Susana ve gidene söyleyebilecek tek bir kelimemiz olamaz değil mi?
Öyle hissetmiştir, gitmesi gerektiğini düşünmüştür, ürkmüştür, yakınları için endişelenmiştir, daha rahat yaşamak istemiştir, farklı bir dünyayı arzulamıştır, çaresiz kalmıştır…
Konuşamazsınız ve hatta çoğuna hak verirsiniz; haklıdır, bedel ödemiştir ya da ödeyecektir, şimdi de bu gerekmektedir.
Belki gitmemesi gerektiğinizi düşündüklerinizle ilgili itirazınız olabilir hakkınız olmasa da; birkaç hayal kırıklığı cümlesi, birkaç itiraz, biraz sitem belki.
Ya da öylesine eminseniz gitmemesinin daha iyi olduğunu görmesini beklersiniz, bazen çaresizce, bazen de sınırları aşarak, ama bekleseniz de yine bir aşamadan sonra söz söyleyemezsiniz.
Bütün bu önermeler, bütün bu haller bir yana, sözlerin, kalbin ve aklın silikleştirildiği, vicdanın ve adaletin görünmez kılındığı, “bırak bunları” sözlerinin havada uçuştuğu tüm zamanlarda susmayanlar ve gitmeyenler var.
Kahramanlığın sıradanlaştırılıp küçümsendiği bu çağda, aslında en çok kahramanlığa ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda, kahraman olduklarını fark etmeden orada öylece durmalarına alıştığımız kahramanlar.
Hikayeleri bir ömre yayılan, öyle yaptıkları ettikleri işlerle de böbürlenmeden ve hatta tüm bunların büyük işler olduğunu düşünmeden, yaptıklarının farkında bile olmadan yapan, bireyselliğin kutsandığı çağın hala kalbin büyük iş gördüğünü gösteren insanları.
* * *
Eren Keskin, geçtiğimiz günlerde Martin Ennals Ödülü’nü aldı.
Ödüle aday gösterilen üç isimden biriydi. Tüm finalistlere aynı ödül takdim edildiğinden tören için İsviçre’ye çağrıldı ancak yurtdışına çıkış yasağı vardı.
Ödül, Perşembe günü, İnsan Hakları Derneği Genel Merkezi’nde yapılan küçük bir törenle Keskin’e verildi.
Törenden sonra da Keskin’i anlatan küçük bir film gösterimi vardı.
90’lı yıllardan bu yana yargılanan, İHD İstanbul Şube Başkanlığı yaptığı dönemde ve sonrasında sayısız tehdide maruz kalan, iki kez silahlı saldırıya uğrayan, avukatlıktan bir süre men edilen, cezaevinde yatan, halen Özgür Gündem Gazetesi’nde sembolik ve dayanışma amaçlı yayın yönetmenliği yaptığı gerekçesiyle 143 davada yargılanan, bu davalarda aldığı hapis cezaları ile ilgili istinaf sürecini bekleyen, bu süreçte aldığı 300 bin liraya yakın para cezasını ödemeyi reddeden ve dayanışma amaçlı ödeme yapılmasına da engel olamasa da mahcubiyetle karşı çıkan avukat Keskin’i kısa bir filme sığdırmak zor.
Mütevazi bir ofis, bunca yıldır avukatlık yapmasına rağmen satın alınamayan kiralık bir ev ve kendisi için değil, 85 yaşındaki annesi ve kedileri için endişelenen bir kadın.
Keskin, kısa filmde, cezaevine girmeyi beklediğini, geçen sürenin en azından annesine kimin bakacağı, kedilerini kimin besleyeceği, kirada oturduğu evi kapatıp kapatmayacağı konularında karar vermesini sağladığını anlatıyordu.
Herkesin bildiği, kız çocuklarını okutmasına yönelik konuya ise çocukların haklarını gözettiğinden değinmiyordu bile filmde. Hak endişesi, onlarla ilgili endişelerinin de ötesine geçiyordu.
Müvekkilleri geliyordu ekrana…
Zaten yıllardır herkes müvekkiliydi Keskin’in.
Saldırıya uğrayan trans, tecavüze uğrayan kadın, istismara uğrayan kız çocuğu, köyü yakılan Kürt, ayrımcılığa uğrayan Alevi, düşünce suçluları, haksızlığa uğrayanlar.
Nezaketle kullandığı dilinin gerektiği zaman en sivri cümleleri esirgemeyişinden dolayı zaten uzun yıllardır toplumun önemli bir kesiminin hedefindeydi.
Gazeteciler, siyasetçiler, polisler, mahkemeler, Keskin’e istediklerini yapmakta ve söylemekte beis görmüyorlardı. Umursamıyordu elbette. Alışkındı ve hesap sormaya devam ediyordu.
Ödülü alırken yine aynı nezaketle gözlerine inen buğu, kahramanların sıradan saydıklarını ve aslında tüm bunların ne büyük bir kahramanlık olduğunu gösteriyordu.
Öyle ya, kahramanlar heyecanlarını bile yaşamaktan utanırlar. Farkında değillerdir büyülü maceranın, onlar sadece yapılması gerekeni yapmışlardır.
* * *
Aynı gün, Şebnem Korur Fincancı, Ayşe Düzkan ve Osman Kavala’ya İstanbul’da İHD tarafından Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü verildi.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Başkanı Şebnem Korur Fincancı da Keskin gibi ömrünü hak mücadelesine adayan isimlerden.
Uzun yıllar adli tıp alanında çalışan, en zor zamanlarda tecavüze uğrayan, işkenceye maruz kalanların hakkı için mücadele eden, bu nedenle suçlanan, tehdit edilen, “teröristlikle” suçlanan Fincancı, mücadelesini aynı kararlılıkla sürdürüyor.
Gazeteci Ayşe Düzkan cezaevinde. Özgür Gündem ile dayanışmak adına, sembolik olarak nöbetçi yayın yönetmenliği yaptığı için mahkum edildiği 1 yıl 6 aylık hapis cezasının infazı sürüyor.
Düzkan’ı biraz olsun tanıyanlar, ne uzun yıllar sonra yeniden cezaevine konulmasının ne de baskı ve tehditlerin O’nu yıldırmayacağını da biliyor elbette.
Düzkan da düşündüklerini söylemeye, kadınlar, çocuklar ve tüm zulüm görenler için mücadele etmeye devam ediyor hala.
Ve Osman Kavala da cezaevinde.
Benzer koşullara sahip olanların zerre umrunda olmayan hak mücadelesine yıllarını veren, bu nedenle sürekli suçlanan, son olarak Gezi’yi organize etmek gibi ütopik bir suçlamayla karşılaşan Kavala da vazgeçmeyenlerden.
Bugün cezaevinde olmasına neden olan suçlamalarla 5 yıl önce de karşılaşmasına, hakkında fezleke hazırlanmasına rağmen kalıp, biraz olsun ülkenin demokratikleşebilmesi adına çaba gösterenlerden.
Bu insanların dünya görüşlerini, kimi açıklamalarını, bazı yapıp ettiklerini sevmeyebilirsiniz.
Bazı fikirleri sizi rahatsız edebilir, fikirlerinin fikirlerinizle mesafesinden de rahatsız olabilirsiniz.
Ancak her birinin dokundukları yüzlerce omzun sahibi biliyor ki onlar bu ülkenin insanlarının biraz daha rahat nefes alması için yaşamları boyunca mücadele ettiler.
Her biri, yurtdışında farklı bir yaşam kurma olanağı ya da tüm bu bedelleri ödemeden yaşama şansı varken, mücadele etmeye devam ettiler.
Keskin’in röportajında söylediği gibi kimseye şiddet uygulamadılar ve şiddetin karşısında hep kararlılıkla durdular.
Hikayeleri uzun yıllar anlatılacak ve kalacak bu topraklarda.
Evet bu çağın büyük kahramanlığıdır haksızlığa karşı durarak bedel ödemek pahasına kalabilmek.
Gözükmemenin, bireyselliğin, temsilin ve sloganın kutsandığı bu çağda kahramanlık sanılanın aksine mühim.
Hem kahramanlık nedir ki, bir büyülü hikayenin öznesi olmaktan başka.