Fulya Canşen

14 Ocak 2014

Çifte vatandaşlığın diyeti mi bu?

Almanya’nın yeni koalisyon hükümeti ilk krizini hala aşamadı. Hatta kriz kar topu gibi büyüyüp AB’nin diğer kurucu ülkelerine de sıçradı. Şimdi Almanya ve bazı AB ülkelerinin gündemini, yılbaşından bu yana dolaşımı serbest hale gelen Roman ve Bulgar işgücü meşgul ediyor.

Almanya’nın yeni koalisyon hükümeti ilk krizini hala aşamadı. Hatta kriz kar topu gibi büyüyüp AB’nin diğer kurucu ülkelerine de sıçradı. Şimdi Almanya ve bazı AB ülkelerinin gündemini, yılbaşından bu yana dolaşımı serbest hale gelen Roman ve Bulgar işgücü meşgul ediyor.

Kuyuya ilk taşı Alman muhafazakar parti Hıristiyan Sosyal Birlik CSU attı. Koalisyonun en küçük ortağı CSU, Bulgaristan ve Romanya’dan gelecek işgücü göçünün kalifiye olmayacağını, dolayısıyla  Alman sosyal sistemine yük getireceğini hatta, bu ülkelerden gelenlerin yalan beyanatta bulunarak çalışmayacağı ve Almanya’da sosyal yardımla yaşayacağını iddia ediyor. CSU, konu ile ilgili hazırladığı bildiride kitleler halinde yapılacak göçün belediyelerin yükünü arttıracağına dikkat çekti, serbest dolaşıma karşı olmadığını ancak bunun sosyal sisteme getireceği yükü üstlenmeyi reddettiğini vurguladı. Göçmenlerin yalan beyanat vermeleri durumunda sınır dışı edilmekle kalmayıp bir daha Almanya’ya gelmelerinin engellenmesini isteyen CSU, bildirisinde o çok tartışılan sloganının altını bir kez daha çizdi: „Wer betrügt, der fliegt, “  yani “Kim aldatırsa o gider.”  CSU’nun başlattığı bu tartışmanın bir de adı var; yoksulluk göçü…

Romen ve Bulgarlar ikinci sınıf Avrupalı

Hükümetin diğer ortakları Bavyeralı muhafazakarların iddialarına Almanya’nın nitelikli göçe ihtiyacı olduğunu öne sürerek karşı çıktılar ama bu konuyla ilgilenecek bir komisyon kurmaktan kaçamadılar. Geçen hafta oluşturulan meclis komisyonu, yalan beyanatta bulunarak sosyal sistemden geçinen diğer Avrupa Birliği vatandaşlarına karşı nasıl bir önlem alınabileceğini ya da nasıl cezalandırılacağını araştırıyor.  CSU’lu politikacılar başta işverenler ve göçmenlere ait sivil toplum örgütleri olmak üzere Brüksel’in de eleştirilerine rağmen konuyu öylesine sündürdüler ki, İngiltere ve Fransa’daki göç karşıtları da Bulgaristan ve Romanya’dan gelecek işgücü göçüne karşı bayrak açtılar.  AB milletvekili muhafazakar Elmar Brok, resmi makamları dolandıran Avrupalı göçmenleri daha kolay yakalayabilmek için parmak izi alınmasını önerecek kadar saçmaladı. Elbette bu tartışmalar zaten Schengen sınırlarına alınmayan Bulgaristan ve Romanya halkını rencide ediyor ve ikinci sınıf hissettiriyor. Bu hissiyatla söz konusu ülkelerden gelen sesler ise tartışmaların Nazi Almanyası’nı hatırlattığı yönünde.

Zaten kalifiye olanlar göç ediyor

Aslında istatistikler ele alındığında Bavyeralı muhafazakarların bir bardak suda fırtına çıkarttığı açık. 2011’de Polonya ve diğer yedi ülke vatandaşları için serbest dolaşım getirildiğinde de benzer bir tartışma yaşanmıştı. Ancak fark edildi ki, insanlar göç etmek için can atmıyorlar. Kitleler halinde bir göç yaşanmadığı gibi gelenlerin büyük bir kısmı özellikle entegre olabile kalifiye elemanlar. Almanya’ya göçen işgücünün üçte ikisi AB vatandaşı ve her iki kişiden biri üniversite mezunu.  Yalnızca %22’si kalifiye değil. Almanlarda bu oran %30’u geçiyor. Göç edenlerin başını Polonyalılar çekiyor. Polonyalıları Bulgarlar, Romenler ve Macarlar takip ediyor. 2013 yılında sosyal yardım alan Bulgar ve Romenlerin oranı sadece %0,6 olarak tespit edilmiş. Evet bu ülkelerden gelen işgücünün hepsi kalifiye değil ama onlar arasındaki işsizlik oranı hem diğer göçmen gruplarından hem de Almanlardan kat kat düşük. Üstelik ödedikleri vergilerle sosyal sisteme zarar vermekten çok katkıda bulunuyorlar.

Almanya mahkemelik

Ayrıca Lüksemburg’da açılan bir davadan anlaşıldı ki, Almanya AB’den göç edenlere sosyal yardım ödenmesi konusunda yasalara pek de uygun davranmıyor. Sosyal yardım başvurusu kabul edilmeyen Romanyalı bir göçmen kadın hukuki mücadelesini Avrupa Adalet Divanı’na kadar taşıdı. Mahkeme kadını haklı bulursa, karar emsal teşkil edeceği için göçmenler sosyal yardımdan daha kolay faydalanabilecek. Zaten Avrupa Komisyonu da bu görüşte. Komisyon bir açıklama yaparak Almanya’ya göç edenlerin ilk günden itibaren sosyal yardım almaya hak kazandığını hatırlattı ve  zorluk çıkarmaması için uyarıda bulundu. Elbette bu uyarı en çok Hristiyan Sosyal Birlik CSU’yu kızdırdı. CSU’lu politikacılar Komisyon’un bu konuya karışmasının Avrupa’nın birlik olmasını tehlikeye sokacağını öne sürüyorlar.  Eh bu durumda CSU’ya sormak gerek; hangi birlik?

Yine göçenlerin sırtından geçiniyorlar

Alman muhafazakarların sündürdüğü bu suni tartışma elbette Alman halkını da olumsuz etkiliyor. Forsa Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı anket sonuçlarına göre, Almanların % 60’ı “yoksulluk göçü” nden korkuyor. Bu korku halkta AB karşıtlığı yaratıyor ki, CSU’nun umudu bu sayede yaklaşan AB seçimlerinde oy oranını arttırmak. Bence CSU biraz da Almanya’da doğan göçmenlere sağlanacak çifte vatandaşlığın öcünü alıyor, diyetini ödetiyor. Hem de aşırı sağcıların ekmeğine yağ sürmek pahasına. Alman muhafazakarlar yine göçmenlerin sırtından siyaset yapıyor. Bu bile Almanya’nın göçmenlere ne çok ihtiyaç duyduğunun göstergesi değil mi?