Güneş Sistemi, gerçek anlamda bizim hapishanemiz. Fizik yasaları ile burada tutsak tutuluyoruz. Başgardiyanımız ise ışık hızı.
Ama biz iki nedenle uzaya açılmak zorundayız: Gerçekliğimizi anlamak ve varlığımızı sürdürebilmek.
Artık biliyoruz; yerkürenin kaynakları sınırlı, kısa vadede Dünya üzerindeki insan varlığını sürdürmede yetersiz.
Uzun vadede ise Güneş tarafından yutulacağız. Bu nedenle yeni yer arayışlarımızı sürdürmek zorundayız.
Daha çok zamanımız var diyebilirsiniz: Biliyorsunuz, zaman oldukça tartışmalı bir kavram.
Önceliğimiz Güneş Sistemi içinde daha güvenli bir yer bulmak, başka seçeneğimiz maalesef yok. Bugünün teknolojik olanakları ve fizik yasaları bizim daha uzaklara gitmemizi engelliyor.
Güneş sistemi içinde Dünya ile birlikte 8 gezegen bulunuyor. Güneş'e bizden daha yakın olan gezegenler (Merkür ve Venüs) Güneş'in kavurucu ateşi altında ve yer arayışımızda onlar doğal olarak liste dışı; geriye beş gezegen kalıyor. Güneş'e olan yakınlıklarına göre sırasıyla: Mars, Jupiter, Satürn, Uranüs, Neptün.
Ancak Mars dışındaki uzak gezegenler birer gaz devi ve bu gezegenlerde bizim için yaşam olasılığı zor, hatta olanaksız. Bizim karasal bir gezegene ihtiyacımız var.
Görülüyor ki Mars'tan başka gidecek yerimiz yok, o da uzun vadede çözüm değil.
Güneş sistemi ve gezegenler
Aradığımız yer belki de uydulardadır?
Güneş sisteminde 300 den fazla uydu bulunuyor.
Merkür ve Venüs'ün uydusu yok, olsa da bizim işimize yaramaz. Dünya uydusu Ay için de aynı şeyi söyleyebiliriz.
Mars, gidilebilecek tek gezegen olarak görünüyor ama kısa vadeli bir çözüm. Mars'ın iki uydusu bulunuyor, 1877 yılında Amerikalı astronom Asaph Hall tarafından keşfedilmiş. Her iki uydunun da Mars'ın çekim etkisine girmiş asteroidler olduğu düşünülüyor. Birisi kaçma eğilimde, diğeri gezegene doğru yaklaşıyor, yani dengesizler. Bu nedenle gezegenin kendisi uydulardan daha güvenli.
Sonraki iki gezegen, Jüpiter ve Satürn, dışarıdan bakıldığında birer mini yıldız sistemi gibiler.
Jüpiter ve uydusu Europa
Jüpiter'in çeşitli boyutlarda 67 uydusu bulunuyor. Bunlardan en büyük dört uydu 1600'lü yıllarda Galileo tarafından keşfedildi, bu nedenle onlara Galileo uyduları deniyor. Bunlar Io, Europa, Ganimeda ve Callisto. En yakın uydu Io, Güneş Sistemi içinde devamlı gazlar ve lavlar püskürten ve yanardağları bulunan tek uydu.
Ancak Jüpiter uyduları içinde en umut verici olan Europa. Hatta Güneş Sistemi içinde yaşam için en uygun yer olarak kabul ediliyor.
Europa, yüzeyi Antarktika'dan iki kat soğuk bir uydu; yüzeyinin altında bir okyanus bulunduğu ve yaşamın oluşabilmesi için uygun koşullar olabileceği yönünde bulgular var. Europa’nın çevresinde görülen dumana benzeyen şekillerin yüzeyden yayılan su buharı olduğu düşünülüyor. Okyanuslarındaki oksijen ve hidrojen döngüsü Dünya ile benzerlik gösteriyor olması ise oldukça umut verici. Bu veriler, bir gün orada yaşayan canlı formlarla karşılaşma olasılığımızın yüksek olduğu anlamına geliyor.
Satürn uyduları Titan ve Enceladus
En benzersiz uydu sistemi ve etrafında dönen irili ufaklı uydularla Satürn, Güneş sisteminin en benzersiz oluşumuna sahip.
Satürn uyduları hakkında bilgi toplamak üzere 15 Ekim 1997'de gezegene Cassini uzay aracı gönderilmişti.
Cassini, 2005 yılında Huygens sondasını Satürn'ün en büyük uydusu Titan'a indirdi. Bulgular beklentilerin çok ötesindeydi. Titan, azot bakımından zengin ve yoğun bir atmosferin yanısıra içinde canlı yapı olabileceği düşünülen sıvı metan içeren göller ve akarsulara sahipti.
Böylece Titan, Dünya gezegeni dışında bir atmosfere sahip ve yüzeyinde kararlı sıvı bulundurduğu kanıtlanan ilk gök cismi oluyordu.
Cassini, 2014 yılında şaşırtıcı bir görüntü daha yakaladı.
Satürn'ün diğer bir uydusu olan Enceladus'un yüzeyinde gayzer benzeri püskürmeler olduğu görülüyordu. Enceladus buzdan, donmuş bir uydu. Gayzerlerden belli aralıklarla buzlu püskürtmelerin olması, buz kaplı yüzeyin altında su bulunduğunun habercisiydi.
Bilim dünyası bu verileri, Güneş sisteminde ikinci bir yaşam şansı olarak değerlendirdi.
Uranüs ve Neptün
Güneş sisteminin en uzak gezegenleri olan Uranüs ve Neptün de buz devleri sınıfına girmekteler.
Uranüs, 1781 yılında William Herschel tarafından keşfedilmiş olup 27 uydusu bulunuyor, Neptün'ün ise bilinen 14 uydusu var. Uranüs uydularından dördü üzerinde kanyon ve volkanik oluşumlar gözlenmiş. Neptün uydularından en kayda değer olanı Triton, Güneş Sistemi'ndeki en soğuk gök cismi olarak tanımlı. Triton ve Neptün farklı yönlerde dönüyorlar, bu durum Triton'un bir uydu olmasından çok esir düşen bir gezegen olduğu şeklinde yorumlanıyor.
Europa, Titan, Enceladus
Öyle görünüyor ki, Güneş Sistemi içinde yer arayışımızda yaşamın izlerine bir gezegende değil de bir uyduda rastlayabiliriz.
Jüpiter'in Europa'sı ve Satürn'ün Titan ve Enceladus'u potansiyeli en yüksek olanlar.
Muhtemelen onlardan biri bizim bir sonraki adresimiz.
Daha sonraki adresimizin Güneş Sistemi dışında olmasını umuyoruz. Ancak bizleri kısıtlayan fizik yasalarına karşı kaçış yolları bulamazsak Güneş Sistemi'ndeki tutsaklığımız sürüyor olacak.
Çok değil 100 yıl önce, Dünya gezegeninin tutsağıydık.
Ay'a gitmeyi, uzaya çıkmayı, kuantum krallığının armağanı teknolojiyi hayal bile edemezdik, ama bugün artık onun tutsağı değiliz. Hatta ona uzaydan, yani tepeden bakabiliyoruz.
Yerkürenin koyduğu kısıtları aşabilen insan aklı, Güneş Sistemi'nin katı kurallarını aşmayı neden başaramasın!
Kaynakça:
http://www.nature.com/news/europa-s-peek-a-boo-plumes-confirmed-1.20685
http://www.sciencemag.org/news/2016/09/europa-spraying-water-space-could-be-picked-spacecraft