Herkesin özellikle beklediği bir karşılaşmaydı bu. Üzerinde çok konuşulan Belçika ilk kez görücüye çıkıyordu.
Belçika'yı merakla beklememizin nedeni, son yıllarda üst düzey liglerde adından söz ettiren en pahalı futbolcuların bu küçük ülkenin nüfus kağıdını taşıyor olmasıydı. Aslında 10-15 yıl önce Belçika'da futbol yozlaşmadan batmış durumdaydı. Çok radikal önlemler uyguladılar. Takımlar alt yapılara ve özellikle göçmen çocuklarına yatırım yaptı mecburen. Sonunda Hazard'lar, Courtois'ler, Fellaini'ler, Januzay'lar, Lukaku'lar böyle ortaya çıktı.
Belçika'nın yeniden yapılanmaya çok emek vermişti kısacası ve çoğunlukla gençlerden oluşan iki-üç milli takım çıkaracak kadro zenginliğine sahipti.
Belçika'nın sorunu da buydu aslında. Başka lig ve takımlarda oynayan bu zengin kadrodan ideal, uyumlu ve istikrarlı bir 11 çıkarılabilecek miydi?
Cezayir ise daha az bilinen bir kadroya sahipti. Rakiplerinin daha çok kasetten izleyip fikir edindikleri bir takımdı. Kadroda Fransa takımlarında yetişmiş çok sayıda futbolcu vardı ama başlarındaki hoca Halilhodzic "sağlamcı" bir teknik adam olarak bilniyordu. Yani hiç de hafife alınacak bir takım değildi Cezayir.
Herkes Belçika'dan bir şeyler beklerken Cezayir oyunu istediği gibi domine etti. Sert ve dirençli başladılar maça. Geri dörtlünün önündeki iki oyuncu da yerinden kıpırdamıyordu. Yani altı kişiyle savunma yapıyordu. Rakibine alan bırakmıyordu.
Daha önemlisi oyunun temposunu belirleyerek oyunu yavaşlattı Cezayir. Bu yüzden zevksiz ağır bir futbol izlemeye başladık.
Buna karşın uygun pozisyonlarda kaptığı toplarla hızlanan Cezayir rakip defansın arkasına sarkmayı başardığında tehlikeli de oldu.
Nitekim 25'de böylesi bir durumda arkada kalan Vertonghen rakibini düşürdü ve Feghouli'nin penaltı vuruşuyla Cezayir 1-0 öne geçti.
Belçika Cezayir'in oyun anlayışına boyun eğdi uzun süre... Bunda orta alanın Dembele ve Witsel gibi teknik kapasitesi yüksek fakat çok dirençli olmayan oyunculardan kurulu olmasının etkisi büyüktü.
Belçika'nın hocası Wilmonts çözümü kulübede oturan yıldızlarda buldu. İkinci yarıya Chadli'yi çıkarıp Mertens'i alarak başladı ve orta alandan daha organize gelmeyi amaçladı. Çünkü Chadli daha çok ayağına top bekleyerek oynuyordu.
Wilmots 58'de radikal bir kararla turnuvanın golcüsü olması beklenen Lukaku'yu çıkarıp 19 yaşındaki Kenya asıllı Origi'yi, yine 65'de Deguli'yi çıkarıp hava toplarına hakim olan Fellaini'yi ikinci santrfor olarak oyuna aldı. Böylece sakatlık riskine rağmen erken değişiklikler yaptı Belçika.
Değişiklikler sonuç verdi ve 70'de De Bruyne'nin penaltı noktasına kaldırdığı topu Fas asıllı Fellaini kafasıyla ağlara gönderince Belçika skorda dengeyi sağladı: 1-1.
Sonradan oyuna giren oyuncuların şovu devam etti. Bu kez 80'de Eden Hazar'dan aldığı topu Mertens düzgün bir şutla ağlarla buluşturunca Belçika çok zorlansa da Cezayir karşısında 2-1 öne geçti.
Bu bir anlamda katı defans anlayışının iflasıydı. Cezayir maçın ilk yarısında rakibini durdurmayı ve hatta bir gol atmayı başarmıştı ama ikinci yarıda aynı şeyi sürdüremedi. Skoru koruyamadı. Belçika ise son 15 dakikadaki oyunuyla "ben de varım" dedi. Umarım Belçika ideal on biri bulana kadar turnuva geçip gitmez.
Son söz: Öğle sıcağında oynanan maçın hakemi her iki takımın hocasına da zorla ceket giydirdi. FIFA ve hakemler bu otorite işini abartıp despotizme vardırmış durumda. Orası stadyum, kışla ya da yatılı okul değil.