrudan yabancı yatırımları çekecek şekilde revizyona gitti. Bunda Asya ülkelerinin yabancı yatırımlarla girdiği hızlı büyüme döneminin de iyi bir örnek olduğunu hatırlatmak gerekir.
Büyük şirketler için hedef ülkelerde bulunan ve gelecek vadeden şirketleri almak daha cazip hale geldikçe, onlar da bu fırsatı kaçırmadılar ve bu şirketleri satınaldılar. Zamanla, hem imalat sanayinde, hem kimyasallarda, hem finans sektöründe, gelişmekte olan ülkelerdeki yabancı sermayeli şirket sayısı arttı. Bu süreçte gelişmekte olan ülkelerin birçoğu akıllıca attıkları adımlarla güçlü büyüme döneminde girdiler.
Tabii ki; doğrudan yabancı yatırımların, girdikleri ülke için birer iyilik meleği olduğunu söylemek mümkün değil. Bu yönde getirilebilecek birçok eleştiri var. Ancak onlardan başka bir gün bahsedelim.
2006 ve 2007 dönemi şirket birleşmelerinin de zirve yaptıkları yıllar oldu. Zira bu dönemde, finansman olanaklarının hiç olmadığı kadar cömert ve ekonomilerinde baharda çiçek açıyormuş hibi bir görünümü vardı. Şimdi işler kısa bir süreliğine de olsa tersine döndü. Birçok gelişmekte olan ülkeye doğrudan yabancı yatırımlar kesildi ya da oldukça azaldı. Azalan yabancı yatırımlar, bu yolla büyüyen ekonomilerin de potansiyelini azaltıyor.
Doğrudan yabancı yatırımların tamamına yakını denebilecek kadar yüksek bir oranı yabancı birleşme ve satınalmalardan oluşur. Bunu geçtiğimiz birkaç yılda Türkiye’de de gördük. 2001 krizinden sonra hiç olmadığı kadar yüksek düzeylere yükselen yabancı yatırımların çoğu, Türkiye’de mevcut bulunan şirketleri satınalmaya yönelmiş fonlardı. Ancak yine hatırlatayım ki; sadece Türkiye değil, bütün ülkelerde durum böyle.
Hazır kriz yabancı birleşmelerin hızını kesmişken, bu Türkiye’deki yerli şirketler için bir fırsat olabilir. Dünya ekonomisi krizden çıkar çıkmaz, iştahlı yatırımcılar eskisinden daha sert bir rekabet ortamı yaratacaklar. Bu döneme hazırlıklı girebilmek için Türk şirketleri şimdiden hem mali yapılarını hem de üretim yapılarını güçlendirmeliler. Bunu iki yıllar yapabilirler: ya kendi kendilerine büyüyecekler (ki; bu uzun süreli bir tercih olur), ya da başka bir şirketle ortaklık kuracaklar. Bu noktada akla doğal olarak birleşmeler geliyor.
Duydunuz mu bilmiyorum, Çin hükümeti kriz döneminde ulusal şirketlerini birleştiriyor. Amaç, kilit sektörlerdeki şirketlerini güçlendirmek ve mümkünse dünyanın en büyük şirketlerini yaratmak.
Türk şirketleri de şimdiden birleşerek, daha sonra sertleşecek rekabet koşullarına şimdiden hazırlık yapabilirler. Böylece, üretim maliyetlerini düşürebilir, pazar paylarını artırabilirler. Ayrıca bu yolla hiç girmedikleri pazarlara girebilecekleri gibi, mevcut pazarlarındaki güçlerini artırabilirler.