Yarın Çarşamba. Türkiye ekonomisinin 2010 yılı birinci çeyrek büyüme oranı açıklanacak. Büyük olasılıkla 2009’un ilk çeyreğine göre yüzde 10’un üzerinde bir büyüme oranı göreceğiz. Bunun detaylarını açıklamadan sonra öğreneceğiz ancak gelin şimdi yarına hazırlık amacıyla hem ekonominin kısa geçmişini hatırlayalım hem de diğer ülkelerin son durumlarına bakalım.
2001 krizinden sonra yedi yıl peşpeşe büyüdükten sonra 2009 yılını yüzde 4.7 daralarak tamamlayan Türkiye, başlangıç döneminde küresel krizden en fazla etkilenen, toparlanma döneminde ise en hızlı büyüyen ekonomilerden biri oldu.
Krizin ilk altı ayında ekonomimizin aşırı küçülmesinin bence iki önemli nedeni vardı. Birincisi, gerileyen dış talep nedeniyle bazı sektörlerdeki üretimin aşırı ölçüde yavaşlamasıydı. Hatırlarsanız, geçen yılın başlarında birçok TV kanalı Bursa’dan canlı yayın yapıyor ve işini kaybeden ya da kaybetme tehlikesi yaşayan işçilerle röportaj yapıyordu. Zira üretiminin neredeyse dörtte üçünü yurtdışına gönderen otomotiv sektörü dış talebe bağımlılığı olan ve yüksek istihdam hacmine sahip bir sektördü.
İkinci neden, insanların krizi algılama şekliydi. Türkiye’de hal için krizin göstergesi her zaman döviz kuru olmuştur. Kurlar hızla yükseliyorsa kriz var demektir. Oysa kurlardaki yükseliş, Türkiye’nin kendine has nedenlerden çok dış kaynaklıydı. Bir yükselen pazar ekonomisi olan Türkiye, aynı kategoride olan diğer ülkeler gibi 2001-2008 döneminde uluslar arası sermayenin önemli bir cazibe merkezi idi. Yüksek getiri vadeden devlet tahvilleri ve hisse senetlerinin çektiği yabancı portföy sahipleri, kriz döneminde yine her gelişmekte olan ülkede yaptığı gibi Türkiye’deki pozisyonlarını kapattılar. Bu da kurların hızla yükselmesine neden oldu. Yükselen kur, halkın endişelerini artırırken azalan iç talep nedeniyle toptan ve perakende ticaret sektörü, inşaat sektörü ve ulaştırma sektörü hızla küçüldü. Aşağıdaki grafik bu üç sektörün krizdeki performansını gösteriyor. Bunlar olmasaydı da ekonomimiz küçülecekti ama ben söz konusu iki etkinin ilk çeyrekteki küçülmenin aşırıya kaçmasına neden olduğunu düşünüyorum.
Türkiye 2009’un ilk çeyreğini yüzde 14.5 küçülerek tamamlarken, ikinci ve üçüncü çeyreklerde ekonomi yüzde 7.7 ve yüzde 2.9 küçülmeye devam etti. Bununla birlikte, ikinci çeyrekte ekonomi önceki çeyreğe göre yönünü yukarı çevirmişti.
Bu noktada bir şeyin altını çizmek gerekir. Bizim dışımızdaki ülkelerin birçoğunda büyüme oranları önceki çeyreğe kıyasla hesaplanıyor. Örneğin Almanya’da üçüncü çeyrek verisi açıklandığında, Almanya ekonomisinin Temmuz-Eylül döneminde, Nisan-Haziran dönemine göre ne kadar büyümüş ya da küçülmüş olduğunu görüyoruz. Bu nedenle açıklanan veri yüzde 1, binde 5 gibi küçük oranlar gösteriyor. Türkiye’de açıklanan veri ise her zaman, bir önceki yılın aynı çeyreğine göre büyüme oranını gösteriyor. Bu nedenle, bizdeki oranlar daha yüksek görünüyor.
Şunu da ekleyerek yarın için beklemeye geçelim: Türkiye 2009’da yüzde 4.7 küçülürken, AB ekonomisi yüzde 4.2 daraldı. Almanya yüzde 5, Japonya yüzde 5.2, Finlandiya yüzde 7.8, İngiltere yüzde 4.9 küçüldü. Bunlar bir teselli olması amacıyla değil, krizin küresel etkilere sahip olduğunu ve genel olarak ihracata yönelik üretimin payının yüksek olduğu ülkelerde, ekonominin kriz yılında daha fazla küçüldüğünü göstermek amacıyla söylüyorum.