Kapalıçarşı, Fatih Sultan Mehmet tarafından 1461'de ticareti canlandırmak, hayata renk katmak ve geliri Ayasofya'ya verilmek üzere ''Cevahir'' adı ile kurulmuştur.
İpek yolu, Baharat Yolu gibi göçlerin, ticaretin, savaşların ortasında, Doğu ve Batı tarafına açık, en önemli Han olarak tarihe kaydedilir.
İçerisinde 60 sokak, içinde ve dışında bulunan 40 han, 4 bin 200 dükkan, 11 kapı ve 28 bin çalışanı ile Kapalıçarşı hem ticaretin, hem turizmin hem de barındırdığı ustalıkların ve yeme içme kültüründeki esnaf lokantalarının en önemli merkezidir. Her sokakta ayrı bir okul kurulmuştur. Tavukpazarı sokak kuyumcuların ve kuyumcu malzemelerinin toplandığı alandır.
Kavaflar'da kuyumcular... Çuhacıhanı sokakta Süryani kuyumcuların en en önemlilerinden, şu anda hayatta olmayan Sait Asil ve İbrahim gibi dünya kraliyet ailelerinin mücevherlerini yapan ve tamir eden ve davranış biçimleri ile de bir okul kültürü devam ettirmiş olan, atelyeler... Yağlıkçılar sokakta doktor adı ile bilinen ve Anadolu'nun en bilinmeyen dokumalarını satan ve bir tekstil mühendisliği bilgeliğine hakim Süleyman, dükkanında her tür kumaşın bulunduğu, koleksiyon parçalarına yer veren Murat Daniş ile Kapalıçarşı bir okuldur.
Taşı toprağı altın denilen İstanbul masalı da burada başlar. Çünkü kuyumcuların ''el suyu'' dedikleri ramat, kanallarda toplanır ve yılda bir kez hem atelyelerde suda biriken altın eritilir. Hem de çarşıdaki toplam altın. Bu bir gelenektir ve o ''ramat'' denilen yıl sonu birikimi, büyük firmalarda elemanlara dağıtılır.
Çarşı geleneğinde sürekli bir taşıma vardır ve bunu ufak çocuklar yapar; yani çıraklar. Çuhacı Han'da dökülen altını tesfiye atelyesine, oradan mıhlamaya, oradan cilaya... Hep bir taşıma vardır.
Güvene dayalıdır. Kapalıçarşı bulunmaz bir okuldur.
40 han dedik. O hanların her birinde farklı iş kolları vardır.
Çukur Han'da hazır işler bulursunuz. Varakçı Han'da ahşap bulursunuz. Çuhacı Han tamamen kuyumculuk üzerinedir. Mıhlamacılar vardır. Zincirli Han en güzellerinden birisidir. Sıra sıra odalar, yeşil kapılar, ferforjeler ve hanın tam ortasında dev bir ağaç görürsünüz.
Doğan Sevsevil'in de hayat verdiği o yaşam kurgusu hâlâ sıra dışı hâli ile bekler.
Kışın yağmurun en yakıştığı yer bana göre Zincirli Han'dır. Şişko Osman oradadır.
Kalcılar Han, Yakup Gümüş Sevim ile başlar. Baba mesleğini yıllardır sürdüren Sevim, becerikli ustalıklı işlere imza atmış, gümüş dediğimizde ilk akla gelenlerdir.
İçcebeci Han, sıvamacıların olduğu, kum döküm yapılan, simsiyah insanların çalıştığı, filimlere dizilere mekan olmuş en çok işlevi olan okullardandır.
Perdahçı Han'da bulduklarınızı, Sepetçi Han'da bulamazsınız.
Evliya Han rüya gibidir, Kaşıkçı Han bir başka hayal dünyasına taşır sizi.
Kızlarağası Han, Sarnıçlı Han, Astarcı Han başka ustalıklara ev sahipliği yapar.
Şengör Halıcılık'da olan halılar çok özeldir, Mavi Köşe sizi Osmanlı ve Avrupa antikaları ile karşılar. Rus ve Bizans ikonaların en güzel örneklerini görürsünüz. Atilla Karat'ta dünyanın en güzel mücevher taşlarını bulursunuz.
Gramofon Ustası Mehmet Usta dünyaca bilinir.
Yakın zamanda kaybettiğimiz Atadan Bakırcılık Atilla Usta, çarşının en iyi tombak ustası isi. Sanırım elinden çıkan muhteşem koleksiyon da Çiğdem Simavi'de olsa gerek. Hepimizde onun elinden çıkan tombak ve kakma işler vardır.
En kadife, en geometrik, en kaftan... Deregözü... İstediğin Kumaşı bulmak bir tarafa, dokutursun. Burası bir okul değil de nedir? Olabilecekleri ve olamazları sıralarken Aziz, kalakalırsın.
Havuzlu Restoran'da yemek yemenin, serin serin oturmanın, etrafındaki curcunanın seni kaç saat beslediğinin farkına varmadan yorulduğunu anlarsın.
Orhan Usta'nın elinden çıkan kakma Osmanlı aynanın zift üzerinde nasıl yapıldığını izlemeye doyamazsın. Tık Tık tık... Çıkan sese alışıverir kulağın ve o mistik süreç seni başka dünyalara taşır.
Hele Vezir han... Kubbeleri ile, Kemal Şener'i ile, girişte en güzel Osmanlı yemekleri yapan tombiş ustası ile Vezir Han. Altındaki tünelden en az 30 kilometre gidildiğini ve bunun motorsiklet ile denendiğiniz biliriz.
Avedis Kendir ve Sevan Bıçakçı'ya ayrı bir yer ayırarak bir sonraki Kapalıçarşı yazısında detaylandırmak isterim. Aynı biçimde kaşif bey ''Sofa'' için de...
Sivaslı Yazmacılık'da dünyanın en renkli fes koleksiyonun, en özel oyaları, en güzel Osmanlı dokumalarını, Çulha dokumayı, renkli Özbek dokumalarını, Anadolu kumaşlarının en önemlisi Kutnu'nun neredeyse Gaziantep'de bulamayacağınız kadar çeşidini görürsünüz. Hepimizin başlangıç noktasıdır Sivaslı.
Bir kahve içiminde deryaları önünüze getirir.
Gaziantep'te ilk yaptığımız Kale altı mağazada, kutnu kumaşın ne kadar değerli olduğunu, sadece gravat veya düz fular olarak kullanılmasının eksik kalacağını vurgulamak amacı ile bir tasarım mağazası açmıştık. Kutnu kumaşlar ile, kaftan çanta, espadril, seccade, kutu, yastık, yatak örtüsü gibi ev koleksiyonundan, çanta çeşitleri, şapka ve ofis grubu ürünlerde de kullanarak önünü açmıştık ve şehire bir vizyon kazandırmıştık. O kumaşların bir çoğunu Sivaslı'dan edindik.
Sonrasında, yıllar içinde yedi mağaza ve birçok atelye açıldı. Bu üretimlerde de birçok kişi mesleki olarak ilerlemeye, para kazanmaya ve en önemlisi ellerindeki değeri bilmeye odaklandılar.
Ben bir tohum ekmiştim. Ve o tohum bugün DIOR'un tezgahında defileye çıktı.
İsterdim ki o marka Türkiye'den çıksın ve dünyaya bir Türk bu kumaşla imza atsın. Ama bizde her şey balon köpüğü hızıyla tüketildiği için her şey değersizleşebiliyor. Emekler bir anda reklam panosuna farklı bir isimle dönüşebiliyor.
Aynı konu Kapalıçarşı için de geçerli.
11 kapısı olan ve dünyanın en çok ziyaret edilen turistik alanı Kapalıçarşı'nın Nurusmaniye Kapısı'ndan girdiğinizde artık, çarşıya hiç yakışmayan ve farklı bir kültürü içeriye buyur eden Salt Bae ile Nusr-et yerleşti.
İbrahim Tatlıses tınısının devamı diyebileceğim bir çizgiye oturdu ve o en şahane alana, sadece mekan olarak değil o itici profili ve maketi ile geldi.
Nuruosmaniye kapısı özeldir. Nuruosmaniye Camii'ne açılır ve kitabesinde Hattat Sami Efendi'nin yazdığı ''El Kasib Habibullah'' yazan ve Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın Tuğrasının nakşedildiği kapıdır.
Sandal Bedesteni böyle anılmamalıydı.
Bu kadar değerli bir kapıda bir dönem Nusr-et bayrağı ve görseli dalgalandı.
Gördüğümüz an şikayet ettik ve dönemin Kapalıçarşı Yönetim Kurulu Başkanı sevgili Ahmet Kökler hemen duruma el koymuştu.
Kapalıçarşı Kapıları'nın her birisinden başka bir dünyaya açılırsınız. Zenneciler Kapısı sizi Ali Baba'nın renkli boncuklu dansöz elbiseleri ile buluşturur.
Abdullah-Paul Şalabi. Beyrut kökenli aile.
Kraliyet Ailelerinin mücevherleri, Sophia Loren, Salma Hayek gibi ünlülere mücevher veren, Osmanlı antika elmasları ile ünlü Şalabi... Ve Ziva Antik... Sanırım Simento... Elmas ay broş gördüğümde aklıma ilk gelen.
Evet gerçekten dünyada eşi olmayan, yeri dolmayacak olan bir okuldur Kapalıçarşı.
Hiçbir üniversitenin takı bölümünde olmayan zenginlik, bilgi birikimi, kültürel altyapı burada devam etmekte. Eksilerek giden, sosyal medyada garip tanımlamalar ile tanıtılsa da yaşayan efsane. Esnaf kültürünün güvene dayalı olduğu, altınların gazete kağıdına sarılıp taşındığı bir sokakalar dizisi.
Birçok işin kuyumcular çarşısına taşınması ile azalan ve dağılan okul.
Yeterince korunamayan, içinde tuhaf gereksinimler için yapılan gecekondulaşmalara engel olunamayan derme çatma olmaya izin verilen Kapalıçarşı.
Bir benzeri daha yok. İçinde yüzlerce zanaatkârı barındıran, binlerce çıraktan usta yetiştirmiş, kum dökümden pırlanta mıhlamaya kadar giden, içinden markalar çıkartmış, sokaklarında renkli kumaşları, Kütahya seramikleri, dansöz kıyafetleri, bakır ürünleri, pirinç tepsileri, nargile şişelerini, en güzel dokumaları, halı ve kilimleri, tesbihleri görebildiğimiz Kapalıçarşı, düşünce biçimi olarak da bir okuldur.
Esmer Erdem |